Katarsis,
Aristo tanımına göre, bir izleyicinin bir sanat izlerken onunla özdeşleşmesi,
izledikten sonra da duygusalca arınmasıdır.
Bu
durum, daha çok avamlar için tanımlıdır ama Aristo’dan beridir, avamın ve elitin benzer bile değil, tıpatıp aynı katarsis süreçlerini
yaşadığı gözden kaçmış (ki bu ilkellerin düşüncelerinin somutlaştırma ve
kişileştirme yönünde olduğuna ilişkin kültürel antropolojik saptamayla da koşut
bir durum).
Bu,
günümüz koşullarında oligark komprador burjuvayla proleterin aynı popüler
kültür ürünün tüketmekten aynı hazzı yaşamasıdır (ki bunun globalleşmeyle de
ilintisi yoktur).
Katarsi,
sanatın gibi yaptığını baştan kabul
eder. Böylelikle izleyici de sanat ürünün tüketirken gibi yapmış olur.
Simülasyon,
gerçek bir olayın, diyelim bir uçağın uçuşunun görselleştirilmiş dijital
tasarımıdır ve seyirlik bir olaydır. Bu uçuş benzetişimi, pilotlar için gerçek
uçuş kadar gerçektir. Beyinde gerçek bir uçuşu ve uçuşun simülasyonunu izlerken
aynı nöronlar çalışmaktadır çünkü. En azından şimdilik, bu ikisini birbirinden
ayırsamak imkansızdır.
Simülasyon
yaklaşımı, sanatın gerçekten daha gerçek ve daha somut olabileceğini baştan
kabul eder bu nedenle.
Demek ki
biri MÖ 600, diğeri MS 1900 momentli, 2.500 yıllık kültürel evrimli, 2 ayrı
sanat tüketimi kültürolojisi ve estetiği anlayışı sözkonusudur.
MÖ 600’de
Antik Yunan’da (retorik) 1’i sanat olmayan 6 sanat dalı vardı.
MS 1900’de
AB’de (mimari) 1’i sanat olmayan 9 sanat dalı vardı.
MÖ 600’de
Aristo’nun katarsis anlayışına herkes katılmıyordu, kimi sanat üseri
tüketmeyicileri ve bazı oyun yazarları diyelim…
MS 1900’de
AB’de bu 9 sanat dalı ayrımına katılmayan çoktu, henüz fotoğraf ve sinema sanat
sayılmıyordu örneğin…
MS 2000’de
sanat eseri tüketimi; G-7 ülkelerinde bile, yılda 1 kitap ve artı yılda 1 film
düzeyinde hala. Yani (proleterya olsun, burjuvazi olsun) kitle, hala zihinsel
olarak sanat eserini gereksinmiyor. Bu, 1 kitabın ve 1 filmin de, katarsisi ne
kadar becerebileceği de kuşkulu.
Simülasyon
içeren sanat eserlerinin, şimdi ve burada çapraz medyanın ve ‘Virtual Reality /
Sanal Gerçeklik’in kullanım oranı, yukarıdaki oranlardan çok daha düşük, global
nüfusta milyonda bir bile değil, on milyonda bir belki.
Not:
Simülasyon, çapraz medya, VR tasarımcıları ve üreticileri bunu tarih ve sanat
bilincine sahip değiller.
Oysa,
katarsis ve simülasyonun karşıtlıklarını veya praksisini kullanbilseler, onuncu
sanat dalı çapraz medyadan sonra, polografik sinema üzerinden, birçok yeni sanat
dalı daha sentezlenirdi ama bu 21. Yüzyıl’da olamayacak gibi…
Bizi
ilgilendiren şey, buradaki ve şimdiki koşullarda hangisinin yeğ olduğu
sorunsalı. Bunu yanıtlayabilmek için, her ikisinin de, birer düşüncelenme ve
duygulanma aracı ve silahı olduğunu akılda tutmak gerekiyor.
Bundan
da, Tatar yayının ve Kalaşnikof tüfeğin aynı savaşsal başarıyı sağlayabildiğini,
yani hedefi vurabildiğini akılda tutmak gerekiyor.
Katarsi
ve/ya simülasyon için de böyle… Herhangi biri, herhangi bir yerde ve/ya
herhangi bir anda işlevsel olabilir ve bu önceden kestirilemeyebilir.
Buradaki
dert, katarsis-simülasyon sentezi ve
praksisi ki bu ayrı bir metnin konusu…
Çıkış
notu:
Kültürel,
beyinsel ve zihinsel evrim açısından bakınca, katarsis Homo Sapiens için,
simülasyon Homo Posterus için daha uygun görünüyor…
(29 + 31 Mayıs 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder