Perşembe, Şubat 28, 2013

Transnasyonalizm


Eski ve yeni Türk marksistlerinin zayıf tarafı kuramdır. Telif (nakil ve tefsir olmayan) bir kuramsal üretmek onlara nasip olmadı.

O nedenle, eski TKP’li Aydın Engin’in transnasyonalizm kavramı üretmesi, takdire şayan bir tutum ve davranış.

Ancak bu kavramın geçerliliği için zaman ve zemin uygun değil gibi:

“Avrupa hızla (hatta fazla hızla) ve barışçıl bir geçişle Avrupa’daki ulus-devletleri silikleştiren ve Avrupa Birleşik Devletleri diye adlandırılabilecek bir süreci önüne koymuştu. Sonunda tek bir Avrupa devletine varılması hedefleniyordu. Zik zaklarla yürüyen bu süreçten bugün de vazgeçilmiş değil.”


O kadar eksik izleklerle dolu ki bu paragraf...

Bir:

AB nosyonu, Dünya’nın göreli en emperyalist ve en savaşçı sayılan devletlerini birarada tutmak için icat edildi. Buradaki dayanak anasav, barışın savaştan daha çok ekonomik ve politik gelişme getireceği idi. Bu sav son 68 yılda, özellikle de Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra yanıldı ve geçersizlendi. Büyük AB devletleri 1492-1992 arasında ortalama 125 savaşa girmişti. (Koşut örnek olarak, Osmanlı’nın 620 yılda 295 savaş yaşadığını ekleyelim.)

Bunun açılımı şu: Ağaçlar budanınca daha uzun yaşar. Sorun budanmanın zamanlaması ve ölçeklenmesi. (Savaşın burada budanma metaforuna denk düştüğünü imleyelim.) İşin içine, kapitalist sistemin sürekli kümülatif birikim olmamasını katınca, bu barış durumunun kalıcı birikimi yaratamama nedeni anlaşılır.

Buradaki demografik etken, AB’nin yaşlanan nüfusu ve dağılan alie kurum ama bu sanıldığından daha farklı bir izlekte işliyor: Alamancılar Almanya’nın kötü işlerini yapınca, Almanlar rahata alıştı ve bugün yılda 250.000 Alman Almanya’yı terkedip, tıpkı Alamancılar gibi, kendi memleketlerinde yapmayacakları işleri vberbat çalışma koşullarında başka ülkelerde yapıyorlar ki bu da başka bir çapraz kültürel budama metaforu.

İki:

Tek AB ülkesinin / devletinin askeri, iktisadi, siyasi bir çözüm olmadığı (Avrupa için öyle olmadığı) fiilen anlaşıldı. Bu budanma etkeninden başka bir şey. AB bugün askeri açıdan ABD’den korkuyor ve bu tamamen kültüro-psikolojik bir şey, çünkü ABD AB’yi 2 kez kurtardı.

Eğer bağımsız bir AB ordusu kurulursa, asıl AB o zaman gerçekleşir ve 3. Dünya Savaşı AB-ABD arasında çıkar. Garanti...

Üç:

En önemli ayrıntı:

AB’leşme süreci, uluslaşmayı silikleştirmedi, ironik bir biçimde tersine keskinleştirdi. (Artı olarak, dahası Doğu Almanya sınırı hala fiilen geçerli, 20 küsur yıl sonra bile.)

Buradaki ters-örnek durum şu: Yeni Orta Çağ’ı imleyen Bosna Savaşı’nda AB duyarsızlığının temel nedeni, AB’nin birleşip Almanya’ya saldıramaması oldu. Almanya eski-Yugoslavya’nın canına tek başına okudu çünkü.

Artı:

Bugün İngiltere adasındaki İskoçya Büyük Britanya’dan ayrılabilir ama İrlanda adasındaki Kuzey İrlanda değil: Tuhaf bir nasyonalizm kalıntısı.

Artı:

İspanya’dan federatif-muaf bir Katalonya ve/ya İngiltere’den muaf bir İskoçya, AB’yi fiilen yok saydı, sayıyor, sayacak zaten.

Artı:

Dünyanın bütün kara para kurallarının canına okuyup, AB’nin hiçbir bankacılık kuralına uymayan ve İtalya devletinin fiilen yok sayılmasına yol açan Vatikan / Papalık lağv edilmedikçe, AB AB olamaz.

Artı:

Ulus-devletler krallıkla yönetilemez. Yani, bugün krallıkla yönetilen 7 AB ülkesinde krallık kalkmadıkça, AB AB olamaz.

Yani beş:

AB hiçbir zaman AB olmak amacıyla kurulmadı, TC’nin (özellikle AKP dönemindeki) AB üyeliği sahtekar niyeti gibi bir amçla kuruldu.

Artı:

AB’nin sorunu hiçbir zaman ulus-devlet olmadı. Hem koloniyazimi, hem de kapitalizmi başlatan 2 kültürel mod metamorfozcusu olarak tarihsel pili tükendi ve kimse de onun yerini almıyor, ABD dahil: Sorun bu...

Metnin dışına taşan ve hem alıntılanan veh mey orum yetinin dışındaki metinlerde irdelenmesi gereken son alıntı şu:

“Yeryüzünün her yerinde küresel sermayenin saldırısına karşı ancak küresel düzlemde ve küresel birlikler üretilerek karşı konulabilir.”

Bir tek şerh: Gerilla ordusu da, transnasyonal mafya ordusu da global / makro değil, küçüktür. Bu savaşın kuralıdır, kanıtlanmış geçerli fiili bir kuralıdır. (Aslına bakılırsa, devletler karşıtı / -dışı kalan sivil toplum örgütleri de zaten göreli küçüktür.)

Son olarak, etimolojik açıdan belirtmiş olalım: Transnasyonalzm ulusötesi değildir, ulusötesi (ulusçulukötesi / ulusalcılıkötesi)  metanasyonalizm olur, transnasyonalizm ulusalcılık-geçiş ve/ya ara-ulusalcılık olur.

Hiç yorum yok: