Salı, Ekim 04, 2016

Otoportrem: 30.09.16

2007 Ocak’ta ayağım burkulduğundaki otoportrem, yıkık ve yılgındı.
2007 Mayıs’ta Ankara’daki portrem, dalgın ve teslim olmuş idi.
Eylül 2016’daki otoportrem, olmuş, aşmış ve savaşçı. Yeneceğini hissediyor ve düşünüyor ki bu, benim 56 yıllık yaşamımdaki anımsadığım 53 yılda ilk kez gördüğüm ve onayladığım bir duygu.
Nedenleri şunlar:
Bir:
Hem global, hem yerel sistem çöktü.
İki:
Ben çıktım.
Tuhaf olan şey, hep bunun tersinin olmasıydı. Tabii anti-neo-liberal olarak, neo-liberal sisteme teslim olmayan birinin başına gelecek olan da buydu. Zaman beni ezip geçti. 42 yıl ve yol boyunca.
Gördünüz mü ananızınkini?, diye bakmıyorum.
Haa, böyle de olabiliyormuş yav, diye bakıyorum.
Ancak, şu önümdeki son 25 yılda neler becerebileceğimi, inanın ben de çok merak ediyorum.
Ancak, Homo Posterus yazılmış olacak, o kesin. O da başyapıtım olacak.
İşte o otoportrem, Homo Posterus’u başaran Odo gibi, Hari Seldon gibi bakıyor: Başardım ama  projenin dışındayım artık. (Hoş, tüm 42 yılım, beni içermeyen bir gelecek tasarlamakla geçti, ayrı konu.)
Ama hala çocuk, hala ergen, hala çok çok az genç, çok yetişkin, az orta yaşlı, epeyi yaşlı bakıyorum merceğe. Dolayısıyla, şizofreni harmanı.
Saçlarım uzun, kepekli, dağınık, kırlaşmış. Sakal desen, ak sakallı dede gibi.
Bunlar efekt yapıyor tabii ki: Derviş hesabı.
1 numara saçla ise, daha çok tetikçiye veya fedaiye benziyorum.
Çok yakında belki, bir neo-savaşçı (oto)portresi de çekerim, çizerim, vd.

(1 Ekim 2016)

Hiç yorum yok: