Pazar, Ocak 20, 2019

Fransa 2018, Sarı Yelekliler, Gezi, Slaktivizm (Eski Bir Metin)


Tarihte tümdengelimsel akıl yürütme kullanmanın bir yolu, tarihsel yinelemelerin ve istatistiklerin çizdiği grafiklerden oluşturulan denklemlere göre, ekstrapolasyonsal veya intrapolasyonsal kestirimler ve çıkarsamalar yapmaktır. Yani, bu böyle böyle olmuştur, şu da şöyle şöyle olacak olsa gerekir, gibi…
Tarihte sikluslar olduğunu biliyoruz. 1980 ertesiki neo-global neo-liberal dalganın 2007’den 2017’ye (üretenlerin kendi elleriyle) tükendiğini biliyoruz. Dolayısıyla bizim deyimlerimizle, başarısız isyan (rebel), kazan kaldırma (riot), devrim girişimleri olacağını da biliyoruz veya çıkarsıyoruz. Doğrulandık, öyleyse: Oldu da, oluyor da, olacak da…
1993 Seattle’dan beridir bu küçük burjuva isyan dalgaları süregeliyor ve her kezinde sön(dürül)üp gidiyor. TC’de de 2013 Gezi olayları böyle oldu.
En başından beridir değil ama yinelenen ve her kezinde yenilen bu girişimlerden Gezi ve Sarı Yelekliler olayları, rahatça slaktivist olarak nitelenebilir. Apolitik olduğu için değil, herhangi bir şeyi kökünden değiştirmek için herhangi bir çıkış noktası yaratmış olmamaları nedeniyle, bu süreçler slaktivist, küçük burjuvaların (kültürel) ego masturbasyonları için yaptıkları eylemler olarak tanımlanageldi.
Mayıs 1968’de Abidin Dino’nun tanıklığıyla ve kaydıyla, yeni model araba almak için grev ve miting yapan Fransa işçileri, 2018’de emeklilik ve haftalık 40 saat mesai hakkının kaybı noktasına geldiler. Ancak yine de, Metin Yeğin’in Gazete Duvar’daki röportajının imlediği üzere, 1968’lilerin torunları sayılabilecek olan Sarı Yelekliler, 2018’de çevreci / şarj edilebilir elektrikli araba almak için gösteri yapıyorlar (12.12.18, Gazete Duvar). Kimse düşünmüyor ki elektrik, Dünya’nın en kirli, en pahalı, en verimi düşük enerji biçimidir, yapılan da, çevrecilik değil, karşı-çevreciliktir, onun yerine ÇÜŞ’lerin öldürttüğü çevrecilerin cinayetlerini (herşey oyup bittikten sonra olsa da) Sherlock Holmes gibi izleyip çözmek gerekir. Geziciler ise, Erdoğan sayesinde kazandıkları paralarla, Erdoğan’ın izin vermediği yaşam biçimlerini sürdüremedikleri için, Erdoğan’a kazan kaldırmışlardı. Bizce bu ikisi, özde ve tözde küçük burjuvazinin ölümcül politik ayırtsızlığı ve tarih bilinçsizliği demek.
Bakalım bu politik ayırtsızlıklara:
1945-1990 arasında, Soğuk Savaş döneminin sürdürülmesi ve bitirilmesine koşut ama ondan bağımsız olarak, AB ülkelerinde klsik sağ-sol ayrımı anlamsızlaştı(rıldı).
Başlangıçta (ilk 1980’lerde), muhafazakar-liberal gibi, geçerlilikte çelişik ve uyumsuz kavramlar üretildi ve uygulanamadı. Devamında sağın söylemini sol, solun söylemini sağ kullanır oldu. Bizde, 2015 seçimlerinde, çoğunluğunu yeni seçmenlerin oluşturduğu % 7’lik kesim MHP-HDP arasında seçim yapmaya, seçime 2 hafta kala karar verememiş oldu. Şu anda da Fransa’da uç sağ ile uç sol, özellikle Sarı Yelekliler olaylarından sonra, aynı söylemi kullanır oldu. Aşırı ironik durum olarak, Fransa emekçilerinin haklarını korumak bir faşist bir kadına, Marie Le Pen’e kaldı.
Burada ara bir karşılaştır-karşıtlaştır:
Bu sağ-sol yer değiştirmesi, 1789 ertesinde de vardı. Kilit konu, kralın kalması veya gitmesi idi. Zaman içinde sağlar sol, sollar sağ olmuştu, yani önce kralın gitmesini isteyenle, sonra kalmasını ister ve/ya tersi olmuştu. Sonra, devletsel terör dönemi ve ardından da diktatör Napolyon geldi. 1920-1940 Mussolini-Hitler, benzer bir durum idi. Şu andaki uç sağ AB’li partiler benzeri bir durum. Farklar ve benzerlikler var. Hitler Napolyon’dan daha zayıftı ama o da Moskova yollarında dondu. Şu anda ise Haider veyeaLe Pen, ne Napolyon, ne Hitler, ne de Taliban-IŞİD liderleri Hasan Sabbah.
Bu durumda 1990-2020 arasındaki, çıkarı zedelenmiş küçük burjuvaların debelenmesi var. Tarih, sikluslar inip çıktıkça, sınıf atlayan veya geri düşen benzeri sınıfsal örneklerle dolu. Öyle ki en eski ve en acımasız devirlerde bile bazı köle kesimleri, bugünün 4. Dünyalı emekçilerinden daha iyi yaşıyor idi, durumda oldu.
1905 ve 1917 Rusya, 1911-1949 Çin süreçlerinin gösterdiği üzere, başarısız öndevrimler, aşağı yukarı bir gelenek olmuş durumda. Ancak, ne Gezi, ne de Sarı Yelekliler, hatta ne de DTÖ karşıtı tüm oluşumlar, yani ‘Biz % 99’uz’ veya ‘Wall Street’i İşgal Et’ oluşumları, bu başarısız öndevrim aşamasına bile gelemedi. Dile kolay, 30 yıldan söz ediyoruz. Dile kolay, 250 yıllık bir isyan geleneğinden söz ediyoruz.
AB’de hala sosyal devlet var. Hala sol oluşumlar var. 2 sağ partili ABD’de göçmenlerin üzerine askeri veya polis salabilirsin ama Macron o göstericiler karşısında geri adım atar, attı da. Ki bu da, dolaylı olarak, ABD-AB çatlağının ve çatışmasının büyümesine yol açacak.
Sonuçta, Gezi de bir yere varmadı, Sarı Yelekliler de bir yere varmayacak ama belki başka şeylere dönüşecek, Taliban-IŞİD dizisi gibi).
Sonuçta isyan sürecek ama sanıldığının ve savlandığının tersine. Halklarının kümülatif bilgisi ve bilinci yok, ne yazık ki olamıyor. Bu yüzden de tamama yakın kezinde yeniliyorlar.
İronik olarak, tarihte tam yenilgi, yarı yenilgi yarı zaferden daha çok öğreticidir.
Gezi’den, insanın üzerinde oturduğu sandalyeyi yerinden kaldıramayacağını, Sarı Yelekliler’den ise en alt sınıfların da altsınıflardan oluştuğunu öğrendik (isyanlara belli proleterya kesimleri katılmadı) ki bu ayrı ve başlı başına bir metin konusu.
Bir de, yıkımı oyun sanan ezeli-ebedi ergenlerin bolluğunu gördük. Görüyoruz ve göreceğiz.
(12 Aralık 2018)

Hiç yorum yok: