Bir haber:
“Tüm dünyada 110 milyar dolarlık bir endüstri... Türkiye’de
pazar büyüklüğü 400 milyon dolar. Bunun 20 milyon doları yerli geliştiriciler
tarafından tasarlanıyor. İhracatları 200 milyon dolar... Sektörde 30’a yakın
firma var, Türkiye’deki geliştiricilerin sayısı ise, üç haneli rakamları
buluyor.”
Her zaman söylediğimizi, burada oyun için de yineleyelim:
Türkiye, araba gibi, 100 küsur yıllık teknolojilerle
uğraşarak, teknoloji icatçısı olamaz, ancak ve ancak (günü gününe bile değil)
anı anına o atağın sürdüğü alanlarda bu işi becerebilir.
Uzaycılık o alanlardan biridir ve orada feci çuvalladık.
Ancak, dijital oyun pazarındaki atağımız makul olmuş.
Türkiye, Dünya’nın % 1’i gibidir, o zaman da bu, 1,1 milyar
dolar eder oyun pazarında. Türkiye’de ise, 400 milyon dolar imiş. Demek ki
gelişme devam edecek.
Bunun % 5’i yerli imiş. Maksimum % 50’si olabilir ve bu iş
her zaman çokülkelidir.
Sonrası ise, eleştiri:
30 şirket de çok, 100-900 geliştirici de. Demek ki hevesli
çok. Türkler, yine hızlı başlayıp, tamamlamadan hızlı bırakma, modunda demek
ki.
Oyun programı / yazılımı tasarlamakla, oyun bilgisayarı
devresi tasarlamak, ilkede aynı şeyler. Yani, biraz çokkonulu veya bir konunun
birleşik / eşlenik alanlarını birarada çalışabilen, çoklu gidişli olmak
gerekli. Yoksa, ABD gibi, mekiği uçurup ama indiremeyip, içindekileri
gömersiniz.
Yani:
Model yok.
Tanzimat’tan beridir, Batı bellediklerimizin poposunun
dibinden gidiyoruz.
Bu hesap olmadı.
O zaman, açılmış yollarda yürümek yerine, açılmamış sapa
yollarda yürümek veya ayaz sularda yüzmek gerekli demek ki.
Biraz da öyle denenebilir. Nasıl olsa, her durumda battık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder