Tarihte
tümdengelimsel akıl yürütme kullanmanın bir yolu, tarihsel yinelemelerin ve istatistiklerin
çizdiği grafiklerden oluşturulan denklemlere göre, ekstrapolasyonsal veya
intrapolasyonsal kestirimler ve çıkarsamalar yapmaktır. Yani, bu böyle böyle olmuştur,
şu da şöyle şöyle olacak olsa gerekir, gibi…
Tarihte
sikluslar olduğunu biliyoruz. 1980 ertesiki neo-global neo-liberal dalganın
2007’den 2017’ye (üretenlerin kendi elleriyle) tükendiğini biliyoruz. Dolayısıyla
bizim deyimlerimizle, başarısız isyan (rebel), kazan kaldırma (riot), devrim girişimleri olacağını da biliyoruz
veya çıkarsıyoruz. Doğrulandık, öyleyse: Oldu da, oluyor da, olacak da…
1993
Seattle’dan beridir bu küçük burjuva isyan dalgaları süregeliyor ve her kezinde
sön(dürül)üp gidiyor. TC’de de 2013 Gezi olayları böyle oldu.
En
başından beridir değil ama yinelenen ve her kezinde yenilen bu girişimlerden
Gezi ve Sarı Yelekliler olayları, rahatça slaktivist olarak nitelenebilir.
Apolitik olduğu için değil, herhangi bir
şeyi kökünden değiştirmek için herhangi bir çıkış noktası yaratmış olmamaları
nedeniyle, bu süreçler slaktivist, küçük
burjuvaların (kültürel) ego masturbasyonları için yaptıkları eylemler
olarak tanımlanageldi.
Mayıs
1968’de Abidin Dino’nun tanıklığıyla ve kaydıyla, yeni model araba almak için
grev ve miting yapan Fransa işçileri, 2018’de emeklilik ve haftalık 40 saat
mesai hakkının kaybı noktasına geldiler. Ancak yine de, Metin Yeğin’in Gazete
Duvar’daki röportajının imlediği üzere, 1968’lilerin torunları sayılabilecek
olan Sarı Yelekliler, 2018’de çevreci / şarj edilebilir elektrikli araba almak
için gösteri yapıyorlar (12.12.18, Gazete Duvar). Kimse düşünmüyor ki elektrik,
Dünya’nın en kirli, en pahalı, en verimi düşük enerji biçimidir, yapılan da,
çevrecilik değil, karşı-çevreciliktir, onun yerine ÇÜŞ’lerin öldürttüğü
çevrecilerin cinayetlerini (herşey oyup bittikten sonra olsa da) Sherlock
Holmes gibi izleyip çözmek gerekir. Geziciler ise, Erdoğan sayesinde kazandıkları
paralarla, Erdoğan’ın izin vermediği yaşam biçimlerini sürdüremedikleri için,
Erdoğan’a kazan kaldırmışlardı. Bizce bu ikisi, özde ve tözde küçük burjuvazinin ölümcül politik
ayırtsızlığı ve tarih bilinçsizliği demek.
Bakalım
bu politik ayırtsızlıklara:
1945-1990
arasında, Soğuk Savaş döneminin sürdürülmesi ve bitirilmesine koşut ama ondan
bağımsız olarak, AB ülkelerinde klsik sağ-sol ayrımı anlamsızlaştı(rıldı).
Başlangıçta
(ilk 1980’lerde), muhafazakar-liberal
gibi, geçerlilikte çelişik ve uyumsuz kavramlar üretildi ve uygulanamadı. Devamında
sağın söylemini sol, solun söylemini sağ kullanır oldu. Bizde, 2015
seçimlerinde, çoğunluğunu yeni seçmenlerin oluşturduğu % 7’lik kesim MHP-HDP
arasında seçim yapmaya, seçime 2 hafta kala karar verememiş oldu. Şu anda da
Fransa’da uç sağ ile uç sol, özellikle Sarı Yelekliler olaylarından sonra, aynı
söylemi kullanır oldu. Aşırı ironik durum olarak, Fransa emekçilerinin
haklarını korumak bir faşist bir kadına, Marie Le Pen’e kaldı.
Burada
ara bir karşılaştır-karşıtlaştır:
Bu
sağ-sol yer değiştirmesi, 1789 ertesinde de vardı. Kilit konu, kralın kalması
veya gitmesi idi. Zaman içinde sağlar sol, sollar sağ olmuştu, yani önce kralın
gitmesini isteyenle, sonra kalmasını ister ve/ya tersi olmuştu. Sonra, devletsel terör dönemi ve ardından da diktatör
Napolyon geldi. 1920-1940 Mussolini-Hitler, benzer bir durum idi. Şu andaki uç
sağ AB’li partiler benzeri bir durum. Farklar ve benzerlikler var. Hitler
Napolyon’dan daha zayıftı ama o da Moskova yollarında dondu. Şu anda ise Haider
veyeaLe Pen, ne Napolyon, ne Hitler, ne de Taliban-IŞİD liderleri Hasan Sabbah.
Bu
durumda 1990-2020 arasındaki, çıkarı
zedelenmiş küçük burjuvaların debelenmesi var. Tarih, sikluslar inip çıktıkça,
sınıf atlayan veya geri düşen benzeri sınıfsal örneklerle dolu. Öyle ki en eski
ve en acımasız devirlerde bile bazı köle kesimleri, bugünün 4. Dünyalı
emekçilerinden daha iyi yaşıyor idi, durumda oldu.
1905 ve
1917 Rusya, 1911-1949 Çin süreçlerinin gösterdiği üzere, başarısız öndevrimler,
aşağı yukarı bir gelenek olmuş durumda. Ancak, ne Gezi, ne de Sarı Yelekliler,
hatta ne de DTÖ karşıtı tüm oluşumlar, yani ‘Biz % 99’uz’ veya ‘Wall Street’i
İşgal Et’ oluşumları, bu başarısız öndevrim aşamasına bile gelemedi. Dile kolay,
30 yıldan söz ediyoruz. Dile kolay, 250 yıllık bir isyan geleneğinden söz
ediyoruz.
AB’de
hala sosyal devlet var. Hala sol oluşumlar var. 2 sağ partili ABD’de göçmenlerin
üzerine askeri veya polis salabilirsin ama Macron o göstericiler karşısında
geri adım atar, attı da. Ki bu da, dolaylı olarak, ABD-AB çatlağının ve çatışmasının
büyümesine yol açacak.
Sonuçta,
Gezi de bir yere varmadı, Sarı Yelekliler de bir yere varmayacak ama belki
başka şeylere dönüşecek, Taliban-IŞİD dizisi gibi).
Sonuçta
isyan sürecek ama sanıldığının ve savlandığının tersine. Halklarının kümülatif
bilgisi ve bilinci yok, ne yazık ki olamıyor. Bu yüzden de tamama yakın kezinde
yeniliyorlar.
İronik
olarak, tarihte tam yenilgi, yarı
yenilgi yarı zaferden daha çok öğreticidir.
Gezi’den,
insanın üzerinde oturduğu sandalyeyi yerinden kaldıramayacağını, Sarı
Yelekliler’den ise en alt sınıfların da altsınıflardan oluştuğunu öğrendik
(isyanlara belli proleterya kesimleri katılmadı) ki bu ayrı ve başlı başına bir
metin konusu.
Bir de, yıkımı oyun sanan ezeli-ebedi ergenlerin
bolluğunu gördük. Görüyoruz ve göreceğiz.
(12 Aralık 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder