Çarşamba, Ağustos 26, 2015

Alaturka Neo-Terör



Kürt konusunda sürekli yazan Ezgi Başaran’ın son zamanlarda jetonları birer birer düştü ama geç düştü. Perşembenin gelişi çarşambadan belliyken, o dahil herkes, bunun inkarı kültüne saplandı ki bu gerçeği inkar kültü bir gelenektir bizde: Gerçeği yok sayma, kafasındakini varsayma, olayları kuramla sınayamama, vb, vd.
Gelelim yeni duruma:
Kürt gençleri otonom-gerillasal örgütlenmeye gitti.
Olağandır. Orada lök gibi, 32 yıldır aynı adamlar, merkezi merkezi fetva verirken, doğma büyüme İstanbullu olan ve farklı bir Türkiye yaşayan Kürt gençlerinin tepkileri de farklı olacaktı elbette.
Saptamalar:
Kuşak farkı oluştu ama 1 değil, belki 3-5 kuşak. Bir bölümü biyolojik, bir bölümü kültürolojik. Cemil Bayık, asla ve kata bir kentli gibi yaşayamaz ve düşünemez ama bu gençler, kırma da olsa, kentli / burjuvasal yaklaşımlarda yaşıyorlar ve düşünüyorlar. Daha düşünen, daha bağımsız, daha kendi sorumluluğunu almış (yani ölüm orucuna koyun seçilip gitmeyen genç türünden) insanlar.
Yine bu kuşak, Ece Temelkuran gibilerin, Bodrum gibi yerlerde, beyaz-slaktivist Türk kızlarla başını başladığı gençler. En azından onların bir bölümü öyle. Davadan dönenleri diyelim.
Yine bu kuşak, farklı şeyler okudu. En azından temel anarşist eserleri okudu. Henüz Neçayef’i keşfetmemişler, o belli. İşte o zaman, zımpara kağıdı oluruz.
İnternette izleyebildiğimiz kadarıyla bu gençlerin bir bölümü, otonomiyle anarşizmi birbirine karıştırıyorlar ve kendilerini anarşist olarak nitelendiriyorlar, devletsiz-tezcisi yani. Oysa bilindiği üzere Kürtler, devlet peşindeler. Bu nokta, de facto en önemli kuşaksal ayrım durumunda.
Bu kuşağın kent gerillalığı olağan olarak, İstanbul’da Diyarbakır’dakinden farklı oluyor. Orada evlerindeler, burada deplasmandalar. Burada polis korkmuyor, orada korkuyor.
Bu kuşak tabii ki hata yapıyor ama kendi hatasını yapıyor ve kendi ödeyecek. Bugüne kadar gençler, hep yaşlıların hataların ödeyegeldi. Kürtler’de de bu böyle, Türkler’de de bu böyle.
Belirtildiği üzere bunlar, kendilerine ‘Apocu’ diyorlar, başka bir şey değil. O zaman bu, bir tür özüne, eylem silsilesinin başına dönüş arzusu olmakta.
Sonuçta, Kandil’in pek övülesi ve sevilesi bir noktada olmadığı kesin. Kandil’in artık savaşmayı beceremediği de (ve belki unuttuğu da) kesin. İran, bu sene resmen canlarına okudu. Sen kalkıp, 3-4 düşman birden yaratırsan, e onlar da, birbirleriyle düşman olsalar da, hem birleşip hem sırayla, seni topyekun imha etmecesine sana saldırırlar. Oysa tanımı gereği, bu hücresel oluşumlar yok olmaz. Dağılır ve başka kişilerle yeniden birleşir. Bunun da miyadı var tabii ki, pek pek 5-7 yıl ama 20 yaşındaki bir genç için 30 yaş çook uzaktır ve belki hiç gelmeyecektir. Gençler intihar ederler, yaşlılar etmezler çünkü.
Moruklar şunu yarattı:
Suriye, Irak, İran, Türkiye Kürtleri’nin kesin bölünmesi ve artı Kuzey Irak’ta Talabani-Barzani kesin bölünmesi. Bunu da tümüyle kendi şahsi iktidar hırsları için yaptılar.
Görüldüğü gibi panorama gayek açıkseçik ortada. Bir de, Başaran neler demiş, ona bakalım:
“10 kişilik bir ekibi yönettiğini söyleyen Berman kod adlı YDG-H üyesi şöyle diyordu: ‘Biz artık her şehirdeyiz.’ Berman geçen yıl İstanbul’daki üniversitesini bırakıp YDG-H’a katılmıştı. ‘Kendisini ve yoldaşlarını kendi kendine örgütlenen PKK sempatizanları’ olarak tarif ediyordu.
Dikkat buyurunuz: ‘Kendi kendine örgütlenen PKK sempatizanı.’
İşte bu kavram PKK’nin merkezden yönetmesi için zor ve muğlaktır.”
İlginç ama aşağı yukarı aynı şeyleri yazmış ama kendisiyle hemen hiç aynı düşüncesel noktada buluşmamışımızdır.
Devam:
“Ne demişti Baydemir: ‘İş, her iki tarafın da kontrolünden çıkıyor. Bu her iki tarafın da emin olun, istemediği bir gidişattır. Yani tasarlanmayan, düşünülmeyen, arzulanmayan bir ‘Suriyeleşme’ye doğru gidiyoruz. Onun için, hükümetin politikası her ne ise, örgütün politikası her ne idiyse, mutlaka, bir an önce bu gidişata bir son verilmeli. Bu çatışma, kontrol edilebilir olmaktan çıkıyor. Her iki taraf için de böyle.’”
Öncelikle şu:
Bu, bir suriyeleşme değil. Tam da türkiyeleşme. Tam da PKK’nin bilmeden istediği ve yarattığı şey. Kendisi de türkiye(li)leşti ayrıca. Üzüm üzüme baka baka kararıyor demek ki.
Ayrıca, bunu AKP yaratmadı, PKK ve HDP yarattı. HDP işi resmen imaja ve şekil yapmaya vurdu. Gençler imaj yutmazlar. HDP’nin son 3 aydır tümüyle kilitlendiği ortada. Apışıp kaldılar. Tek A planları vardı ve o da kaput oldu. Bu gençler, kendi yollarını kendileri açıyorlar ama yolu bitiremiyebilirler. Haa evet, ölüme kapı açıyorlar, olabilir. Başkası seni ölüme yollayacağına, sen kendini ölüme yollarsın.
Cengiz Çandar olsun, Ezgi Başaran olsun, hangi odakta saf tutmuş olursa olsun, gazetecilerin eksiği şu:
Ne yaşam pratikleri var, ne de gerçek savaş teorikleri. Bu yaşadığımız şeyler, tarihin çok bilinen bir momentidir, savaşın da öyle.  Sürpriz hiçbirşey yok ama onlar şok olup kaldılar.
İşte o nedenle gerçek entellektüel, ne kitlenin yanında yer alır, ne de iktidar seçkinlerinin. Özgür beyinli olarak, bilgisel yenilikçi olur. Öyle bozulmuş greyder gibi, yolun ortasına serilip kalmaz.
Hepsine geçmiş olsun. Tarihçenin istop etmiş bağırsakları açıldı, kültüre epeyi feçes bırakacak.
Churchill ne demişti?:
Size kan, ter ve gözyaşı vaad ediyorum.
Amin.
Ve den den.
Dipnot:
Felaketi bitirmenin bir yolu, onu hızlandırıp tüketmektir, orman yangını gibi, çığ gibi. Bir gelecekbilimci olarak bunu tercih ediyoruz.
Tecavüz kaçınılmaz ama zevk aldığımız falan da yok. Sabırlıyız yalnızca.
Gelecek hep gelir ve uzun sürer.

Yarının şafağı attı. O epeyi felaketli olsa da.

Hiç yorum yok: