Önbilgi:
Metinleri ben yazdım.
+
1.
Çok
mavra bir film. Hemingway'in kara mizahı yapılmış ama hiç belli edilmemiş.
Clive Owen ve Nicole Kidman döktürüyor. Daha da önemlisi, arada teklemişler ama
o da görünmekte. Monica Belluci'den sonra, bu ikisinin de birlikte çok iyi 1
porno çevirebileceğini ve bunun da yönetmeninin muhakkak Trier olması
gerektiğini düşündüm. İspanya İç Savaşı’nı, muhabirler, yazar ve fotocu olarak,
seyrediyorlar, eh arada 1-2'si mevta oluyor. Stalin Troçkistler'i temizl(et)iyor,
Troçkistler Stalinistler'i temizliyor (bakınız Ken Loach), sonra da onlardan biri
Troçki'yi temizliyor (bu, bu filmde yok). Dedim ya, tam mavra: Aşk, seks,
fuhuş, içki, ihanet, gırla. Senaryoda ara bir yol izlenmiş, bunu daha önceki
filmleri izleyip de mi yaptılar merak ettim. Tam bir HBO yapımı. Adamın
karaciğerine karaciğerine çalışıyor.
+
2.
En yi
pornoyu, Fassbinder'in çekeceğini düşünmüşümdür hep, Tarkovski bunu kıvıramazdı.
+
3.
Trier’in
filmi olan 'Karanlıkta Dans'taki Björk oyunculuğunun, yüzünün tam da benzediği
bir porno oyuncusunu anımsattığını yazdığım bir metin (‘Karanlıkta Ma’), taa
yıllar önce, solcu bir dergide yayınlanmıştı da infial olmuştu.
+
4.
Porno
çekmenin imkansız olduğunu düşünen biriyim ama bu yıl bir kadın bir filmde
gerçekten sevişti. Ben hep bir pornoda her ikisinin de gerçekten sevişmesi
gerektiğini savunmuşumdur. Bu metinler de yayınlanmıştır. Hanımlar, beni sapık
sanmasın. Sapığımdır ama bu konuda değil en azından.
+
5.
Hemingway
dizisinin, 58. ve 77. dakikalarında makinistlik parça var. Hanımlar orayı
atlayabilir. Erkeklere birincisini özellikle öneririm. Nicole Abla'mda sıkı
cesaret varmış veya Monica Belluci'nin 'Shoot Them Up'daki performansına
özenmiş, yine Clive Abi ileki.
+
Ek
bilgi: Kidman, Trier’ın bir filminde (Dogville) oynadı ve o filmde bir tecavüz
sahnesi vardı. ‘Hemingway & Gellhorn’un 58. Dakikasındaki sevişme
sahnesinin başı da, daha çok tecavüzü andırıyordu. Ayrıca Trier, bir erkek eşcinsel
pornosu da çekmiş durumda. Kendisinin, Musevi babasının gerçek babası
olmadığını öğrenince, mazlum rolünden mazlum-zalim kırması bir role geçen,
karısının katolikliğinin ve eski İngiltere başbakanı Blair gibi, onun zoruyla
katolikliğe geçmesinin, onu kırma-platonik bir gavatlığa sürüklediği türden, epeyi yamuk bir duygusallığı olduğunu
hissediyorum ki bu değişik bir Dan
sentimental faşizmidir ki bu da doğrudan Fassbinder’e gönderme taşır.
Ancak; Trier’in yüzü feci fazla Brecht’e benzer (bir ara kendisinin onun oğlu
olması gerektiğini bile hissetmişimdir, alaturka
sentimental faşizm bakış açısıyla) ve Fassbinder de tüm giyimiyle (deri
palto falan gibi), dandik bir Brecht taklidi gibidir ama Brecht de tüm yaşamını
bir şeyleri taklit ederek / intihalleyerek geçirmiş gibidir. Tüm bu toplam
panoramayı, sentimental faşizmin birkaç ülkedeki topolojik popüler kültür yoğrulmaları olarak yorumlayabiliriz.
İspanya İç Savaşı ile ilgili tüm kurmaca sanat ürünleri de, bu sentimental
faşizmlerin farklı kalediyoskopik
yüzleridir yalnızca kanımızca (bu film, Koestler’in ‘İspanya Güncesi’, Ken
Loach’un ‘Ülke ve Özgürlük’ü, vd).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder