Perşembe, Ekim 22, 2015

Çetin Altan İçin

Çetin Altan’ı ‘Bir Yumak İnsan’ıyla sevdim.
Sonra, oradaki bazı portrelerin alıtıyı aşan durumda olduğunu da öğrendim.
Çetin Altan’dan ilk Sabah gazetesi dönemindeki basın transferleri ile nefret ettim.
Sonra kendisi açık açık itiraf etti:
“Birinciden sonraki ayrıntı yalnızca.”
Altan okuma, bana babamdan geçen bir alışkanlık. O gazete değiştirince, eve Akşam yerine, Milliyet girmeye başlamıştı. 1960-2015 arası dönem için, hala gazete denince, aklıma bir tek Abdi ipekç’nin Milliyet’i gelir yalnızca.
Milletvekilliğini de, hapse girmemek için kabul ettiğini yazmıştı.
Masonluğunu Erkekçe gibi bir dergide açıklamıştı.
Bu kadar, yine onu deyimiyle, bilek kalınlığında ve 3 bukleli ettikten sonra, başıımza 2 de oğul sardı:
Ahmet ve Mehmet.
Onlar, babalarını fersah fersah aştılar.
Altan, en çok fıkra yazan gazeteci olmakla övünürdü: 35 bin tane yazdığını önesürerdi. 10 bin günde günde 3,5 tane yazsa olur, çünkü fıkra denilen şey, olağan fıkradan da kısadır. Altan’ın Taş köşesinde yazdıkları 2-3 cümlelik şeylerdi.
Altan’ın romanlarından Büyük Gözaltı, yaşlandıkça yeniden yeniden okuyacağım bir kitap. Bir tek sürçmesi var: Fransızca düşünülüp Türkçe yazılmış olması.
Eskiden Türkiye için geçerli birinci yabancı dil Fransızca ve Altan da Galatasaray Lisesi mezunu olduğu için, Enis Batur ve Attila İlhan ile birlikte o da, yoğun frankofil ve fransa’da yaşayanlar klübüne dahildir.
Kendisi, yıllarca Fransa’da da yaşadı.
Ocak 2015’ten beridir yazmıyor. Temmuz 2015 itibarıyla, kendisi benim için artık yaşamın ve tarihin dışında bir noktada.
Bu metin de, bir ‘hommage’ olarak yazıldı, o ölmeden önce.

(4 Temmuz 2015)

Hiç yorum yok: