Kasım
2015 için Eylül 2015’te görünen panoramadır.
Evet
AKP, 3-0 önde:
Deniz
Baykal, koşa koşa Erdoğan’a gitti.
Oğul
Türkeş, MHP tam ters köşeye yatırdı.
En ikilimeli
durumu eski EMEP başkanı yarattı ve o kabineye HDP parti kararına karşın
girmedi.
İşte,
burada zurna epeyi kez zart ediyor:
BDP = %
6,5 = 40 + HDP = % 6,5 / 40 gibi bir durum var. Bu çok tartışıldı. 3 aşağı 5
yukarı kesin.
HDP’nin
% 6,5’u belli ve kemik oy ama BDP’ninki benim için sürpriz oldu. AKP’nin (son
13 değil, son 5 yıldır semirttiği) Geziciler’in küratör / reklamcı / galerici
tayfası (ortalama yaş 28,5), CHP’ye bir kezliğine de olsa ihanet eden beyaz
yakalılar, şu bu, 44 milyon geçerli oyun % 6,5’u, yani 2,5 milyon kişiden çok
ediyormuş. (Bunu, aslında her yıl yurtdışına giden ve sayıları 4 milyona varan
TC vatandaşlarından anlamış olmam gerekirdi, burada özeleştiri,
sosyo-kültüro-ekonomik değişimi biraz ıskalamış oldum açıkçası.)
Ancak,
bunlar için benden başkasının yapmadığı bir saptama da var:
Bunlar
da, en az HDP-MHP arasında Haziran 2015’te seçim yapan % 35 kararsızın % 20’si
eden (ve seçime 2 hafta kala karar veren) % 7 denli, cahil ve aptal, her konuda
ama başta tarih bilinci olarak, başta sınıf bilinci olarak. Lümpen burjuvazinin yanlış takım /
parti seçtiği çok vakidir, bunlar da bu kez öyle oldu biraz ters köşe ile.
Yani:
Bunlar
Kasım 2015’te ne herze yiyecek kendileri bile bilmiyorlar, çünkü bunu içeriden
bilgiyle gözleyebiliyorum şu an, 1960 doğumlu BÜ İşletme mezunu biri olursan,
bu kolaylaşıyor. Halkı da içeriden gözleyebiliyorum, 28 yıldır seyyar satıcı
olunca, bu kolaylaşıyor.
Yani:
Doğrudan
gözleme ve kabaca % 1 örneklemeye yaklaşmaya çabalayınca, panorama
berraklaşabiliyor ama her an değil ne yazık ki. Adil Gür bile, herkesin Kasım
2015’te sürpriz yaşabileceğini söylüyor ama yaşanmadık herhangi bir sürpriz
geriye kaldı mı inanın hiçbirimiz bilmiyoruz ama bu HDP-MHP ikilemine bu
şavalak salaktivist-slaktivist Geziciler’in de girebileceğini düşünmüyor
değilim.
İşte
burada zurna bir kez daha zart ediyor:
Tüm
seçmenlerin kolay parti değiştirmesi her türü sonucu verdi.
AKP
savaşı çıkardı ama oyları en azından bu nedenle bariz biçimde düşmedi, yani TC
halklarının belki yarısı savaşı destekliyor ve buna AKP’ye oy vermeyenler dahil.
Yani, bir ülkede savaş bir oy
parametresi değil ve nelerin oy parametresi olduğunu oy verenler bile
bilmiyor. Nasıl ama? Tam bize özgü bir süzme hıyarlık işte.
Keza,
şimdi kimse kalkıp da Korucular’ın savaş koşullarında yeniden HDP’ye oy
vereceğini filan sanmasın. Onlar yalnızca aradan barışa geçip yargılanmadan
sıyrılmak arzusunda idiler. Yani açıkçası, benim de bir ara umduğum gib,
AKP-HDP koalisyonuna oy verdiler.
Keza,
Hüda-Par nezdindeki şeriatçı Kürt oylarının ikinci kere öyle yeniden şakkadanak
HDP’ye gideceğini sanmak fazla safdillilik olur kanımızca.
Yani:
Yeni kararsızlar
üretti bu Haziran 2015 seçimi. Bunu iyi okumak gerek. Seçimden sonra herşey
anlaşılacak ama bizim derdimiz seçim
öncesinde bunu anlayabilmek. Doğru tahmin yapmak için değil, tarihçe
vektörü bu kez nereye itecek bizi, onu görebilmek için.
Buraya
kadar hep HDP-BDP üzerinden giden analiz çizgisi oldu.
Devam:
AKP,
kendi kalesine de gol attı:
Yenilen
pehlivanlar, 3 dönem kuralını geçen eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ, eski
başbakan Mesut Yılmaz, seçimin ertesi günü kesilen badem bıyıklar ve açılan eş
başları, Haziran’a oranla yarı yarıya düşen aday adayı başvuranı sayısı...
İşte bu,
% 2-4 eksi oy demek olabilir. Savaşsa bunu dengeleyebilir pekala. Dengelemeyebilir
de.
Kabaca denge
oldu ve aynı sonuç oldu diyelim 8ki bunu söyleyen de çok anketçiler arasında):
Bir
seçim daha olabilir mi?
Olabilir.
Hiçbir engel yok bu konuda. İtalya bunu yaşadı ama TC şimdiye dek hiç yaşamadı
ama TC bugüne kadar gerçek savaş da, hiç yaşamadı ve şu anki gerçek savaşın azıcık ucu ve nasıl
girdiğini son 1,5 ayda hep birlikte naklen izledik. Churchill’in ypatığı gibi,
savaşta ancak ve ancak kan, ter ve gözyaşı vaat edilebilir. Haa, bizimkiler
yalancıdır onu söylemezler, seçmen de kül yutmaz ama yutmuş gibi davranır:
Dünya’da herhalde bir tek bizde kendine
politik takıyye yapan (kendine yalan söyleyen, kendini kandıran, din
konusunda olduğu gibi) bir seçmen mevcuttur.
CHP 2007’de
TBMM’yi kilitledi. AKP 2015’te TBMM’yi kililedi. Maçın rövanşını, tıpkı Gül’ü
seçtirerek aldıkları gibi aldılar ama onların da rövanşı vermesi gerekiyor
artık. Bu iş belki idrar zoruyla 2019’u bulur ama 2023’ü bulamaz. Kimsenin
yargılanmayacağını taa 1980’den beridir söyleriz ve bu kez de öyle olacak.
Sorun bizim popomuz, onlarınki değil.
Haa
tamam, Dünya da istop etti.
Ancak,
bu şöyle olacağa benzer:
İnönü,
1938-1950 arasında, elindeki küçük de olsa var olan ekonomik artı-değer ile, AB’nin
tüm fabrikalarını hazır ve sökülmüş-paketlenmiş olarak satın alacağına, üçte
bir oranında da olsa, kalktı Osmanlı’nın borçlarını ödedi ve böylelikle
Bayar-DP’ye kendi elleriyle yol açtı. (Bunu da fazla kimse bilmez.)
Norveç,
hem 1 trilyon dolar borca sahip, hem de 1 trilyon dolarlık, Dünya’nın en büyük yekpare
fonuna sahip, doğmamış Norveçliler
için: Borcu yaşayanlar ödüyor orada, doğmamışlar değil.
Biz ne
yaptık?
1
trilyon dolar yedik, 1 trilyon dolar da borçluyuz şu an. Bu, en erken 35 yılda
ödenebilir.
Bunun %
40-50’si artan bileşik faizli ve büyüyen zararlı son momentli neo-liberalizm
nedeniyle ve artı AKP sayesinde oldu. Gerisi, ANAP ve Çiller-DYP sayesinde
oldu.
Deniz
bitti.
AKP de
bitti.
ABD de
bitti.
AB de
bitti.
Özgürlüğün
boşluğu ve yıkımın vakumu var.
Yeni Orta
Çağ geldi.
2029
global ekonomik krizinin ucu koskocamaan göründü.
Budalalar
Gemisi batıyor:
Ey kari,
sen ne yapacaksın bu panoramada?
Doğu’ya
giden gemide Batı’ya mı gideceksin?
Batı’ya
giden gemide Doğu’ya mı gideceksin?
Denize mi
atlayacaksın? (Yüzme bilmezsin ki sen, bileni de onun boğazına sarılıp,
kendinle birlikte boğarsın ayrıca.)
Gemi ile
birlikte batacak mısın?
Dipnot:
Ben bir proleter-entellektüel’im. Bu bana hem
halkı, hem de burjuvaziyi katletme hakkı verdi çoktan. Çinliler’i sevme
nedenlerim bir kez daha arttı.
Heyecanlı zamanlarda yaşıyoruz ve inanın acıyı dışarıdan seyredince,
feçi gülünç oluyor, melokomik, trajikomik, kısaca her pozisyonda komik, o ölen Suriyeli bebeler bile...
Ben kezlerce
ölürken gülen onlarca kişinin musalla taşına bira kutusu kaldırdım şerefe...
Şimdi
de, 2 milyar kişinin şerefine kadeh kaldırıyorum...
Kendi
eliyle ölen ağlama hakkına sahip değildir, kitle de, burjuvazi de...
Tarih
bazan kaybet-kaybet olur, bu durum,
bildiğimiz ekonomi televizyonu ekranlarında çoktandır söylenen bir gerçek...
Oğuz
Atay’ın dediği gibi, resmin içine kendimizi yerleştirdik, kendimizin değidiği
gibi resmi de / ölümü de kendi içimize yerleştirdik.
Ben
ölmeyi çok iyi bilirim ey kari, ya sen?
Ya sen?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder