Festival
tamamlandı.
Bir
anekdotla durumu özetlemek arzusundayım:
Tüm
satıcıların, Eğilmez’in ‘Arabesk’ filmindeki ‘Tecavüz Coşkun’ tişörtlü adama
benzediğini düşündüm hep. Bunu bir arkadaşa söyledim. Kabul etti ama
müşterilerin de öyle olduğunu söyledi.
30
yıllık seyyar sahhafım. 30 yıllık müşterilerim var. Artık onlarla arkadaş
gibiyiz. Anababamı gördüğümden daha sık gördüm onları aynı sürede.
Bu
insanlarla karşılıklı bir incelik içindeyiz. Benim için yetersizdir. Onlar da,
benim ‘Fatih ilçesi davranışı’ dediğim, yontulmamış bir doğulu kabalığı
içindedirler. Öyleyken bile, hiçbir zaman Tecavüz Coşkun gibi görünmezler.
Bunu 2
fotoğrafla semantikçe sembollemek isterim:
40
çapında mumdan küllük ve kırılmış sandalyalardan oluşan bir yığın.
Mum gibi
eriyen bir şeyi, sigara ucu gibi 100 derecenini üstünde bir şeye temas
ettirmeyi ancak biz beceririz.
İlk
oturuşta kırılan sandalyayı da biz yaparız, hiç kırılmayacak sandalyaya bile
öyle bir otururuz ki onu da kırarız.
Ticari
açıdan ise gözlemim şu:
İkincisi
olmasına karşın, esnaf dersini almamış. Tezgahı en çok kalabalık ve satışı en
çok esnaf, 10-50 lira arasında, küçük ve taşınabilir, aşina objeler sattı.
Yüzlerce ama. Diğerleri ise, abidik gubudik şeylere basmışlar 100’ü 200’ü,
siftahsız gidiyorlar sonra.
Türkiye’nin
güvenlik açısından en riskli olduğu günlerde, Taksim Meydanı’na 50 günlük bir
stand dizisi açmak, tam babayiğitlik olmuş. Sonucunu ancak 50. günün ertesinde
bilebileceğiz.
Bir de,
AKP’nin kafasına taş mı düştü, bilmiyorum, konu habire Atatürk’e getirildi ve
alkış istendi. Cılkı çıktı konunun. Fidan ve ortakları, değişik bir taktik
önermişe benzer ama epeyi geç oldu bunun için.
Sonuç:
Antika
yok, festival çok.
(4 Ekim 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder