Takma dişli ve huzurevi sakini 1968’liler, epeyi süredir mental ve kültürel
konfüzyon yaşıyorlar. Bunlardan eski TKP’li, yeni emekli sayfiyeci Engin,
ulus-devlet üzerine inciler döktürmüş.
Saptama:
Bunlar 1968’de de böyle kavram karmaşası yaşıyorlardı ama o zaman global
bir karmaşa idi bu ve onlar da genç idi. Kuramsal metinler yazabilen bir
entellektüel kavramları(nı) hiç olmazsa orta yaşa geldiğinde, bir başına
düşünürek rafine edebilir. Oysa bunlar, hala ‘benim oğlum bina okur, döne döner
gene okur’ havasındalar.
Gelelim Engin’in saptamalarına:
“1848’de ise sermayedar sınıflar bütün Avrupa’da iktidarları ele geçirdiler.
O yüzden 1848’e “Halkların Baharı” dendi. Kapitalist sınıf öncülüğünde ayaklanan
halk kitleleri aristokrasinin
egemenliğine bütün Avrupa ülkelerinde son verdiler.
Birbiri ardına ‘ulus-devlet’ler kurulmaya başlandı. Fransa’da Frank,
Breton, Korsa, Galya kabilelerini tek bir çatı altında buluşturmakta yarar ve
çıkar vardı. Burjuvazinin iktidarı millet (=ulus) kavramını üretti. Bütün
kabileler feodal kimliklerinden sıyrılıp Fransız milletini (=ulusunu)
oluşturdular.”
Bu hatanın benzerini Murat Belge de yapıyor. Bunda, tarih belgelerinin
onların gençliğinden bu yana biraz daha geniş içerikli duruma getirilmesinin
payı var, yani onların bu konudaki bilgileri eski ama bilmemek değil,
öğrenmemek ayıp.
Ulus-devlet oluşumuna hemen 1789 Fransa Devrimi’nin ardından geçildi.
Fransa’nın diğer dilleri daha 1793’te
yasaklandı ve kullanımları cezalandırıldı (ki zaten on binlerce kişinin
konuşmakta olduğu bir dil, ancak böyle yok edilebiliyor).
1848 Devrim(ler)i bütününü irdelemek buraya sığmaz, ancak şunu söyleyelim:
5.000 yıllık dünya sistemi tarihinde halkların isyanı, devletin kuruluşunun
başında beridir var ve ekonomik / politik olumsuzlukların epeyi birikmesinin
ardından uzun dönemli periyodlarla her yerde ve her zaman yaşanıyorlar. Diğer
bir deyişle isyan sınıflarüstüdür.
Artı:
Fransa’daki diğer uluslar feodal ve/ya (Almanya Germenleri gibi)
proto-feodal filan değildi ve/ya Fransız Fransızları da ulus filan değildi. Yoktan tanımlandılar ama birincisi
tanımlandığında, diğerleri tanımsız değildi veya dil savaşı hemen o zaman
(1793’te) başlamıştı.
“Önce uluslar oluştu, sonra ulus-devletler mi kuruldu?, sorusu saçma. Herbiri ötekini etkileyerek
birlikte tarih sahnesine çıktılar.”
Hayır: Önce devlet oluştu, 5.000 yıl önce. Ulus; halk, budun, kabile, vd
birçok birleştirici ve genelleyici topluluk adı dizisinde yalnızca bir moment
oldu. Ulus-ötesi ise ABD’de daha 1776’da
tanımlıydı.
“Bir ulus-devlet titizlikle korunan sınırlarla korunur. O sınırlardan insan
ve ille de mal girişi çok sıkı kontrol edilir ve başka uluslardan
kapitalistlerin mallarını getirip ulusal pazarda satmaları mümkün olduğunca
engellenir. Bu bazan milli olmayan mal girişinin yasaklanmasıyla, ama çoğu kez
gümrük duvarları ve gümrük vergileri ile sağlanır; yabancı ulustan
kapitalistlerin rekabet güçleri milli pazarda zayıflatılır. Pazar darlığı çeken
başka ulus-devletlerin olası saldırılarına karşı milli ordular beslenir ve bu
milli ordular üstüne kahramanlık destanları düzülür. Oysa o orduların temel
görevi milli sınırlardan yabancı malların ve etkilerin izinsiz sızmasını
önlemektir.”
Hayır: Serbest bölge nitelikli ticari devletler 5.000 yıldır var. Onlar
klasik politik devlete oranla gayet gevşek politik örüntülü. Dünya
sistemiciler, bir devleti devlet yapanın temelde ekonomi mi, politika mı
olduğuna hala bir türlü karar veremiyorlar. Onların derdi bizi germedi.
Hayır: Ticaret kimi savaştan çok kazandırdığı ve/ya bazı devletler
savaşacak denli askeri güçlü olmadığı için, zorunlu olarak açık pazar devlet
olmaya evrilirler ki bunun temel müsebbibi en çok İpek Yolu’dur.
Hayır: Rekabet bu denli kaba ilkelerle işlemez. Rakipler kimi kendilerini
zayıflatır, kimi rakiplerini güçlendirir, çünkü ticarette kazançlı olan,
savaşta kimin kazanacağı gibi hemen bir bakışta anlaşılamayabilir.
Hayır: Ordusuz devletler tarihte hep oldu. Vassallık haracı, savaşı yitirip
talan edilme kaybını potansiyel olarak geçti mi, savaşmanın pek anlamı olmuyor.
Örneğin Danimarka, Almanya’ya karşı 2. Dünya Savaşı’nda ordularını çekti ve
işgal edilmeyi yeğledi.
Vurgu:
Hayır: Örnekler cımbızla seçilmedi. Konunun anahatları 10-30 başlık
üzerinden yürür. Bunların 10’a yakını irdelendi, en azından bu bağlamda...
Bu ulus-devlet argümantasyonu, ironik bir biçimde kendi asla ulus-devlet
olmayan ABD’nin idrar zoruyla post-1-modern dönem ürünü olan bir
sahte-ideolojiyle post-4/5-modern dönemde yürütülüyor. O nedenle, bugünlerde
basınımızdaki Türk-Kürt tarışması da ‘tarak-kelebek’ bağlamında yürütülüyor. O
nedenle, enternasyonalist Engin Kürt nasyonalisti borazancılığı yapıyor, hem de
Burkay gibi Kürt komünistleri buna tümüyle karşı çıkarken...
Evet moruk aydın abilerimiz. Bu memleketi TİP’ten beridir, 50 senedir
düşünce kuburu kıldınız. Artık yeter. Bir de düşünce kabiri olmayacak
geleceğimiz. Gidin ve gömülün...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder