Bir
paragraf var benim yazdığım:
“Benim
için özgürlük, değil 1 numara, 0 numara olduğu için, ateist ve anarşistim
zaten. Çünkü din ve devlet, özgürlüğü eksileştiriyor bu koşullarda.”
Bu,
bütün yerlerde ve zamanlarda böyle değildi. Çok değil 50 yıl önce, 10 milyonluk
kentler istisnaydı, şimdi Dünya’da 50 tane var, olağan vaka oldu yani.
Bu
büyükkentlerde özgürlük ve barış güme gider, gitti de zaten.
Bunun
nedeni, insanların 200 kişilik sürüler olarak evrilmesi, 20 milyonluk olarak
değil.
Zaten
devlet de, o artan ve azalan nüfusla birlikte evrilmiş. En ilkel devletimsiler,
bireylerin yüzyüze görüşmesini bile hala mümkün bırakmış iken, konuşarak
anlaşılabilmiş ya da ileşitim o zamanlar hala eksi olmayan düzeylerde ve
verimlerde imiş.
Din ise,
yine tarih öncesinden gelen ve tarihi belirleyen bir olgu. Din, ölülerin gömülmesi
demek ve bu da 60 bin yıllık falan bir olgu. İnsanın zihinsel kurgusu, varlığı
yoklukla birlikte algılayabiliyor ancak, doluluk ve boşluk gibi. Ölümden
sonraki yaşamın yokluğuna kimse katlanamadığı için dinler var. Dinlerin evrimi
ise, ayrı bir kültürel süreç, tıpkı devletin başlamasıyla başkalaşımları
arasındaki bazı ilintisizlikler gibi.
Dolayısıyla
yukarıdaki tanım, 1960 sonrası Dünya’nın parlamenter demokrasisimsisi ile
neo-liberalizmsisi bileşimi bir ortamda geçerli.
Dünya’da
kendiliğinden-kültürel-verili özgürlük, kabaca 1960-1980, bizde ise 1971
süreksizliğiyle aynı dönemde geçerli oldu.
Barış,
bildiğimiz salınımlardaydı hep ama 1945’ten sonraki 3. Dünya Savaşı’nın nükleer
ve makro olacağı yerine, 3. Dünya Savaşçıkları’na doğru bir netleşme oluştu
2010’larda. Bunun nedeni de, 1990
tekkutupluluğunun yokkutupluluğa evrilmesi oldu.
Yani,
Dünya Sistemi’ne not-şerh:
5
milenyumdaki (illa ki çöküş dönemlerinde olması gerekmeyen) makro
hegemonsuzluklar nedeniyle, makro
çatışmasızlıklar da tanımlı. IŞİD, (1 milyon ölü ve 5 milyon göçmen ile bile) bir
mikro çatışma yani, çünkü hala-henüz yerel. El Kaide - 11 Eylül 2001 orta boy
oldu ama. Bunun tersi olarak, 1940 Japonya-Almanya ve SSCB-Almanya işbirliği ve
çatışması gibi daha makro-kaotik modeller vardı.
Bu muğlak-kaypak
dönemde özgürlük tanımsız kılındı ama ben eski toprağım. Hem 1960 özgürlüğünü
yaşamış, hem de 1980 öncesi çatışmasını yaşamış biri olarak. Zihin yapım da
asla muğlak olamayacak bir kurguda.
Bir tür kendinden tanımlı / kendini tanımlamış özgürüm
yani.
Devlet
ile ise, babamın ast-asker olmasından kaynaklanan çoklu bir isyan ve otoriteye
uymama sorunum oldu hep. Din ile
çatışmaktan babam sayesinde uzak kalırken, babamla ve onun savunduğu devletle
çatıştım.
Şerh:
Bu, benim kendi-değil, uç erkek, insan-değil olma asimetrime benziyor. Bu
asimetri, son 60 yılın zigzaglarında, bana bir tür iç denge-pusula sağladı hep.
Aklıselim, sağduyu, sezgi olarak.
Yani,
genel olarak bunlar çatışmazken, bende çatıştı ve ben devlet-din çizgisinde,
özgürlük doğallığım nedeniyle kendiliğinden anarşist-ateist oldum. Ateist
olduğumu kendim biliyordum ama anarşist olduğumu bana başkaları tanımladı, 1977
gibi, çünkü adını bile duymamıştım o zaman.
Bu yapı,
zihinsel nesnelliğimi ve epistemik oryentasyon düzgünlüğümü sağladı, en azından
genelde.
Ancak,
anlatması çok çok uzun sürecek biçimde, savaş-barış, devlet-kaos, din-dinsizlik
durumları, daha çok devletçiler ve dinciler tarafından mahfedildiği için, çok
fazla kaotik kırınım saçakları oluştu. Kısaca, yolunu yitirmeyen ve kafayı
yemeyen kalmadı.
Benim
bile, kendi yolunun doğruluğundan epeyi kuşku duyduğum zamanlar oldu.
Ancak,
2016 Dünya ve 2016 TC, beni kendi haklılığımdan dolayı apıştırdı resmen. Hala
şaşkınım, 6 aydır falan.
Dünya
tarihi, AB’nin 400, 800, 1200 yıkımları ardışıklığı gibi bir duvar üçlemesi /
çoklaması ile karşı karşıya veya içiçe. Bilim-sanat-düşün yokkutupluluğu da
sözkonusu, NASA ve CERN’in sıfırlanması da sözkonusu.
Çıkarsama
şu o zaman:
Ne kadar
çok parçalanırsan, o kadar çok müstakbel iyilik demek.
Ya da,
bu koşullarda kültürü korumanın tek
yolu, onu aşırı desantralize etmek. Bu, Antik Yunan’ın başına, (Atina x Sparta
ve Persler) triyalektiğe kuadralektik (Makedonya ve Mısır’daki İskenderiye) ek
olarak geldi.
Devleti
devletçiler ve dini dinciler yok ettiler. Ben de anarşist ve ateist olarak,
ailesiz ve devletsiz bir ülkenin halini tiksinerek ve kusarak izliyorum.
Savaşa
gelelim:
Cihad
olmayan bir cihad ve Haçlı Seferi olmayan bir Haçlı Seferi var şu an. En
büyükler Dünya’yı yönetmiyor ama öyle imiş gibi davranıyor. Bu da, savaşların
büyüklüğünü küçültüyor, sayılarını arttırıyor ama kaybı da arttırıyor, dizi
toplamı kuralı gereği.
Örnekse,
TC tarihin en büyük göç dönemini 1915-1922 arasında % 25 içeri, % 25 dışarı
olarak yaşdı. AB’de ise bugün, % 25 göçmen nüfuslu ülkeler var veya çok yakın
zamanda olacak. Genç ve üniversite mezunu vatandaşları ise dışarı kaçıyorlar.
Çocuk yapmamayla ile birlikte bu, pekala % 25 demek olabilir.
Bu, bir
odakta toplanacak çok nitelikli nüfus demek olmuyor, onlar ülkelerini
terkedince, nitelikleri çok kat aşağı iniyor / indi bile çoktan ki
eksizekalılaşma ve eksibilgiluleşme sürecinin bir bölümü de bu olmakta / oldu.
Yani,
Dünya’nın ümmileşmesi, eksibilgilileşmesi ve eksizekalılışması var yüksek dozda
ve Yeni Orta Çağ’ı besleyen de bu, savaşı sürdüren de bu. Tarihin ilk global
yazı-lı’laştırma süreci iflas etti. Geri tepen bir eksilme var ortada.
Bense,
24 yıl eğitim ve 29 yıl sokak yaşamı ile tam proleter-entellektüel olmaktayım.
Jack London okumam, bunun böyle olmayacağını söylüyordu ama bu, gerekli bir
nitelik imiş. Yalan söylememek için. Dibe doğu salmanın uzunluğu için. 2 tarafı
da algılayabilmek için.
Sonuç:
7
milyar, din ve devlet-lilik x -sizlik batağında debelenirken, ben
bilim-sanat-düşün’ün özgürlüğünde yaşayıp ölüp gideceğim.
Ancak,
ne yangında kurtarılacak ilk şey, ne de olunacak bir kitap var. Gelecekbilimi
olunacak bir kitap saymıyorum artık. Olmuş olduğum bir kitap o.
Savaşa
da hiç aldırmayacağım.
Herşeyi
seyredeceğim ve yazacağım. Başka duyu-dil alanında ürün ummuyorum kendimden.
Aklıma
ilkin, engizisyon kıyımlarını ve insan doğramalarını resmeden İspanyol-Goya
geliyor ki o da kafayı yemişti zaten.
(29 Temmuz 20169
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder