Linkler:
‘Ateş ve Buz Şarkısı’, ‘Taht Oyunları’ ile televizyon dizisi
yapılan romanlar dizisidir. Henüz tamamlanmamışlardır.
Önnotlar:
Bir:
Dizi ilk yapıldığında, tüm kitaplar henüz yazılmamıştı. Dolayısıyla
öykünün gidişatını, yazar değil, dizi yapımcıları belirledi ve sonunu da onlar belirleyecekler.
İki:
Türkçe’de az raslanan bir denk gelmeyle, konu gerçekten ‘Taht
Oyunları’, özgün adıyla olan, ‘Tahtlar Oyunu’ değil. Bazan gerçekten gülün adı,
klasik Osmanlı esprisiyle, virgülün yeri, gülün kokusunu belirliyor.
Giriş:
Kitap dizisi ve televizyon dizisi, bir fantazya. Fantazya, geçmişte ve bu Dünya’da geçer; bilimkurgu,
gelecekte diğer Dünya’larda geçer.
Bu ikilemi, örneklem olarak seçtiğimiz Ursula K. Le Guin, ‘Tehanu’
fantazya dizisi, ‘Mülksüzler’ bilimkurgu teklemesi üzerinden irdeleyeceğiz.
‘Ateş ve Buz’ ise, yine bir bilimkurgu roman yazarı olan Ray
Bradbury’nin bir öykü derlemesi kitabının adı. Eser / küsur babında da olsa, o
da konuya katkıda bulunacak.
Kitap:
Kitap dizisinin 1. cildine kabaca dizinin 1. sezonu karşılık
geldi. En uzun dizi, 8 sezon sürer. Demek ki kitap da 7-10 cilt olacak.
Kitabın adı, dizinin gidişini ve sonunu da belirliyor. John
Snow ve Ejderha Kraliçesi er veya geç buluşacak. Birkaç permüstasyon son var
ama bizcesi, Kuzey’li erkek bir yazarın romanlarında Güney’li bir kadına
Kuzeyli bir kralı öldürtmesi ilginç olurdu ama bunu beklemeyiz, diyelim.
Gelişme:
Sorunsal, iktidar savaşları.
Hem kitabın, hem de dizinin konuya getirdiği yenilik ilk şu
oldu:
İktidarın en kuvvetli adayı kazanmaz ya da iktidar oyunları
daima sürprizlere açıktır. Tamam, bunu diziyi uzatıp öyküyü ticari açıdan sündürmek
için de kullandılar ama ilk kralın öldürülmesi, öykünün gidişatına cuk oturdu.
Gelelim poliyalektik
konusuna:
7 krallık ve tüm o 7 krallıkların alt-krallıkları var. Yani
durum, tam sayılı değil, küsuratlı. Herkes sürekli taraf değiştirdiği için de,
tek 1 kategori asla ve kata kendine özdeş kalmıyor. Kastın bu olmadığı kesin ama semantik sonuç bu oldu. Öykü akışı
boyunca, sürekli eksilme ve ekleme ile hesaplıyorsunuz iktidar değişimlerini.
Poliyalektik tanımını, Ursula K. Le Guin’in ‘Mülksüzler’ini ilk
kez okuduğum 1990 yılında tasarladım. Orada trilayalektik ve onun saçak küsurları
vardı:
Anarres-Urras, İo-Thu-Benbili.
İktidar-anarşi. Heteroanarşi-otoanarşi.
Bir de başaşağı bir taoizm: Dişil sanılıyordu ama erildi,
Shevek’ten dolayı.
Ara şerh 1:
Ursula K. Le Guin’in romanları, özellikle de 1976 tasarımlı ‘Mülksüzler’,
bilimkurgu sinemaya yepyeni biçim ve içerik rönesansı sokabilirdi. Le Guin hata
yaptı, yanlış yönetmenleri seçti ve sonuçlar feci oldu (bakınız imdb). ‘Mülksüzler’
ise hala film yapılamadı.
Burada açılım çok daha geniş.
Göze fazla çarpmayan ama bugün
bile AB’de hala etkili olan bir durum var:
Bütün kraliyet aileleri aslında birbiriyle
akraba ve sonuç dönüp dolaşıp Habil-Kabil tipine kilitleniyor:İnsanlar, en
yakınlarına ve en sevdiklerine daha çok ihanet ediyorlar. İlk öldürülen kralın
kızının babasına ve ailesne karşıki berbat ihaneti gibi.
İlk tipleme: O gençkız, dizi
çekilirken gerçekten ergenlikten gençkızlığa geçtiği için, çocukların
günahkarlığına ve kronik kriminalitesine inanılmaz bir açılım getirmiş: Mal
gibi bir masumiyet ama yemediği herze yok (Bakınız Sait Faik ve ‘Sinağrit Baba’
öyküsü). Bunun da yapımcılar tarafından kastedilmediği kesin. O denli çok politik kültüroloji bilemezler çünkü.
Yalnızca, ‘Spartakus’un öncülüğüne rakiplik olsun diye yapılmış şeylerdi ilk
başta onlarınkiler, sonra sonra açılımlar ve şekil yapmalar geldi.
Ara şerh 2:
’Spartakus’ dizisi, HBO yapımı
olmak aracılığıyla, 1990’larda başlayan ve sansürsüz paralı tv kanalı
yapımcılığının hiç umulmadık özgürlüğü olarak, bir öncü yapım.
Seksiyle, şiddetiyle,
estetiğiyle, politik tezleriyle ortalığı darma duman etti açıkçası.
İlk sezonun finali: Ev sahipleri dilim
dilim doğrandı, ‘köpük köpük kan akacak kardeşlerim’ (bakınız ‘Otomatik
Portakal’) ile...
‘Taht Oyunları’, bunu daha
rasyonel, daha yenilir yutulur düzeyde sürdürüyor şimdilik. Öldürenler köleler
değil de, krallar.
Burada, poliyalektiğin limit
sonuz parçalı ama limit sınırlı-sonlu semantikli beklentisi olarak, şunu
umardık:
İktidar savaşlarının
anlamsızlığı, kazananın olmadığı, ancak kültürü budayıp onu yenileyen şeyin de
savaş olduğu, yani ölenlerin tam boş yere öldüğü açımlaması.
Daha dizi bitmeden öyle oldu
çünkü:
Habire kral ölüyor ama kimse için
yaşam durumu değişmiyor.
İşte burada dizinin artı-değeri
epsilon olarak devreye giriyor:
Barbarlar buz duvarını geçiyorlar.
Barbarlar, tüm uygarları ve tüm
iktidar sahiplerini öldürecekler.
Ara şerh 3:
Yine bir Ursula K. Le Guin teması
olan, soğuk / buz duvarı, sonsuz kış temasına açılmı yapıyor ama bu dizide bu
olmayacak gibi. Yani, tüm 7x7 krallık donarsa, nah taht oyunları olur.
Ara şerh 3,5:
Anna Cavan’ın bilikkurgu romanı ‘Buz’,
tüm bunlara bir eksik-antitez
durumunda. Kadın ruh frijidizmini (‘Mülksüzler’deki
Takver’inkini de değilleyerek) sergiliyor.
En büyük iktidar antitezi ama
insanlığın düşmanı da bu:
Uygarlığı kadınlar bitirecek ki
bunu bizler önümüzdek 100 yıl içinde muhakkak ve muhakkak yaşayacağız, GERÇEKTEN.
Ara şerh 4:
‘Tehanu’ krallı öykülerdeki
kadın-erkek açmazını, bir açar yaratma
savıyla açmaz olarak kanılıyor ve bu çok ironik. Le Guin, iktidarlardaki kadın
faşizmini ‘Hep Yuvaya Dönüş’ (rahime dönme tezi mi?) olarak tanımlıyor. Oysa gerçek
durum, ‘Ev Yok’. Le Guin’de trajikomik bir melodramlık var: Büyücü erkek,
bekaretini prensese kaptırıyor.
Çıkış selektörü gibisinden:
Öykü yolunun ortasında şu
soruların yanıtını merak eder durumdayız:
Buz ateşi donduracak mı, yoksa
ateş buzu eritecek mi?
Sentez olacak mı?
Ejderhalar annelerini ne zaman
kıskanacak?
Snow, sınıfsızlığını kullanıp,
iktidardan çıkacak mı?
Eksikler:
Roman ve dizi, metafizik konuda
çok çok eksik kalmış. Öngörülü kahinler, 3 gözlü kuşlar, yürüyen buzlu ölüler
falan durumu kurtarmıyor.
Gerçi bu da istenmeden yaratılmış
bir natüralizm yaratmış. Yani böylelikle,
roman ve dizi, fantazya değil de, günümüz koşullarındaki politik metaforlu bir
bütünlük olarak okunabilir. Günümüz için en net çıkarım: Herkes kaybedecek.
Sonuç:
Tüm iktidar oyunları boştur.
Gelecekbilim geleceği boş
bırakmak içindir.
Tüm zalimler günü gelir zalim
olur.
Tüm yönetilenler gün gelir,
yöneten ve zalim yöneten olur.
Poliyalektiğin meta-vektörü, meta-hümanizm olmakta.
İnsanlar yönetmeyi zalimce
oyunlar oynayarak öğrenmeyi ve iktidardan er veya vazgeçmeyi (devletsiziliği,
ankarkiyi) öğrenecekler.
5 milenyum sonra falan tabiiki,
şimdilerde değil.
Dipnot:
Görsel malzeme olarak, dizinin en
çok sevdiğim karakterini kullandım. Cüceye bayılıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder