Türkiye;
1950-2010 arasında, AB’ci ve ABD’ci, yani G-7’nin vassalı olmaya yönelik bir
dış politika izledi. Bu, ‘yurtta barış, Dünya’da barış’ ilkesinin dışına çıkmak
demek oldu: Çünkü, 1950’de Kore’de 5 bin Türk askeri (ABD askeri yerine) öldü
ama Kuzey Kore hala var.
Bu pasif
çizginin negasyonlanmaları, 1974’teki 2 Kıbrıs harekatı ve Kuzey Irak’ta 20
küsur yılda yaklaşık 20 askeri harekat oldu ki bu harekatların bir bölümü, Saddam’ın
ve Barzani’nin itirazlarına karşın yapıldı.
Tüm
bunlar, TC’yi ön-emperyalizm
aşamasına taşıdı.
Sonrasında,
2015 ilk genel seçimi kaybı ertesinde AKP, 2 yılda, 2 ülkede (Irak’ta ve Suriye’de),
2 cepheli savaş aşamasına vardı (her 2 ülkede de savaş cepheleri şehir
kaşmaları gösterdi, ironik olarak bu sırada Süleymaniye Türbesi belki 10 kez
taşındı).
Bunlar
da, TC’yi yarı-emperyalizm aşamasına taşıdı. Son paragraftaki olayların, ABD ve
Rusya oradayken, kimi onların pasif onayıyla, kimi onların itirazlarına karşın
yaşanmışlığı önemli ayrıntılar.
ABD bu
sırada, 1980 Afganistan’dan beridir, reel sosyalizmin yerine şeriatçı İslam düşman üretimiyle
meşgüldü. Bu koşullarda, ılımlı İslam’ımsı
TC’ye gün doğdu. Olay, Kırım Savaşı ertesinde yenilmiş Rusya’nın, Amerika
kıtasındaki toprağı Alaska’yı, yenildiği İngiltere’ye veya Fransa’ya değil, ABD’ye
satması ve ABD emperyalizmine yol
aralaması gibi bir durum. Artı, İngiltere-ABD kolonileri savaşlarında, Fransa’nın
ABD’lileri tutması ama sonrasında İngiltere’nin de Fransa Devrimi’ni
desteklemesi gibi, hegemonların her zaman olduğu üzere, bu kezlerde de, kendi
hegemonluklarını kendilerinin tüketmesi olgusu var. Bu da, Osmanlı’nın en geç
kurulup, en küçük beylik iken, Dünya devleti oldurulmuşluğunu da açımlar.
Bu
süreçlerde, 4 ülke (Afganistan, Libya, Irak, Suriye) parçalandı ve/ya fiilen
haritadan silindi. Bu projede (Arap Baharı’nda) düşürülen rol, laikliği yerine,
şeriatçı odaklara karşı, ılımlı İslam projesi yapılmaktı, AKP de bu projenin bir
ayağıydı ama biraz evdeki hesap çarşıya uymadı.
Laiklik,
zaten ılımlı islam olduğu için, alaturka İslam, AKP’nin elinde 3 çeyrek
milliyetçilik, 1 çeyrek imajsal şeriatçılık karışımı olabildi ancak. (Oysa İslam,
milliyetçi değil, ümmetçidir.) Bu süreçte, AKP’nin seçmenlerinin çocukları,
kafa karışıklığından dolayı agnostikleştiler: % 100 Allah’a iman varken, % 50
meleklere iman / inanç durumu oluştu.
AKP’nin
bu milliyetçiliği, (Türkiye’de ekilen toprak alanı küçülürken) Sudan’da tarım
toprağı kiralamaya ve askeri üs kurmaya, Katar’da askeri üs kurmaya kadar
vardı.
Peki, bu
yeni atak-proje nerelere varabilir?
Türkiye;
ne askeri, ne de iktisadi olarak bu emperyalizmi karşılayabilecek durumda
değil. (2002’de belki olabilirdi). Ulusal askeri ekonominin kendine yeterli
duruma varması, 15 yılda çok yavaş ilerledi, başlangıçtaki asıl hedeflerine 30
yılda belki varabilir.
Bu
süreçte Türkiye, BAE gibi odaklarla düşmancılık oynar duruma gelebildi ancak.
BAE, Katar, Kuveyt: 3’ü birleşse, belki 1 ülke edebilecek küçüklükte ama
petro-dolarları çok.
Fehim
Taştekin ve Aydın Selcen gibi neo-absürd, Kürt-sever, uluslararası politika
yazarları, şu anda TC’nin bölgesel güç olmasından korkar durumdalar ve bunu
köşe yazılarında peşpeşe açımlıyorlar.
Taştekin’in
05.05.19 tarihli, BBC Türkçe kaynaklı metni, TC’yi hegemon güç olmuşçasına
irdeliyor. Oysa TC, çevresindeki 10-15 ülke parçalandığı için, parçalanmayan
bir ülke olmuşluk durumunda.
Doğrudur:
İngiltere bile, 1600’lerde hem parçalanma riski, hem emperyalizm yaşadı. Ancak,
analizlerin baştan bu veri tabanına dayalı olarak kurulması gerekli: Çünkü,
emperyal bir TC, hem Araplar’ı, hem de Kürtler’i hegemonyalayabilir. Her 2
halklar odaklarının buna tepkileri hiç irdelenmiyor. Taştekin ve Selcen
tarafından da öyle, onlar yalnhızca Kürt federasyonu / ülkesi hayalindeler.
İşte,
asıl sorumuz bu:
2019 TC,
ne kadar uluslararası, bölgesel, küresel güç olabilir veya olabildi?: İktisadi
olarak, askeri olarak…
Ve bunun
neden-sonuç ağları içindeki olası sonuçları neler olabilir?
Yanıt:
Bu AKP
ile olmaz da olamaz da… Ancak, müstakbel, çakma, CHP odaklı sosyal demokrat
iktidarı ile olabilir pekala… (İngiltere-Blair vakasında olduğu gibi…)
Panoramaya
bakarsak:
1974-2019
arası 45 yıl eder. Geçilen yol (ABD’ye kezler hayır demek, Rus uçağı düşürmek,
vd) belli, geçilmesi gereken yol (ilk olarak Hatay-Kandil arasında, bin
kilometreden uzun, en az 10 kilometre eninde, tampon / tarafsız bölge, yani
eski mayınlı bölge) belli. Demek ki 2-3 iktidar ertesiki odak, bu işi
becerebilir ancak. Tuhaf olan şey, hem 1974 koalisyon ortağı MSP’nin, hem de
AKP’nin çizgisinin aslen milliyetçi değil , ümmetçi çizgide olması. Bu da,
muhafazakar-liberal durumundaki, teorikçe çelişkili ama pratikte uygulanmış
durumları anımsatıyor. Sonuçta CHP, sosyal demokrat geçiniyor ama 1974’te de,
2019’da da savaşa evet dedi.
Şerh:
Kurtarmaya gittiğimiz 100 bin Kıbrıslı Türk, biz oraya gittikten sonra, Kıbrıs’ı
terketti ve 250 bin TC’li Türk oraya yerleşti. Ki bu da, neo-Kavimler Göçü için erken bir örnek.
45
ülkelik neo-osmanlı hayali, bir hayal bile değil 2020’de. En gerçekçi hayal,
hala parçalanmamak: 36 yıllık iç savaş sürecniin maddi ve manevi maliyetleri
belli.
Onun dışında,
Ortadoğu petrolü bize yar olmaz ve zaten tükenmek üzere. O bölgede başka da
ekonomik kaynak yok. Doğu Akdeniz’de deniz petrolü emperyalizmi daha rasyonel
şu anda ve AKP, onu da kurcalıyor zaten.
Çıkış:
Gerçek
emperyalizm şudur:
Girilen
bölgelerden anavatana yüksek miktarda ekonomik kaynak aktarımı ki bu, imkansız
gibi görünüyor.
Bedava
veya ucuz işgücü ki onu TC yapmış sayılır ama bunun için emperyalizm kullanması
gerekmedi, koyunlar mezbahaya gönüllü geldiler.
Geriye
kalıyor yüksek teknoloji patentleri
ki TC’liler onu hiç beceremedi, beceremiyor, beceremeyecek…
Yani, eski usül toprak emperyalizmleri artık
işlevsiz…
(6 + 9 Mayıs 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder