Perşembe, Mayıs 09, 2019

Türkiye’nin Uluslararası, Bölgesel, Küresel Güç Olabilirliği 2019-2020


Türkiye; 1950-2010 arasında, AB’ci ve ABD’ci, yani G-7’nin vassalı olmaya yönelik bir dış politika izledi. Bu, ‘yurtta barış, Dünya’da barış’ ilkesinin dışına çıkmak demek oldu: Çünkü, 1950’de Kore’de 5 bin Türk askeri (ABD askeri yerine) öldü ama Kuzey Kore hala var.
Bu pasif çizginin negasyonlanmaları, 1974’teki 2 Kıbrıs harekatı ve Kuzey Irak’ta 20 küsur yılda yaklaşık 20 askeri harekat oldu ki bu harekatların bir bölümü, Saddam’ın ve Barzani’nin itirazlarına karşın yapıldı.
Tüm bunlar, TC’yi ön-emperyalizm aşamasına taşıdı.
Sonrasında, 2015 ilk genel seçimi kaybı ertesinde AKP, 2 yılda, 2 ülkede (Irak’ta ve Suriye’de), 2 cepheli savaş aşamasına vardı (her 2 ülkede de savaş cepheleri şehir kaşmaları gösterdi, ironik olarak bu sırada Süleymaniye Türbesi belki 10 kez taşındı).
Bunlar da, TC’yi yarı-emperyalizm aşamasına taşıdı. Son paragraftaki olayların, ABD ve Rusya oradayken, kimi onların pasif onayıyla, kimi onların itirazlarına karşın yaşanmışlığı önemli ayrıntılar.
ABD bu sırada, 1980 Afganistan’dan beridir, reel sosyalizmin yerine şeriatçı İslam düşman üretimiyle meşgüldü. Bu koşullarda, ılımlı İslam’ımsı TC’ye gün doğdu. Olay, Kırım Savaşı ertesinde yenilmiş Rusya’nın, Amerika kıtasındaki toprağı Alaska’yı, yenildiği İngiltere’ye veya Fransa’ya değil, ABD’ye satması  ve ABD emperyalizmine yol aralaması gibi bir durum. Artı, İngiltere-ABD kolonileri savaşlarında, Fransa’nın ABD’lileri tutması ama sonrasında İngiltere’nin de Fransa Devrimi’ni desteklemesi gibi, hegemonların her zaman olduğu üzere, bu kezlerde de, kendi hegemonluklarını kendilerinin tüketmesi olgusu var. Bu da, Osmanlı’nın en geç kurulup, en küçük beylik iken, Dünya devleti oldurulmuşluğunu da açımlar.
Bu süreçlerde, 4 ülke (Afganistan, Libya, Irak, Suriye) parçalandı ve/ya fiilen haritadan silindi. Bu projede (Arap Baharı’nda) düşürülen rol, laikliği yerine, şeriatçı odaklara karşı, ılımlı İslam projesi yapılmaktı, AKP de bu projenin bir ayağıydı ama biraz evdeki hesap çarşıya uymadı.
Laiklik, zaten ılımlı islam olduğu için, alaturka İslam, AKP’nin elinde 3 çeyrek milliyetçilik, 1 çeyrek imajsal şeriatçılık karışımı olabildi ancak. (Oysa İslam, milliyetçi değil, ümmetçidir.) Bu süreçte, AKP’nin seçmenlerinin çocukları, kafa karışıklığından dolayı agnostikleştiler: % 100 Allah’a iman varken, % 50 meleklere iman / inanç durumu oluştu.
AKP’nin bu milliyetçiliği, (Türkiye’de ekilen toprak alanı küçülürken) Sudan’da tarım toprağı kiralamaya ve askeri üs kurmaya, Katar’da askeri üs kurmaya kadar vardı.
Peki, bu yeni atak-proje nerelere varabilir?
Türkiye; ne askeri, ne de iktisadi olarak bu emperyalizmi karşılayabilecek durumda değil. (2002’de belki olabilirdi). Ulusal askeri ekonominin kendine yeterli duruma varması, 15 yılda çok yavaş ilerledi, başlangıçtaki asıl hedeflerine 30 yılda belki varabilir.
Bu süreçte Türkiye, BAE gibi odaklarla düşmancılık oynar duruma gelebildi ancak. BAE, Katar, Kuveyt: 3’ü birleşse, belki 1 ülke edebilecek küçüklükte ama petro-dolarları çok.
Fehim Taştekin ve Aydın Selcen gibi neo-absürd, Kürt-sever, uluslararası politika yazarları, şu anda TC’nin bölgesel güç olmasından korkar durumdalar ve bunu köşe yazılarında peşpeşe açımlıyorlar.
Taştekin’in 05.05.19 tarihli, BBC Türkçe kaynaklı metni, TC’yi hegemon güç olmuşçasına irdeliyor. Oysa TC, çevresindeki 10-15 ülke parçalandığı için, parçalanmayan bir ülke olmuşluk durumunda.
Doğrudur: İngiltere bile, 1600’lerde hem parçalanma riski, hem emperyalizm yaşadı. Ancak, analizlerin baştan bu veri tabanına dayalı olarak kurulması gerekli: Çünkü, emperyal bir TC, hem Araplar’ı, hem de Kürtler’i hegemonyalayabilir. Her 2 halklar odaklarının buna tepkileri hiç irdelenmiyor. Taştekin ve Selcen tarafından da öyle, onlar yalnhızca Kürt federasyonu / ülkesi hayalindeler.
İşte, asıl sorumuz bu:
2019 TC, ne kadar uluslararası, bölgesel, küresel güç olabilir veya olabildi?: İktisadi olarak, askeri olarak…
Ve bunun neden-sonuç ağları içindeki olası sonuçları neler olabilir?
Yanıt:
Bu AKP ile olmaz da olamaz da… Ancak, müstakbel, çakma, CHP odaklı sosyal demokrat iktidarı ile olabilir pekala… (İngiltere-Blair vakasında olduğu gibi…)
Panoramaya bakarsak:
1974-2019 arası 45 yıl eder. Geçilen yol (ABD’ye kezler hayır demek, Rus uçağı düşürmek, vd) belli, geçilmesi gereken yol (ilk olarak Hatay-Kandil arasında, bin kilometreden uzun, en az 10 kilometre eninde, tampon / tarafsız bölge, yani eski mayınlı bölge) belli. Demek ki 2-3 iktidar ertesiki odak, bu işi becerebilir ancak. Tuhaf olan şey, hem 1974 koalisyon ortağı MSP’nin, hem de AKP’nin çizgisinin aslen milliyetçi değil , ümmetçi çizgide olması. Bu da, muhafazakar-liberal durumundaki, teorikçe çelişkili ama pratikte uygulanmış durumları anımsatıyor. Sonuçta CHP, sosyal demokrat geçiniyor ama 1974’te de, 2019’da da savaşa evet dedi.
Şerh: Kurtarmaya gittiğimiz 100 bin Kıbrıslı Türk, biz oraya gittikten sonra, Kıbrıs’ı terketti ve 250 bin TC’li Türk oraya yerleşti. Ki bu da, neo-Kavimler Göçü için erken bir örnek.
45 ülkelik neo-osmanlı hayali, bir hayal bile değil 2020’de. En gerçekçi hayal, hala parçalanmamak: 36 yıllık iç savaş sürecniin maddi ve manevi maliyetleri belli.
Onun dışında, Ortadoğu petrolü bize yar olmaz ve zaten tükenmek üzere. O bölgede başka da ekonomik kaynak yok. Doğu Akdeniz’de deniz petrolü emperyalizmi daha rasyonel şu anda ve AKP, onu da kurcalıyor zaten.
Çıkış:
Gerçek emperyalizm şudur:
Girilen bölgelerden anavatana yüksek miktarda ekonomik kaynak aktarımı ki bu, imkansız gibi görünüyor.
Bedava veya ucuz işgücü ki onu TC yapmış sayılır ama bunun için emperyalizm kullanması gerekmedi, koyunlar mezbahaya gönüllü geldiler.
Geriye kalıyor yüksek teknoloji patentleri ki TC’liler onu hiç beceremedi, beceremiyor, beceremeyecek…
Yani, eski usül toprak emperyalizmleri artık işlevsiz…
(6 + 9 Mayıs 2019)

Hiç yorum yok: