Bir
köşeyazısından alıntı:
“Eğitim,
istihdam veya herhangi bir ‘kamusal aktivite’ içinde bulunmayan genç nüfusun
toplamı 4 milyon 520 bin kişi.”
Buradaki
araştırmada örnekleme kümesi, 15-29 yaş arası ama lise mezunu ve işsiz üniversite
mezunu tanımları, bunu 18-32 de kılabilir.
Bu
ülkede 7,5 milyon üniversite öğrencisi, 4,5 milyon asker kaçağı erkek ve onları
koca olarak bekleyen 4,5 milyon genç kadın var. 16,5 milyon ediyor. Ortalama
evlenme yaşı, üniversite mezunlarında 30’u geçti.
Bu bir
dönüşüm. Daha çok AKP (2002-2019) dönemine ilişkin bir dönüşüm ama belirleyici dinamikleri
1983 ile başlamıştı.
İşin
tuhafı, o zamanlar durum tersineydi ve 11-18 yaş arasında 4 milyon çırak vardı.
Yani, insanlar zorunlu olan ilkokulu bitirir bitirmez, eğitimi bırakıyorlardı.
İkisini
birleştirince şu anlaşılıyor:
35
yıllık dönemde toplam istihdam artmadı, azaldı. Bu işsiz kesim, sayıları 200’ü
buldurulan üniversitelere yığıldı. Niceliği arttıkça, eğitim düzeyinin niteliği
düştükçe düşen bu çakma eğitimle, ezel-ebedi ergenler eksi zekalı ve eksi
bilgili oldular.
Sonunda
da, bunları sosyal moloz saydılar.
“Gençliğin
üçte birinin üretim ve sosyal yetilerini geliştirici mekanizmaların dışında
kalması demek, orta sınıfın ortasına yerleştirilmiş bir bomba demektir.
Ekonomik ve sosyal kökü koparılmış, dolayısıyla üretim dışına itilmiş
kalabalıkların ‘özerkleştirilmiş yürütme gücü’ne tabi kılınması, otoriter siyasetin hareket
kabiliyetinin hamurunu oluşturuyor. Bu ‘boş gezen’ kütlede eğitimle yeti
kazanan bir kesimin de ‘atanamama’ sarmalı içerisinde polislik, askerlik ve
bekçilik vasıtasıyla bir anlamda ‘deklase’ edildiğini ekleyelim.”
Şerh: Üretimin dışına çıkmak, köleleştirmez,
tersine özgürleştirir ama bunları değil, eğitimlileri.
Burada
bir ayrım yapmak var:
Bu
ülkede oylar hep satılıktı ama ekmeğini
yediği partiye oy vermeme de bir gelenekti, çünkü CHP çizgisi de aç sınıfı
bedavaya çok doyurdu.
Artı,
diyelim Suriyeliler’de ortaya çıkan fiili
ümmileştirme ile oy deposu sağlanacak diyelim ama yarısı genç-çocuk olan,
bunların yarısı terörist, yarısı fahişe olacak olan bir kitleyle ne faşizm icra
edilebilir, ne de engizisyon. Edilemedi de, neo-faşizmler ve neo-engizisyonlar
ile belli.
Yani,
aynı dert G-7 ülkelerinde de var:
Faşistler
kendi yerli emekçisinin ve solcular da göçmenlerin hakkını koruduğu için,
Fransa gibi bir yerde, 1968’de vicdanı
solda + cüzdanı sağda olan küçük burjuvazi, artık vicdanı sağda + cüzdanı solda oluveriyor ki Sarı Yelekliler eylemlerine katılım ve katılımsızlık dağılımı bunu
açıkça ortaya koydu.
Tamam
bu, tarihsel bir fermentasyon ve ozmosis ama asıl sorun şu:
Devletlerin
yanılmışlığı ve çözülmüşlüğü üzerinden, artı global % 5’lik ve G-7’sel % 15’lik
göçmen oranıyla, ayaktakımıları ve
başıbozuklar tarihi ve kültürü yıkıyorlar.
Hah,
işte bu sosyal moloz kesimi, üniversite öğrencisi veya mezunu ayaktakımı ve
başıbozuk olmakta… 1. Cumhuriyet’i iktidar yıktığı kadar, onlar da Gramsci’sel pasif ve bilinçsiz katılım ile yıktılar
yani. Neo-işbirlikçilik de böyle bir
şey oldu çıktı:
Sosyal molozların karşı-devrimci(li)kleri…
(28 Ocak 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder