Çetin
Altan’ı ‘Bir Yumak İnsan’ıyla sevdim.
Sonra,
oradaki bazı portrelerin alıtıyı aşan durumda olduğunu da öğrendim.
Çetin
Altan’dan ilk Sabah gazetesi dönemindeki basın transferleri ile nefret ettim.
Sonra
kendisi açık açık itiraf etti:
“Birinciden
sonraki ayrıntı yalnızca.”
Altan
okuma, bana babamdan geçen bir alışkanlık. O gazete değiştirince, eve Akşam
yerine, Milliyet girmeye başlamıştı. 1960-2015 arası dönem için, hala gazete
denince, aklıma bir tek Abdi ipekç’nin Milliyet’i gelir yalnızca.
Milletvekilliğini
de, hapse girmemek için kabul ettiğini yazmıştı.
Masonluğunu
Erkekçe gibi bir dergide açıklamıştı.
Bu
kadar, yine onu deyimiyle, bilek kalınlığında ve 3 bukleli ettikten sonra,
başıımza 2 de oğul sardı:
Ahmet ve
Mehmet.
Onlar,
babalarını fersah fersah aştılar.
Altan,
en çok fıkra yazan gazeteci olmakla övünürdü: 35 bin tane yazdığını önesürerdi.
10 bin günde günde 3,5 tane yazsa olur, çünkü fıkra denilen şey, olağan
fıkradan da kısadır. Altan’ın Taş köşesinde yazdıkları 2-3 cümlelik şeylerdi.
Altan’ın
romanlarından Büyük Gözaltı, yaşlandıkça yeniden yeniden okuyacağım bir kitap.
Bir tek sürçmesi var: Fransızca düşünülüp Türkçe yazılmış olması.
Eskiden
Türkiye için geçerli birinci yabancı dil Fransızca ve Altan da Galatasaray
Lisesi mezunu olduğu için, Enis Batur ve Attila İlhan ile birlikte o da, yoğun
frankofil ve fransa’da yaşayanlar klübüne dahildir.
Kendisi,
yıllarca Fransa’da da yaşadı.
Ocak
2015’ten beridir yazmıyor. Temmuz 2015 itibarıyla, kendisi benim için artık
yaşamın ve tarihin dışında bir noktada.
Bu metin
de, bir ‘hommage’ olarak yazıldı, o ölmeden önce.
(4 Temmuz 2015)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder