Kürt
konusunda sürekli yazan Ezgi Başaran’ın son zamanlarda jetonları birer birer
düştü ama geç düştü. Perşembenin gelişi çarşambadan belliyken, o dahil herkes,
bunun inkarı kültüne saplandı ki bu gerçeği inkar kültü bir gelenektir bizde: Gerçeği yok sayma, kafasındakini
varsayma, olayları kuramla sınayamama, vb, vd.
Gelelim
yeni duruma:
Kürt
gençleri otonom-gerillasal örgütlenmeye gitti.
Olağandır.
Orada lök gibi, 32 yıldır aynı adamlar, merkezi merkezi fetva verirken, doğma
büyüme İstanbullu olan ve farklı bir Türkiye yaşayan Kürt gençlerinin tepkileri
de farklı olacaktı elbette.
Saptamalar:
Kuşak
farkı oluştu ama 1 değil, belki 3-5 kuşak. Bir bölümü biyolojik, bir bölümü
kültürolojik. Cemil Bayık, asla ve kata bir kentli gibi yaşayamaz ve düşünemez
ama bu gençler, kırma da olsa, kentli / burjuvasal yaklaşımlarda yaşıyorlar ve
düşünüyorlar. Daha düşünen, daha bağımsız, daha kendi sorumluluğunu almış (yani
ölüm orucuna koyun seçilip gitmeyen genç türünden) insanlar.
Yine bu
kuşak, Ece Temelkuran gibilerin, Bodrum gibi yerlerde, beyaz-slaktivist Türk
kızlarla başını başladığı gençler. En azından onların bir bölümü öyle. Davadan dönenleri
diyelim.
Yine bu
kuşak, farklı şeyler okudu. En azından temel anarşist eserleri okudu. Henüz
Neçayef’i keşfetmemişler, o belli. İşte o zaman, zımpara kağıdı oluruz.
İnternette
izleyebildiğimiz kadarıyla bu gençlerin bir bölümü, otonomiyle anarşizmi
birbirine karıştırıyorlar ve kendilerini anarşist olarak nitelendiriyorlar,
devletsiz-tezcisi yani. Oysa bilindiği üzere Kürtler, devlet peşindeler. Bu
nokta, de facto en önemli kuşaksal
ayrım durumunda.
Bu
kuşağın kent gerillalığı olağan olarak, İstanbul’da Diyarbakır’dakinden farklı
oluyor. Orada evlerindeler, burada deplasmandalar. Burada polis korkmuyor,
orada korkuyor.
Bu kuşak
tabii ki hata yapıyor ama kendi hatasını yapıyor ve kendi ödeyecek. Bugüne
kadar gençler, hep yaşlıların hataların ödeyegeldi. Kürtler’de de bu böyle,
Türkler’de de bu böyle.
Belirtildiği
üzere bunlar, kendilerine ‘Apocu’ diyorlar, başka bir şey değil. O zaman bu,
bir tür özüne, eylem silsilesinin başına dönüş arzusu olmakta.
Sonuçta,
Kandil’in pek övülesi ve sevilesi bir noktada olmadığı kesin. Kandil’in artık
savaşmayı beceremediği de (ve belki unuttuğu da) kesin. İran, bu sene resmen
canlarına okudu. Sen kalkıp, 3-4 düşman birden yaratırsan, e onlar da,
birbirleriyle düşman olsalar da, hem birleşip hem sırayla, seni topyekun imha
etmecesine sana saldırırlar. Oysa tanımı gereği, bu hücresel oluşumlar yok
olmaz. Dağılır ve başka kişilerle yeniden birleşir. Bunun da miyadı var tabii
ki, pek pek 5-7 yıl ama 20 yaşındaki bir genç için 30 yaş çook uzaktır ve belki
hiç gelmeyecektir. Gençler intihar ederler, yaşlılar etmezler çünkü.
Moruklar
şunu yarattı:
Suriye,
Irak, İran, Türkiye Kürtleri’nin kesin bölünmesi ve artı Kuzey Irak’ta
Talabani-Barzani kesin bölünmesi. Bunu da tümüyle kendi şahsi iktidar hırsları
için yaptılar.
Görüldüğü
gibi panorama gayek açıkseçik ortada. Bir de, Başaran neler demiş, ona bakalım:
“10
kişilik bir ekibi yönettiğini söyleyen Berman kod adlı YDG-H üyesi şöyle
diyordu: ‘Biz artık her şehirdeyiz.’ Berman geçen yıl İstanbul’daki
üniversitesini bırakıp YDG-H’a katılmıştı. ‘Kendisini ve yoldaşlarını kendi
kendine örgütlenen PKK sempatizanları’ olarak tarif ediyordu.
Dikkat
buyurunuz: ‘Kendi kendine örgütlenen PKK sempatizanı.’
İşte bu
kavram PKK’nin merkezden yönetmesi için zor ve muğlaktır.”
İlginç
ama aşağı yukarı aynı şeyleri yazmış ama kendisiyle hemen hiç aynı düşüncesel
noktada buluşmamışımızdır.
Devam:
“Ne
demişti Baydemir: ‘İş, her iki tarafın da kontrolünden çıkıyor. Bu her iki
tarafın da emin olun, istemediği bir gidişattır. Yani tasarlanmayan,
düşünülmeyen, arzulanmayan bir ‘Suriyeleşme’ye doğru gidiyoruz. Onun için,
hükümetin politikası her ne ise, örgütün politikası her ne idiyse, mutlaka, bir
an önce bu gidişata bir son verilmeli. Bu çatışma, kontrol edilebilir olmaktan
çıkıyor. Her iki taraf için de böyle.’”
Öncelikle
şu:
Bu, bir
suriyeleşme değil. Tam da türkiyeleşme. Tam da PKK’nin bilmeden istediği ve
yarattığı şey. Kendisi de türkiye(li)leşti ayrıca. Üzüm üzüme baka baka
kararıyor demek ki.
Ayrıca,
bunu AKP yaratmadı, PKK ve HDP yarattı. HDP işi resmen imaja ve şekil yapmaya
vurdu. Gençler imaj yutmazlar. HDP’nin son 3 aydır tümüyle kilitlendiği ortada.
Apışıp kaldılar. Tek A planları vardı ve o da kaput oldu. Bu gençler, kendi
yollarını kendileri açıyorlar ama yolu bitiremiyebilirler. Haa evet, ölüme kapı
açıyorlar, olabilir. Başkası seni ölüme yollayacağına, sen kendini ölüme
yollarsın.
Cengiz
Çandar olsun, Ezgi Başaran olsun, hangi odakta saf tutmuş olursa olsun,
gazetecilerin eksiği şu:
Ne yaşam
pratikleri var, ne de gerçek savaş teorikleri. Bu yaşadığımız şeyler, tarihin
çok bilinen bir momentidir, savaşın da öyle.
Sürpriz hiçbirşey yok ama onlar şok olup kaldılar.
İşte o
nedenle gerçek entellektüel, ne kitlenin yanında yer alır, ne de iktidar seçkinlerinin.
Özgür beyinli olarak, bilgisel yenilikçi olur. Öyle bozulmuş greyder gibi,
yolun ortasına serilip kalmaz.
Hepsine
geçmiş olsun. Tarihçenin istop etmiş bağırsakları açıldı, kültüre epeyi feçes
bırakacak.
Churchill
ne demişti?:
Size
kan, ter ve gözyaşı vaad ediyorum.
Amin.
Ve den
den.
Dipnot:
Felaketi
bitirmenin bir yolu, onu hızlandırıp tüketmektir, orman yangını gibi, çığ gibi.
Bir gelecekbilimci olarak bunu tercih ediyoruz.
Tecavüz
kaçınılmaz ama zevk aldığımız falan da yok. Sabırlıyız yalnızca.
Gelecek
hep gelir ve uzun sürer.
Yarının
şafağı attı. O epeyi felaketli olsa da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder