2007
Ocak’ta ayağım burkulduğundaki otoportrem, yıkık ve yılgındı.
2007
Mayıs’ta Ankara’daki portrem, dalgın ve teslim olmuş idi.
Eylül
2016’daki otoportrem, olmuş, aşmış ve savaşçı. Yeneceğini hissediyor ve
düşünüyor ki bu, benim 56 yıllık yaşamımdaki anımsadığım 53 yılda ilk kez
gördüğüm ve onayladığım bir duygu.
Nedenleri
şunlar:
Bir:
Hem
global, hem yerel sistem çöktü.
İki:
Ben
çıktım.
Tuhaf
olan şey, hep bunun tersinin olmasıydı. Tabii anti-neo-liberal olarak,
neo-liberal sisteme teslim olmayan birinin başına gelecek olan da buydu. Zaman
beni ezip geçti. 42 yıl ve yol boyunca.
Gördünüz
mü ananızınkini?, diye bakmıyorum.
Haa, böyle
de olabiliyormuş yav, diye bakıyorum.
Ancak,
şu önümdeki son 25 yılda neler becerebileceğimi, inanın ben de çok merak
ediyorum.
Ancak,
Homo Posterus yazılmış olacak, o kesin. O da başyapıtım olacak.
İşte o
otoportrem, Homo Posterus’u başaran Odo gibi, Hari Seldon gibi bakıyor:
Başardım ama projenin dışındayım artık.
(Hoş, tüm 42 yılım, beni içermeyen bir gelecek tasarlamakla geçti, ayrı konu.)
Ama hala
çocuk, hala ergen, hala çok çok az genç, çok yetişkin, az orta yaşlı, epeyi
yaşlı bakıyorum merceğe. Dolayısıyla, şizofreni harmanı.
Saçlarım
uzun, kepekli, dağınık, kırlaşmış. Sakal desen, ak sakallı dede gibi.
Bunlar
efekt yapıyor tabii ki: Derviş hesabı.
1 numara
saçla ise, daha çok tetikçiye veya fedaiye benziyorum.
Çok
yakında belki, bir neo-savaşçı (oto)portresi de çekerim, çizerim, vd.
(1 Ekim 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder