1.
DİZİ: GİRİZGAH
Bu kadar çok ana akım öyküsü olup da, ana akım öyküsü anlayışı içinde bu
denli çok ‘ana akım öykü akışından sapan öykü dizisi barındırma’yı hiç
görmemiştim.
Tamam, tüm taht oyunları absürddür, tüm iktidar oyunları absürddür, onları
anlatmak da absürddür. Ancak, bunu sinema diliyle bu denli açıkseçik
anlatabilmişlik bir beceridir, hatta bir üst-beceridir.
Bu üst-beceride marjinal-ayral tiplemeler ağırlıklı rol oynamakta:
Bir cüce, bir piç ve ejderha sürücüsü bir kadın.
Marjinalite-ayrallık alanında ensest konusu harcanmış olarak kalmış, çünkü
‘grotesk biçim sergilemesi’ne kurban edilmiş. Oysa ki diğer marinal-ayrallar
ile birlikte onun bir anlamı var. Kaldı ki Eski Mısır gibi, tarihte iktidar /
taht oyunlarında gerçekten onun da kullanılan bir yöntem olduğunu biliyoruz.
Ana akım öykü dizilerinde, 2010 ertesi ortaya çıkan bir eğilim var: Asıl
düşman, asıl korkulması gereken kişi veya kişiler, baktığımız tarafta değildir:
Burada, onun saklı olması değil, tam tersine göz önünde olup da,
görülmemesi kastediliyor.
Öykü dizisinde asıl tehlike kuzey-kuzey yönünde. Onun açısından
bakıldığında, taht oyunları gerçekten çocuk oyunu kalmakta.
Altküme olarak da, yukarıda sayılan marjinal-ayrallar, taht için en az kazanma
ihtimalli adaylar iken, bozulan ana akım öyküsü akışında giderek daha öne
çıkmaktalar.
(1. sezon, ilk 10 bölüm.)
Dipnot: ‘Dünya Savaşı Z’nin ve ‘Taht Oyunları’nın romanlarında, düşünce
romanı ve çoğul bakış-anlatı açıları / odakları kullanımı, bir epistemik / bilimsel / sanatsal
novum-eksodus olarak mevcut ama filmlerinde bunun kullanımı pek
yeğlenmemiş.
(7 Şubat 2013)
*
2.
FANTAZYA ve BİLİMKURGU
Fantazya, 2000’lerde bilimkurguya oranla daha çok öne çıktı, çünkü
bilimkurgusal uzun vadeli öngörüşlülük (gelecekbilimsel kestirim erimi) çöktü
sanılıyor, çünkü yeni bir orta çağ geldi. Bu dönem tipi, hem sezgisel, hem de
bilinçli olarak bu düşünceyi yaratır genelde. Bu, daha önce de böyle yaşanmış.
100 yerine, 300 ülke-devlet olunca, ütopyalar yeniden bugün ve burada
(ev-gezgen Dünya’da) et ve kemik
bulduruluyor. Yani, daha çok devlet, daha çok olanak (veya daha çok dene ve yanılgı yaşa) sanılıyor. Daha kısa erimli, yani
daha somut düşünceler, daha çok rağbet görüyor (ki oysa onlar da, düşünce
anlamında soyut, daha az soyut ama soyut).
‘Taht Oyunları’nda olan da bu: Taht aynı taht, birincil oyunculara değil
de, ikincil ve n.’cil oyunculara kazanma şansı verilince, yeni ve farklı bir
oyun oynanıyormuş sanılıyor.
Burada vurulanması gereken şu: Nasıl ki proleterya, tarihte ilk gerçek
kazanma şansı elde et(tiril)miş oyuncu iken ve bu şansını kubura ve kabire
atmış durumda (artı kadınlar ve marjinaller de o potansiyel şansı aşağı yukarı
harcamış) iken, artı kralların yerini başbakanlar, cumhurbaşkanları ve devlet
başkanları alalı (2013-1789=) 224 yıl olmuş iken, yani onlar da şanslarını
çoktan kulanmış iken, hala eski oyunlardan medet ummak, yalnızca tarihin tekerrüründen ders almamayı
imler.
(7 + 9 Şubat 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder