Perşembe, Kasım 06, 2014

Açık Oturumlar, Kapalı Laflar



30 küsur yıldır televizyon izlemiyordum. Sonra, Eylül 2014’te 300 küsur Türkçe kanallı. uydu bağlantılı. televizyonlu bir mekanda konuk oyuncu oldum. Böylelikle Ekim 2014, yeniden tv seyretmeye başladığım bir zaman oldu.
Televizyonda en çok klipleri ve haber programlarını severim. Popüler kültür örnekleri olarak, günümüz tarihsel momentlerinin, benim doğrudan gözleyemediğim bölümlerinden, bana kalediyoskopik manzaralar ve kubur kokuları sunarlar.
Malumunuz, haber kanallarında birçok açık oturum türü şeyler yapılıyor. Genelde buralarda, halının altına külün süpürüldüğü, imalarla ve kaş göz işaretleriyle bir şeylerin ifade edildiği durumlar olur. (Aslına bakılırsa o da, popüler kültür açısından irdelenebilir ama onu burada es geçeceğiz.)
Ancak, son 1 haftadır böyle değil. Çenem düştü. Herkes (belki 50 kalburüstü sayılan kişi) eteğindekini döktü ki ben bunu 50 küsur yıllık yaşamımda hiç görmemiştim.
Gelelim bu açık oturumların açıksözlerine:
Bir: Kürtler bölünmüştür.
İki: PKK, Kürtler’in tek temsilcisi değildir.
Üç: PKK, fırsatçılık (oportünizm) yapıyor.
Dört: PKK de, AKP de, kıtır atıyor.
Beş: Artı AKP, ne yapacağını bilmiyor gibi bir momentte. Hatta AKP, oportünizm bile yapamıyor gibi.
Altı: Her zamandan savaştan ve çözümsüzlükten kar sağlıyanlar vardır. (Yorum: Bu, saçma veya acımasız bir şey değildir. Sonuçta, kitle de oy verirken kar için veriyor, yani oyu satılık.)
Yedi: Olay giderek çığırından çıkıyor veya çoktan çıktı bile.
Sekiz: Herkes birbirine silah çekti.
Dokuz: Sivil terörü var ve bu denetlenemiyor, hesaplanamıyor ve engellenemiyor, özellikle de PKK’nin / HDP’nin Kürt gençlerini engelleyememesi özelindeki gibi. Şerh: Sivil terörü, 1980 öncesinde devletin kendi eğittiği Ülkücüler’i kullanması gibi değil, bunlar durumdan vazife çıkardı ve öldürmeyi bile bilmiyor, böylelikle ortaya çıkan, biraz da IŞİD’inki gibi, saçma  sapan bir vahşet oluyor.
On: TBMM’deki tüm partiler uç sağa savruldu. Daha da berbatı, TC’liler faşizmi bile beceremedi, MHP’nin son durumu gibi.
Ara nağme: Burada söylenmeyen ve/ya görülemeyen 2 nokta var: Bir: Kötüler, iyilerden her zaman daha iyi kazanıcı olmuştur. İki: Kötüler, pasif iyilere karından nema dağıtır ki böylelikle PKK ve/ya AKP bol yandaş bulur.
Gelelim bu oturumların göremediklerine:
Bir: Büyük panorama: ABD ve AB, şu an ne yapacağını bilmiyor ki bu kimi itiraf bile edildi.
İki: ABD ve AB, Ortadoğu’da (petrol kaynaklı) şu anda kar sağlamaktan öteye geçtiler, çünkü örneğin ABD, oradan alacağı 4 trilyon doları şimdiden (son 23 yılda) harcadı bile. Yani olay, çıkar savaşı yerine, inat savaşı olmuş gibi.
Üç: Büyük devletler, tarihi her zaman yönetemez, yönetemedi de. Öyle olsaydı, tek 1 devlet 1 milenyum sürerdi.
Dört: Şu an tarihin, çok sayıda küçük devletler ve daha da önemlisi devletsizlik, ‘no man’s land’, sınırların tanınmadığı durumlar, sınırların fiilen geçersiz olduğu durumlar,  (oylama ile de dahil) parçalanma, vd, vb olan bir dönemindeyiz.
İkisini birleştirirsek:
Bir: Neo-entellektüel (eğer o açık oturumda kapalı laflar edenler öyel ise), bu durumda bir taraf değildir. Aslına bakılırsa entellektüel, kitle ve iktidar seçkini arasında bir taraf tutmak zorunda değildir; daha da aslına bakılırsa, zerrece aklı varsa, taraf tutmaz; sonuçta, kazanan taraf entellektüeli satar, kaybeden taraf kabahati entellektüelde bulur. Burada omo beyazı, tekne kazıntısı, ajanımsı, akil adam gazeteciler, en az 20 örnekte görüldüğü üzere, ne düşünce üretebilir, ne kendini beğendirebilir, ne de kalıcı maddi / manevi kazanç elde edebilir, kuburun dibini boylar kısacası. Burada komik olan, o kuburluk entelejensiyanın kendini satmakta ısrar etmesidir. Zaten, o açık oturumlarda o kapalı lafları edenler de, bu entelejensiyadır.
Üç: ‘Balkanlar + Ortadoğu + Kafkasya’ toplamı / panoraması, bir eski Osmanlı bölgesi olsa da, yeni durumlarıyla, 1 milyar kişilik kan davası savaş tipinin (başlatıcısı değil) sürdürücüsü oldu ve bunun Osmanlı ile gilisi yok. Unutmayın: PKK ve Afganistan sorunu, 35 yıldır var. Evet, bunu neo-globalist neo-liberalizm 1980’lerin başında yarattı ama son tarihsel / politik  moment, onu tümüyle aştı, çünkü o gücünü / iktidarını yitirdi, özellikle de 2007 Global Krizi’nden sonra.
Dört: Böylelikle, tanımlanan yeni kaos dönemi, yeni bir durum / bir olgu değil: Hem Osmanlı’da yerel (Fetret Devri), hem de Orta Çağ olarak (özellikle dünya çapında veba salgını ile) global olarak daha önceleri de kezlerce yaşandı. Yani biz, onlara bakarak ders çıkarabiliriz, yani tarih-fütüroloji sentezini deneyebiliriz ki bu sentez-praksis arası bir şey olacaktır, bir ilk olacaktır aynı zamanda, tabii olabilirse.
Beş: Bir anti-marksist olarak belirtiyorum: Ne marksizm, ne de reel sosyalizm, nihai olarak yenilmiş falan değil. Geri geldiler bile, farklı ve değişmiş olsalar da.
Altı:  2029 simgesel tarihinde olacağı gibi, yeni bir kriz / devrim gelmekte, bu başarısız bir devrim olacak, bu devrimin sola, aydınlara, ideolojiye gereksinimi yok (ideolojisiz devrim olur, denmiyor, bu devrim ideolojisiz olarak denenecek, deniyor).
Yedi: Kaçacak yer kalmadı: İçerisi tımarhane, dışarısı toplama kampı (Sana Gül Bahçesi Vaad Etmedim).
Sekiz: ABD ve AB de bitti, Çin’in eli kulağında ki Çin giderken canımıza okuyacak ve çanımıza ot tıkayacak, Brezilya ve Hindistan’a 20-25 yıl daha var.
Dokuz: Daha beter oluruz inşallah: 1960’ların özgürlükçülüğünü, 3. Dünya’nın 2. Sanayileşme’sini, UNESCO’yu kaldırıp atarsak, böyle olur işte.
On: Tabii ki rönesans gelecek, biz getireceğiz: Çook sonra.
Sonuç:
Güzel yalan yerine, çirkin gerçek; kapalı laf yerine, açıksöz;  entelejensiya yerine, neo-entelelkütel, bedelsiz hak yerine, sorumluluğa sahip kitle; cıvımış iktidar seçkinleri yerine, azıcık sağduyulu iktidar seçkinleri...
Gerçeğin çölüne hoşgeldiniz.

Daha asıl sorunlar başlamadı insan oğlu ve kızı, bunlar çok eski ve kırık plakların çatlak nağmeleri yalnızca...

Hiç yorum yok: