Bu
deyimi ilk kez Ferhan Şensoy’un ağzından duydum. Bu deyim, 1940-1980
dönemindeki edebiyatçılarımızı topluca tanımlamak ve sıfatlamak için, en uygun
terim gibi görünüyor.
Hırslı
ama yetersiz:
Hepimiz
böyle olabiliriz.
Bu
deyimi diline pelesenk eden Şensoy da öyle: Örneğin, tiyatronun Beckett
alanında, ‘Güle Güle Godot’ oyunuyla, tam anlamıyla öyle oldu: Üstelik, hem
kendi biyografisi, hem de tarihçe, tam da Beckett-Godot çizgisinde seyrederken…
Bu
satırların yazarı da öyle: Edebiyatın kurmaca-dışı alanlarında rekor kıracağım
derken, zihninin oralarını buralarını kırmış biri kendisi.
O nedenle,
iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıracağız.
1940
Kuşağı, Cumhuriyet’in ilk toplumcu yazar kuşağı dalgasıydı. Bunu da;
hapislerle, işkencelerle, ruh iflaslarıyla ödedi.
1960-1980
toplumcu kuşağıysa, 1940 Kuşağı’nın hatalarını dikkate almayıp, ödenmemiş
özgürlüklerinin israfını, 1980 sonrasında ruh iflasıyla ve/ya döneklikle ödedi.
Asıl sorun,
yazınsal biçim ve içerikti. Köy romanı olsun, imgecilik olsun, şairanelik
olsun, şiirsellik olsun, eser nesnelliğinde ve yazarın öznelliğinde biçimi /
nasılı, içeriği / neyi yazdığını açımlamadı hiç. Onun yerine, romanda şive konusunu,
incir çekirdeğine eziyet çekişmelerle tartışır gibi yaptı. Ancak hiç kimse,
1945’teki 20 bin sözcüklük sözlükle veya 2015’teki 110 bin sözcüklük sözlükle
yazmanın tartısının hesabını sorgulamadı ve bilançolamadı.
İşte bu
açmazları açımlamak için de, bu kitap yazıldı.
(26-27 Mayıs 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder