Marksistler,
iktisat-siyaset-askeriyeyi maddi uygarlık; bilim-sanat-düşünü üstyapısal ve manevi uygarlık sayarlar.
Sağcılar,
din-hukuk-ahlakı manevi uygarlık
sayarlar.
Bu, hiç
dikkati çekmiyor.
İkisi
birarada olabilir oysa.
Din-hukuk-ahlak,
egemenlerin kitleyi yönetmek için kullandığı afyonlar.
Bilim-sanat-düşün
öyle değil. Egemenler bile, bilim-sanat-düşünü beyinleri için ağır buluyorlar.
Din-hukuk-ahlak,
herkes için geçerli ve uygulamada.
Bilim-sanat-düşün,
toplam nüfusun binde biri ila onu için geçerli.
Burada
sorunsal, aslolanın hangisi olduğu:
Din-ahlak-hukuk
mu, bilim-sanat-düşün mü?
İktisat-siyaset-askeriye
belli tarihsel sikluslara sahipken,
bilim-sanat-düşün öyle değil. Çünkü, avangard
örnekleri daha az görülüyor ve büyük
sayılar kuramını işletecek kadar çok veri birikmedi.
Bu
çerçeve, Dünya Sistemi kuramına eklense gerekli.
Bu
çerçeve, Dünya Sistemi’nin ana akımsal
Afro-Avrasya bölümü için geçerli.
Onun
dışındaki adasal, Amerikasal, tropiksel, denizsel fraktal tarih bölümleri için bunlar geçerli değil. Hem bilim-sanat-düşün
için geçerli değil, hem de iktisat-siyaset-askeriye için geçerli değil.
Ancak,
fraktal tarih bölümleri için de, din-hukuk-ahlak blokları var.
Tarihe
böyle kavramsal yaklaşınca, ceteris
paribus yapmak daha kolay.
Çıkarsama:
Bilim-sanat-düşün
bugüne dek yaşamış 110 milyar için en az gerekli kültür öğeleri gibi duruyor.
Ki zaten bu 110 milyarın % 80’i veya daha fazlası ümmiydi ve bilim-sanat-düşün
yazı olmadan olmaz.
Soru
kipi:
Bilim-sanat-düşün
ile ilgili nüfusun binde biri ila onunun 2. Sanayileşme, yani kültürel avangard ile ilintileri ayrıca
irdelenmeli.
Diğer
bir deyişle, kültürel elit-azınlıkların
nicelikleri ve nitelikleri, tümüyle arakesitli olmayabiliyor gibi.
(4 Şubat 2020)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder