Uygarlar ve barbarlar, tarih boyunca nedense hep feci kitap düşmanıdırlar.
Dolayısıyla, bir yeri uygar uygar fethettiklerinde ilk iş olarak oradaki
kütüphaneleri yakmaktalar. Tarih, böyle böyle yok edilen en büyük kütüphanelerin
acı kayıtları ile doludur.
Bunun bir acı ilacı var: Desentralizasyon.
Zamanında Osmanlı, en kıytırık bir belgenin bile, 3 kopyasını çıkarttırır
ve onları en ücre 3 devlet dairesine arşiv için gönderirmiş ki hiç olmazsa biri
sağ kalsın.
Bu sentralizasyon-desentralizasyon ikileminin en acı örneklerinden birini
Karamanlıca bir kütüphane yaşamış: Adam yıllarını vermiş, devlet arşivinde
onları toplamış, sonra da bina yanmış. Yüzlerce kitap yokluğa karışmış.
Bu kadar lafı neden ettik?:
Günahımız kadar sevmediğimiz Ortaylı’nın kütüphanesi, GÜ ile birlikte kül
olmuş:
“Galatasaray Üniversitesi'ndeki yangın sonrası Prof. İlber Ortaylı'nın
kütüphanesi kullanılamaz hale geldi.
İlber Ortaylı daha önce yaptığı açıklamada, üniversiteye 6 bin kitap
bağışladığını, bir kısmının eşsiz nitelikte olduğunu söylemişti.
Kitapların büyük bölümünün yangın ve sonrasında yağmur nedeniyle
kullanılamaz hale geldiği sanılıyor.”
Yazık, ayıp, günah, suç, ‘politically incorrect’, çirkin, yanlış...
Demek ki ne yapacağız?:
Tarihten ders alıp onu tekerrür ettirmeyeceğiz.
Taşra üniversitelerinin kütüphanelerine ve ilçe halk kütüphanelerine,
diyelim 1.000 birime 1.000’er işlevsel kitap gönderisi olarak, 1 milyon kitap
dağıtalım, toplamayalım, dağıtalım...
Kendi hesabıma 3.000 kitabı böyle yaptım. Elimdeki kayıtlara göre, hepsi 25
yıldır sağ salim durmakta.
Umarım, Ortaylı da elinde kalanlar için vasiyetini ona göre yapar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder