Aydın
Selcen argumentasyonu üzerinden, bu savaş türünün negasyonları eyledik. Şimdi
pozisyonlarını ve statülerini eyleyelim.
Bu
savaşın silahı, kuralı, alanı, yeri, zamanı, süresi kesin değil.
İronik
olarak da; yangından ilk kurtarılacak şey veya Fahrenheit 451’de olunacak ilk
kitap yok.
Değer
yargısı da yok bu savaşın yani. Eski değer yargıları iflas etti yani. Yarının
Dünya’sı ve gelecek, yeni değer yargılarıyla kurulacak yani. Savaş şişede
durduğu gibi durmuyor yani. Savaş tarihinde hep böyle olagelmiş yani.
Kinik
değiliz ama.
Eski
değer yargıları geçersiz yalnızca. Geçici bir değer yargısı boşluğu ve
özgürleşmesi yaşıyoruz.
Yani, bu
savaşı eylerken oyunun kurallarını ve değer yargılarını da sen belirleyeceksin
bir savaşçı olarak, eğer böyle bir şey yapabiliyorsan.
Bu ne
büyük özgürlüktür.
Sun Tzu
ve Sun Bin bile, savaş sanatının kurallarını koyarken, bu denli özgür değildi.
Oysa,
unutuldu ki savaş köleleştirmez, savaş özgürleştirir.
Bu yeni
savaş türü, yeni savaşçılara 5 milenyumluk tarihi ve insan türünü bitirme,
uzaya ve Homo Posterus’a evrilme yolunu açıyor. Bu özgürlüğü onlara veriyor,
verdi, verecek.
Bu savaş
görünürde, cihad-haçlı seferi ikileminde. Görünürde global ama yalnızca global
nüfusun % 50’sini bağlıyor, aslında onun da % 10’unu falan ancak.
Bu savaş
görünürde, Kuzey-Güney ve zengin-fakir savaşı ama Homo Sapiens-Posterus insan
ile insan-değil savaşı bu. Ölü yarın ile diri yarın arasındaki savaş bu. Tek
tanrılı dinler, geleceği ipotekleyerek öldürdü. Biz özgür savaşçı teorisyenler
ise, onları değilleyerek, yeni bir gelecek tasarlıyoruz uzaya doğru.
Selcen
diri diri gömüyor, Ülkü ölü doğmuşu diriltiyor. Bu ne yaman çelişki anne.
Düşmanlarımız
birbirini öldürüyorlar, biz oturmuş seyrediyoruz, bu ne komiklik anne.
(2 Aralık 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder