Anarşist deyince, Stirner’ın ve
Bellegarrigue’nün çizgisini anlıyoruz. Stirner’ı egosentrisist, egoist veya
solipsist saymıyoruz. Stirner eğer bunlar olsa, Marx-Engels düetinden
başlayarak, tamama yakın marksist, fazla fazla öyle olur: Paris Komünü
ertesinde ve Enternasyonel’lerdeki davranışları belli çünkü. Marx-Engels
ikilisi 1871 gibi, Neçayef-Bakunin ikilisinden daha egoist, daha egosentrisist,
daha solipsist davranmıştır örneğin.
Estetik deyince, sanatın bilimini ve
kültürolojisini anlıyoruz. Kendilerini marksist / sosyalist / sosyal realist
sayan ama bizim burjuva gerçekçisi saydığımız, tiyatroda Brecht, gündelik
yaşamda Benjamin, romanda Lukacs ile özetlediğimiz, müzikte ve özellikle de Klasik
Avrupa Müziği’nde Adorno ile özetlemediğimiz Frankfurt Okulu’nun estetik
anlayışının omurgasını benimsiyoruz.
‘Avangard bitti’ tezlerinin önesürüldüğü
yeramanlar da dahil olmak üzere, avangard sanatın 20. ve 21. Yüzyıl’da inişlerle
ve çıkışlarla süregeldiğini kabul ediyoruz ve izliyoruz. Yalnızca, avangard
sanat dalları ve altdalları, odaklanma kaydırması yaşıyor sürekli: 1895-1915
modern resim avangarddı örneğin, 2010-2020 arasında çapraz medya avangarddı
örneğin, sırada holografik sinema var gibi.
Avangard
sanat; popüler kültürde de / sanatta da vuku bulabilir, elit sanatta da.
Burada, biçim, içerik, praksis sentezleri ve dekadansları irdelemesi gerekir
ama o ayrı bir metnin konusudur.
Eleştiri deyince, sanat eserlerinde
duyguları değil, düşünceleri ve bilgileri bulup çıkaran bir yaklaşımı
benimsiyoruz. Sanat eserinin veya sanatçının herhangi bir demografik odağa
bağlanmasını (engagement), doğruyu dilegetirmeye engel bir durum / duvar
sayıyoruz. Yani doğruyu söylemeyi, aydının dava insanlığından (ve kitlenin eksi
zekalılıklarının ve eksi bilgililiklerinin kefaretini ödemesinden) öne ve
önceye alıyoruz.
Eleştiri
deyince, sanat dallarında ve altdallarında çokdisiplinliliği ve
disiplinlerarasılığı anlıyoruz. Çapraz medya ortaya çıkmadan önce de, edebiyat
‘spin-off’ları vardı, tiyatro gibi sanat dalları duyu-dilleri bileşik olarak
kullanıyordu, vd.
Eleştiri
deyince; günce, mektup, öykü dizisini değil; günce, mektup, eleştiri / deneme
çizgisini anlıyoruz. Böylelikle de, edebi değer (aksiyoloji) olarak
kurmaca-dışı’yı kurmacanın birkaç düzey üstüne alıyoruz. Zaten kurmaca, duygularla
ilintilidir, bazı deneme ve eleştiriler ise düşünceyle ilgilidir.
Anarşist estetiksel avangard
sanat eleştirisi
deyince, geleceğe özgürlük ve varlık-yaşama hakkı tanıyan, (zamanında önce
fotoğrafı ve ardından sinemayı sanat saymayan özgürlük-dışı eleştiri anlayışı
gibi) çapraz medya gibi yeni sanat dallarına, varlık ve eleştirilme hakkı
tanıyan bir çizgiyi anlıyoruz.
Bu
anlayışla yazılmış eleştiri metinleri, Hayalet
e-dergideki çizgiroman, dizi, film, bilgisayar oyunu, çapraz medya eleştirileri
olarak internette mevcut. Keza, ‘gelecekbilim.blogspot’ta derleme olarak ve oradaki
kullanıcı profilinden ulaşılabilecek biçimde, diğer 10-15 sanat eserleri
eleştirisi tam kitabı olarak da internette mevcut.
Anarşist estetiksel avangard
sanat eleştirisi
ne işe yarar?
Bilimkurgu
roman, 1830-2000 arasında, gelecekbilimden daha
belirgin ve doğrulanmış gelecek tahminleri (dolayısıyla daha geçerli
bilgiler) içerdi. Aynı zamanda, Soğuk Savaş döneminde (1945-1990) insan türünün
yok olabilecekliği üzerinden, hiç tasarlanmamış gelecekler tasarladı. 1990
ertesinde ise, gerilimsizlikten önce sündü, sonra daha kısa vadeli ama çok çok
daha kesin-belirgin öyküler üretmeye başladı: Robinson’un ‘2312’si bu konuya
doruk bir örnektir; yalnızca oradaki tahminler, 300 yılda değil, 10 bin yılda
gerçekleşecektir: Oradaki tahminler; söz geçen süreler boyunca, gelecekteki var
olacak şimdinin henüz doğmamışlarına, Dünya Sistemi’ne bir alternatif olarak, geçmişe iskandiller indirmeye
yarayacaktır.
‘2312’deki
ve özellikle de ‘Triton’daki kadın-erkek gelecekbilimi, günümüzde en avangard geçinen Lgbti’lerin bile tasarlayamadığı
ve arzulayamadığı özgürlük alanları tasarladı şimdiden. Yani, bilgi üretirken
duygu da üretmenin sakıncası yok: Tersine ise, duygu üretirken, bilgiyi yok
etmenin sakıncası var.
Anarşist estetiksel avangard
sanat eleştirisi’nin
olabilirliğini, bir: Dünya Sistemi ile 1980 ertesiki neo-global neo-liberal
sistemin iktisadi-siyasi-askeri üçlü
sistematiklerinin ölümcül
ayırtsızlaşması ve bu yolla, geleceğin önüne inşa edilmiş duvarda çatlaklar
oluşması sağladı. Bizim bakış açımız ve tezlerimiz, bunu sanat eserlerinin
zihinsel tüketimi ve eleştirisi yoluyla sürdürmek yönünde ilerliyor.
Çıkış
dipnotu: Bir tezin kendi antitezinin yapacaklarını yapması yoluyla oluşan negasyonlu poliyalektik, bizim bir
anarşist olarak devletsizleşmiş sokakta
devletin yeniden inşası yönünde irade-edim kullanan bir anarşist olmamızla
ironik olarak koşut gitti. Bu metin de, o nedenle ve böylelikle yazılabildi
zaten. Diğer bakış açısı odakları; bizim gördüğümüzü görmüyorlar, çünkü bizim
baktığımıza bakmıyorlar.
(9-10 Ocak 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder