Yurtdışında 15 yıl yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönen birinin
notları, ‘1 paragraf alıntı + 1 paragraf yorum’ olarak gidecek:
“Neden Döndüm? İnsanca yaşamak için. Hayata katılım
sağlayabileceğim ve kendimi nesne olarak görmek yerine, özne olup
dönüştürülebilecek şeylere bizzat katılabilecek enerji ve motivasyonu sağlayabilmek
için.”
Bunun en son yapılabileceği yerlerden biri de Türkiye.
Alıntı 2. cümlenin meali: Yurtdışında beni kimse kaale almadı, burada kendi
ülkemde, ‘sen, ben, bizim oğlan’ yuvarlanır giderim.
“İlk zamanlar neler hissettim? Şehir yordu. Çok yordu.
Sokağa çıktığımda nefes alamaz hissettim. Binalardan, camlardan baktığımda
gördüğüm taş yığınları bunalttı. Burada mı yaşlanıcam? Burası mı gerçekten
gelmek istediğim yer, dedim.”
Eh, başta aymış duruma ama sonra o aymayı yitirmiş.
“Zaman geçtikçe düşüncelerin hislerin nasıl değişti? Dostlar
ve aile ile birlikte olmak çok güzel. Hele de insan seçebiliyor olma lüksü çok
önemli. Sırf benzer kültürlerden gelip aynı dili konuşabiliyor diye yakınlaşmayı
tercih edebildiğimiz ucube tiplere muhtaç kalmamak çok değerli. Dilediğim
insanla görüşüyor, dilediğim kişi ile iletişimi tercih edebiliyorum. Keza
ortamlar için de aynı şey geçerli. Politikaya aktif katılıp, sanatsal çabaların
bizzat göbeğinde yaşayabiliyorum. Bu olanaklar dışarıda da var gibi gözüksede
kendi ülkende yabancı hissi taşımadan anadilinde iletişimle var olduğunu
hissetmek bence çok değerli. Dünyanın neredeyse her köşesini gördüm, ancak evim
hissini hiçbir yerde yaşayamadım. Evim Türkiye ...”
Tersinden başlayalım. Hiçbir ülke kimsenin evi değildir,
olursa kültürel kimlik faşizmi olur, üstelik insanseverce olur. Gavurları ucube
sayan biri, alaturkaları ucube bile sayamaz ama son 30 yıldaki yeni
ucubeliklerden habersiz, algılayamıyor. Dünya’nın hiçbir yerinden hiç kimse
dilediği insanla görüşemez ve iletişim kuramaz. Global kültürün buna izin
vermediği bir dönemdeyiz. Onun yaşadığı yalnızca bir ilüzyon, kendini alaturka
ilüzyona hapsetmiş, alafranga olana değil.
İş ve arkadaş ortamları nasıl? Herkes işgüzar. ... İnsanlar
kendilerine alıştırılan gün kurtarma ve hızla köşe dönme kafasında yeni bir
kültür içerisinde hapsolmuş durumdalar. Bu yanı ile, neoliberal bir süreçteki
tüketim endeksli bir toplumsal doku içerisinde, ilişkilerden aşklara kadar
herşeyi tüketen ve bencilleşmiş yaklaşım genel sorun olarak dünyanın her
yerinde olduğu kadar, burada da yaşanmakta. Bunu aşma adına da tercihlerimizi
doğru yönlendirip doğru diyebileceğimiz insan ve kişilerle birarada olmaya çalışmak
bir çözüm. ... buralarda bu seçme özgürlüğü daha fazla. Dışarıda onca farklı
ortamda onca farklı kültürle ... entegrasyon sorunu yaşamadım. Ancak, yine de
bir şeyler hep eksik kalmaktaydı. Bir şekilde bunun alternatifin ve kültüren
doku uyumunun daha fazla olması yüzünden aşıldığını düşünüyorum.
“Herkes kaçmaya çalışırken dönüyor olmak garip değil mi? Bu
bir tercih. Evet ülkemiz daha iyiye gitmiyor. ... Ama eksik kalan şeylerin
varlığı ve izole bir yaşamı tercih etmeme gibi bir durum da tamamiyle tercih
olarak önümüzde durmakta. ... kaybedilen olanakların bilincindeyim ve bunları
bilerek ve tüm bunlara rağmen kazanılan güzellikleri ve insan olduğumu
hissettiğim gerek dostlar, gerekse de aile ile birlikte hissettiğim bir ortamı
tercih ettim. Aklım başımda ve ne istediğimi biliyorum.”
Hiç de öyle görünmüyor. Tümüyle yüreksel ve duygusal bir
seçim bu, akılsal değil.
“Ülke kötüye gidiyor, ne düşünüyorsun? Evet çok iyi bir
durumda değiliz. Haklar ve özgürlükler anlamında ciddi felaket bir ortam. Ancak
bundan kaçıyor olma durumu bir şeye çözüm üretmiyor. Sadece kişi olarak
kendimizi kurtarmış olma durumu yaşandığı ilüzyonu var ki bu da son dönem
gelinen bireyselleşmiş birey yapısında normal görünebilmekte. ... bu yaklaşımı
reddediyorum. Burası ... bizim insanımızın yaşadığı ve bizi biz eden ortam ve
bir şekli ile daha iyi olması gibi bir dileğimiz var ise, bu bizzat bizim
çabalarımızla olanaklı olabilecek. ... Hayat kendi ellerimizde. Ne istersek onu
yaşamak adına insan olmaktan dolayı olan evrensel değerlerin içerisindeki bir
kültürel sorumlulukla bu hayata sahip çıkmayı tercih ediyorum.”
Bu koşullarda bireysel ve/ya grupsal mücadele addedilen şey,
ancak ve ancak slaktivizm olmakta. Bakınız Gezi olayları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder