Pazar, Kasım 02, 2014

'Hemingway & Gellhorn' İçin Facebook Monologları


Önbilgi: Metinleri ben yazdım.
+
1.
Çok mavra bir film. Hemingway'in kara mizahı yapılmış ama hiç belli edilmemiş. Clive Owen ve Nicole Kidman döktürüyor. Daha da önemlisi, arada teklemişler ama o da görünmekte. Monica Belluci'den sonra, bu ikisinin de birlikte çok iyi 1 porno çevirebileceğini ve bunun da yönetmeninin muhakkak Trier olması gerektiğini düşündüm. İspanya İç Savaşı’nı, muhabirler, yazar ve fotocu olarak, seyrediyorlar, eh arada 1-2'si mevta oluyor. Stalin Troçkistler'i temizl(et)iyor, Troçkistler Stalinistler'i temizliyor (bakınız Ken Loach), sonra da onlardan biri Troçki'yi temizliyor (bu, bu filmde yok). Dedim ya, tam mavra: Aşk, seks, fuhuş, içki, ihanet, gırla. Senaryoda ara bir yol izlenmiş, bunu daha önceki filmleri izleyip de mi yaptılar merak ettim. Tam bir HBO yapımı. Adamın karaciğerine karaciğerine çalışıyor.
+
2.
En yi pornoyu, Fassbinder'in çekeceğini düşünmüşümdür hep, Tarkovski bunu kıvıramazdı.
+
3.
Trier’in filmi olan 'Karanlıkta Dans'taki Björk oyunculuğunun, yüzünün tam da benzediği bir porno oyuncusunu anımsattığını yazdığım bir metin (‘Karanlıkta Ma’), taa yıllar önce, solcu bir dergide yayınlanmıştı da infial olmuştu.
+
4.
Porno çekmenin imkansız olduğunu düşünen biriyim ama bu yıl bir kadın bir filmde gerçekten sevişti. Ben hep bir pornoda her ikisinin de gerçekten sevişmesi gerektiğini savunmuşumdur. Bu metinler de yayınlanmıştır. Hanımlar, beni sapık sanmasın. Sapığımdır ama bu konuda değil en azından.
+
5.
Hemingway dizisinin, 58. ve 77. dakikalarında makinistlik parça var. Hanımlar orayı atlayabilir. Erkeklere birincisini özellikle öneririm. Nicole Abla'mda sıkı cesaret varmış veya Monica Belluci'nin 'Shoot Them Up'daki performansına özenmiş, yine Clive Abi ileki.
+

Ek bilgi: Kidman, Trier’ın bir filminde (Dogville) oynadı ve o filmde bir tecavüz sahnesi vardı. ‘Hemingway & Gellhorn’un 58. Dakikasındaki sevişme sahnesinin başı da, daha çok tecavüzü andırıyordu. Ayrıca Trier, bir erkek eşcinsel pornosu da çekmiş durumda. Kendisinin, Musevi babasının gerçek babası olmadığını öğrenince, mazlum rolünden mazlum-zalim kırması bir role geçen, karısının katolikliğinin ve eski İngiltere başbakanı Blair gibi, onun zoruyla katolikliğe geçmesinin, onu kırma-platonik bir gavatlığa sürüklediği türden, epeyi yamuk bir duygusallığı olduğunu hissediyorum ki bu değişik bir Dan sentimental faşizmidir ki bu da doğrudan Fassbinder’e gönderme taşır. Ancak; Trier’in yüzü feci fazla Brecht’e benzer (bir ara kendisinin onun oğlu olması gerektiğini bile hissetmişimdir, alaturka sentimental faşizm bakış açısıyla) ve Fassbinder de tüm giyimiyle (deri palto falan gibi), dandik bir Brecht taklidi gibidir ama Brecht de tüm yaşamını bir şeyleri taklit ederek / intihalleyerek geçirmiş gibidir. Tüm bu toplam panoramayı, sentimental faşizmin birkaç ülkedeki topolojik popüler kültür yoğrulmaları olarak yorumlayabiliriz. İspanya İç Savaşı ile ilgili tüm kurmaca sanat ürünleri de, bu sentimental faşizmlerin farklı kalediyoskopik yüzleridir yalnızca kanımızca (bu film, Koestler’in ‘İspanya Güncesi’, Ken Loach’un ‘Ülke ve Özgürlük’ü, vd).

Hiç yorum yok: