Cumartesi, Eylül 05, 2015

AKP 3-0 Önde mi?: Kasım 2015



Kasım 2015 için Eylül 2015’te görünen panoramadır.
Evet AKP, 3-0 önde:
Deniz Baykal, koşa koşa Erdoğan’a gitti.
Oğul Türkeş, MHP tam ters köşeye yatırdı.
En ikilimeli durumu eski EMEP başkanı yarattı ve o kabineye HDP parti kararına karşın girmedi.
İşte, burada zurna epeyi kez zart ediyor:
BDP = % 6,5 = 40 + HDP = % 6,5 / 40 gibi bir durum var. Bu çok tartışıldı. 3 aşağı 5 yukarı kesin.
HDP’nin % 6,5’u belli ve kemik oy ama BDP’ninki benim için sürpriz oldu. AKP’nin (son 13 değil, son 5 yıldır semirttiği) Geziciler’in küratör / reklamcı / galerici tayfası (ortalama yaş 28,5), CHP’ye bir kezliğine de olsa ihanet eden beyaz yakalılar, şu bu, 44 milyon geçerli oyun % 6,5’u, yani 2,5 milyon kişiden çok ediyormuş. (Bunu, aslında her yıl yurtdışına giden ve sayıları 4 milyona varan TC vatandaşlarından anlamış olmam gerekirdi, burada özeleştiri, sosyo-kültüro-ekonomik değişimi biraz ıskalamış oldum açıkçası.)
Ancak, bunlar için benden başkasının yapmadığı bir saptama da var:
Bunlar da, en az HDP-MHP arasında Haziran 2015’te seçim yapan % 35 kararsızın % 20’si eden (ve seçime 2 hafta kala karar veren) % 7 denli, cahil ve aptal, her konuda ama başta tarih bilinci olarak, başta sınıf bilinci olarak. Lümpen burjuvazinin yanlış takım / parti seçtiği çok vakidir, bunlar da bu kez öyle oldu biraz ters köşe ile.
Yani:
Bunlar Kasım 2015’te ne herze yiyecek kendileri bile bilmiyorlar, çünkü bunu içeriden bilgiyle gözleyebiliyorum şu an, 1960 doğumlu BÜ İşletme mezunu biri olursan, bu kolaylaşıyor. Halkı da içeriden gözleyebiliyorum, 28 yıldır seyyar satıcı olunca, bu kolaylaşıyor.
Yani:
Doğrudan gözleme ve kabaca % 1 örneklemeye yaklaşmaya çabalayınca, panorama berraklaşabiliyor ama her an değil ne yazık ki. Adil Gür bile, herkesin Kasım 2015’te sürpriz yaşabileceğini söylüyor ama yaşanmadık herhangi bir sürpriz geriye kaldı mı inanın hiçbirimiz bilmiyoruz ama bu HDP-MHP ikilemine bu şavalak salaktivist-slaktivist Geziciler’in de girebileceğini düşünmüyor değilim.
İşte burada zurna bir kez daha zart ediyor:
Tüm seçmenlerin kolay parti değiştirmesi her türü sonucu verdi.
AKP savaşı çıkardı ama oyları en azından bu nedenle bariz biçimde düşmedi, yani TC halklarının belki yarısı savaşı destekliyor ve buna AKP’ye oy vermeyenler dahil. Yani, bir ülkede savaş bir oy parametresi değil ve nelerin oy parametresi olduğunu oy verenler bile bilmiyor. Nasıl ama? Tam bize özgü bir süzme hıyarlık işte.
Keza, şimdi kimse kalkıp da Korucular’ın savaş koşullarında yeniden HDP’ye oy vereceğini filan sanmasın. Onlar yalnızca aradan barışa geçip yargılanmadan sıyrılmak arzusunda idiler. Yani açıkçası, benim de bir ara umduğum gib, AKP-HDP koalisyonuna oy verdiler.
Keza, Hüda-Par nezdindeki şeriatçı Kürt oylarının ikinci kere öyle yeniden şakkadanak HDP’ye gideceğini sanmak fazla safdillilik olur kanımızca.
Yani:
Yeni kararsızlar üretti bu Haziran 2015 seçimi. Bunu iyi okumak gerek. Seçimden sonra herşey anlaşılacak ama bizim derdimiz seçim öncesinde bunu anlayabilmek. Doğru tahmin yapmak için değil, tarihçe vektörü bu kez nereye itecek bizi, onu görebilmek için.
Buraya kadar hep HDP-BDP üzerinden giden analiz çizgisi oldu.
Devam:
AKP, kendi kalesine de gol attı:
Yenilen pehlivanlar, 3 dönem kuralını geçen eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ, eski başbakan Mesut Yılmaz, seçimin ertesi günü kesilen badem bıyıklar ve açılan eş başları, Haziran’a oranla yarı yarıya düşen aday adayı başvuranı sayısı...
İşte bu, % 2-4 eksi oy demek olabilir. Savaşsa bunu dengeleyebilir pekala. Dengelemeyebilir de.
Kabaca denge oldu ve aynı sonuç oldu diyelim 8ki bunu söyleyen de çok anketçiler arasında):
Bir seçim daha olabilir mi?
Olabilir. Hiçbir engel yok bu konuda. İtalya bunu yaşadı ama TC şimdiye dek hiç yaşamadı ama TC bugüne kadar gerçek savaş da, hiç yaşamadı ve şu anki gerçek savaşın azıcık ucu ve nasıl girdiğini son 1,5 ayda hep birlikte naklen izledik. Churchill’in ypatığı gibi, savaşta ancak ve ancak kan, ter ve gözyaşı vaat edilebilir. Haa, bizimkiler yalancıdır onu söylemezler, seçmen de kül yutmaz ama yutmuş gibi davranır: Dünya’da herhalde bir tek bizde kendine politik takıyye yapan (kendine yalan söyleyen, kendini kandıran, din konusunda olduğu gibi) bir seçmen mevcuttur.
CHP 2007’de TBMM’yi kilitledi. AKP 2015’te TBMM’yi kililedi. Maçın rövanşını, tıpkı Gül’ü seçtirerek aldıkları gibi aldılar ama onların da rövanşı vermesi gerekiyor artık. Bu iş belki idrar zoruyla 2019’u bulur ama 2023’ü bulamaz. Kimsenin yargılanmayacağını taa 1980’den beridir söyleriz ve bu kez de öyle olacak. Sorun bizim popomuz, onlarınki değil.
Haa tamam, Dünya da istop etti.
Ancak, bu şöyle olacağa benzer:
İnönü, 1938-1950 arasında, elindeki küçük de olsa var olan ekonomik artı-değer ile, AB’nin tüm fabrikalarını hazır ve sökülmüş-paketlenmiş olarak satın alacağına, üçte bir oranında da olsa, kalktı Osmanlı’nın borçlarını ödedi ve böylelikle Bayar-DP’ye kendi elleriyle yol açtı. (Bunu da fazla kimse bilmez.)
Norveç, hem 1 trilyon dolar borca sahip, hem de 1 trilyon dolarlık, Dünya’nın en büyük yekpare fonuna sahip, doğmamış Norveçliler için: Borcu yaşayanlar ödüyor orada, doğmamışlar değil.
Biz ne yaptık?
1 trilyon dolar yedik, 1 trilyon dolar da borçluyuz şu an. Bu, en erken 35 yılda ödenebilir.
Bunun % 40-50’si artan bileşik faizli ve büyüyen zararlı son momentli neo-liberalizm nedeniyle ve artı AKP sayesinde oldu. Gerisi, ANAP ve Çiller-DYP sayesinde oldu.
Deniz bitti.
AKP de bitti.
ABD de bitti.
AB de bitti.
Özgürlüğün boşluğu ve yıkımın vakumu var.
Yeni Orta Çağ geldi.
2029 global ekonomik krizinin ucu koskocamaan göründü.
Budalalar Gemisi batıyor:
Ey kari, sen ne yapacaksın bu panoramada?
Doğu’ya giden gemide Batı’ya mı gideceksin?
Batı’ya giden gemide Doğu’ya mı gideceksin?
Denize mi atlayacaksın? (Yüzme bilmezsin ki sen, bileni de onun boğazına sarılıp, kendinle birlikte boğarsın ayrıca.)
Gemi ile birlikte batacak mısın?
Dipnot:
Ben bir proleter-entellektüel’im. Bu bana hem halkı, hem de burjuvaziyi katletme hakkı verdi çoktan. Çinliler’i sevme nedenlerim bir kez daha arttı.
Heyecanlı zamanlarda yaşıyoruz ve inanın acıyı dışarıdan seyredince, feçi gülünç oluyor, melokomik, trajikomik, kısaca her pozisyonda komik, o ölen Suriyeli bebeler bile...
Ben kezlerce ölürken gülen onlarca kişinin musalla taşına bira kutusu kaldırdım şerefe...
Şimdi de, 2 milyar kişinin şerefine kadeh kaldırıyorum...
Kendi eliyle ölen ağlama hakkına sahip değildir, kitle de, burjuvazi de...
Tarih bazan kaybet-kaybet olur, bu durum, bildiğimiz ekonomi televizyonu ekranlarında çoktandır söylenen bir gerçek...
Oğuz Atay’ın dediği gibi, resmin içine kendimizi yerleştirdik, kendimizin değidiği gibi resmi de / ölümü de kendi içimize yerleştirdik.
Ben ölmeyi çok iyi bilirim ey kari, ya sen?

Ya sen?

Hiç yorum yok: