30 küsur yıldır televizyon izlemiyordum. Sonra, Eylül
2014’te 300 küsur Türkçe kanallı. uydu bağlantılı. televizyonlu bir mekanda
konuk oyuncu oldum. Böylelikle Ekim 2014, yeniden tv seyretmeye başladığım bir
zaman oldu.
Televizyonda en çok klipleri ve haber programlarını severim.
Popüler kültür örnekleri olarak, günümüz tarihsel momentlerinin, benim doğrudan
gözleyemediğim bölümlerinden, bana kalediyoskopik
manzaralar ve kubur kokuları sunarlar.
Malumunuz, haber kanallarında birçok açık oturum türü şeyler
yapılıyor. Genelde buralarda, halının altına külün süpürüldüğü, imalarla ve kaş
göz işaretleriyle bir şeylerin ifade edildiği durumlar olur. (Aslına bakılırsa
o da, popüler kültür açısından irdelenebilir ama onu burada es geçeceğiz.)
Ancak, son 1 haftadır böyle değil. Çenem düştü. Herkes
(belki 50 kalburüstü sayılan kişi) eteğindekini döktü ki ben bunu 50 küsur
yıllık yaşamımda hiç görmemiştim.
Gelelim bu açık oturumların açıksözlerine:
Bir: Kürtler bölünmüştür.
İki: PKK, Kürtler’in tek temsilcisi değildir.
Üç: PKK, fırsatçılık (oportünizm) yapıyor.
Dört: PKK de, AKP de, kıtır atıyor.
Beş: Artı AKP, ne yapacağını bilmiyor gibi bir momentte.
Hatta AKP, oportünizm bile yapamıyor gibi.
Altı: Her zamandan savaştan ve çözümsüzlükten kar
sağlıyanlar vardır. (Yorum: Bu, saçma veya acımasız bir şey değildir. Sonuçta,
kitle de oy verirken kar için veriyor, yani oyu satılık.)
Yedi: Olay giderek çığırından çıkıyor veya çoktan çıktı
bile.
Sekiz: Herkes birbirine silah çekti.
Dokuz: Sivil terörü
var ve bu denetlenemiyor, hesaplanamıyor ve engellenemiyor, özellikle de
PKK’nin / HDP’nin Kürt gençlerini engelleyememesi özelindeki gibi. Şerh: Sivil
terörü, 1980 öncesinde devletin kendi eğittiği Ülkücüler’i kullanması gibi
değil, bunlar durumdan vazife çıkardı ve öldürmeyi bile bilmiyor, böylelikle
ortaya çıkan, biraz da IŞİD’inki gibi, saçma sapan bir vahşet oluyor.
On: TBMM’deki tüm partiler uç sağa savruldu. Daha da
berbatı, TC’liler faşizmi bile beceremedi, MHP’nin son durumu gibi.
Ara nağme: Burada söylenmeyen ve/ya görülemeyen 2 nokta var:
Bir: Kötüler, iyilerden her zaman daha iyi kazanıcı
olmuştur. İki: Kötüler, pasif iyilere karından nema dağıtır ki böylelikle PKK ve/ya AKP bol yandaş bulur.
Gelelim bu oturumların göremediklerine:
Bir: Büyük panorama: ABD ve AB, şu an ne yapacağını bilmiyor
ki bu kimi itiraf bile edildi.
İki: ABD ve AB, Ortadoğu’da (petrol kaynaklı) şu anda kar
sağlamaktan öteye geçtiler, çünkü örneğin ABD, oradan alacağı 4 trilyon doları
şimdiden (son 23 yılda) harcadı bile. Yani olay, çıkar savaşı yerine, inat
savaşı olmuş gibi.
Üç: Büyük devletler, tarihi her zaman yönetemez, yönetemedi
de. Öyle olsaydı, tek 1 devlet 1 milenyum sürerdi.
Dört: Şu an tarihin, çok sayıda küçük devletler ve daha da
önemlisi devletsizlik, ‘no man’s land’, sınırların tanınmadığı durumlar,
sınırların fiilen geçersiz olduğu durumlar, (oylama ile de dahil) parçalanma, vd, vb olan
bir dönemindeyiz.
İkisini birleştirirsek:
Bir: Neo-entellektüel (eğer o açık oturumda kapalı laflar
edenler öyel ise), bu durumda bir taraf değildir. Aslına bakılırsa
entellektüel, kitle ve iktidar seçkini arasında bir taraf tutmak zorunda
değildir; daha da aslına bakılırsa, zerrece aklı varsa, taraf tutmaz; sonuçta,
kazanan taraf entellektüeli satar, kaybeden taraf kabahati entellektüelde
bulur. Burada omo beyazı, tekne
kazıntısı, ajanımsı, akil adam gazeteciler, en az 20 örnekte görüldüğü üzere,
ne düşünce üretebilir, ne kendini beğendirebilir, ne de kalıcı maddi / manevi
kazanç elde edebilir, kuburun dibini boylar kısacası. Burada komik olan, o kuburluk entelejensiyanın kendini
satmakta ısrar etmesidir. Zaten, o açık oturumlarda o kapalı lafları edenler de,
bu entelejensiyadır.
Üç: ‘Balkanlar + Ortadoğu + Kafkasya’ toplamı / panoraması, bir
eski Osmanlı bölgesi olsa da, yeni durumlarıyla, 1 milyar kişilik kan davası savaş tipinin (başlatıcısı
değil) sürdürücüsü oldu ve bunun Osmanlı ile gilisi yok. Unutmayın: PKK ve
Afganistan sorunu, 35 yıldır var. Evet, bunu neo-globalist neo-liberalizm 1980’lerin başında yarattı ama son tarihsel
/ politik moment, onu tümüyle aştı,
çünkü o gücünü / iktidarını yitirdi, özellikle de 2007 Global Krizi’nden sonra.
Dört: Böylelikle, tanımlanan yeni kaos dönemi, yeni bir
durum / bir olgu değil: Hem Osmanlı’da yerel (Fetret Devri), hem de Orta Çağ
olarak (özellikle dünya çapında veba
salgını ile) global olarak daha önceleri de kezlerce yaşandı. Yani biz,
onlara bakarak ders çıkarabiliriz, yani tarih-fütüroloji sentezini
deneyebiliriz ki bu sentez-praksis arası bir şey olacaktır, bir ilk olacaktır
aynı zamanda, tabii olabilirse.
Beş: Bir anti-marksist olarak belirtiyorum: Ne marksizm, ne
de reel sosyalizm, nihai olarak yenilmiş falan değil. Geri geldiler bile,
farklı ve değişmiş olsalar da.
Altı: 2029 simgesel tarihinde olacağı gibi,
yeni bir kriz / devrim gelmekte, bu başarısız bir devrim olacak, bu devrimin
sola, aydınlara, ideolojiye gereksinimi yok (ideolojisiz devrim olur, denmiyor,
bu devrim ideolojisiz olarak denenecek, deniyor).
Yedi: Kaçacak yer kalmadı: İçerisi tımarhane, dışarısı
toplama kampı (Sana Gül Bahçesi Vaad Etmedim).
Sekiz: ABD ve AB de bitti, Çin’in eli kulağında ki Çin
giderken canımıza okuyacak ve çanımıza ot tıkayacak, Brezilya ve Hindistan’a
20-25 yıl daha var.
Dokuz: Daha beter oluruz inşallah: 1960’ların
özgürlükçülüğünü, 3. Dünya’nın 2. Sanayileşme’sini, UNESCO’yu kaldırıp atarsak,
böyle olur işte.
On: Tabii ki rönesans gelecek, biz getireceğiz: Çook sonra.
Sonuç:
Güzel yalan yerine, çirkin gerçek; kapalı laf yerine,
açıksöz; entelejensiya yerine,
neo-entelelkütel, bedelsiz hak yerine, sorumluluğa sahip kitle; cıvımış iktidar
seçkinleri yerine, azıcık sağduyulu iktidar seçkinleri...
Gerçeğin çölüne hoşgeldiniz.
Daha asıl sorunlar başlamadı insan oğlu ve kızı, bunlar çok eski ve kırık plakların çatlak
nağmeleri yalnızca...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder