Şu an,
radyo gibi davranan bir kanalda Neşet Ertaş dinliyorum, yalnızca onun
fotosuyla.
Duygularım
kabardı.
Dün,
Bakırköy’de mezattaydım. İnsanların içinde uzun bulunmak., bana her zaman daral
verir. 14:30-19:00 arasında, saat tam 16:00’da radyoda tango saatı başladı, Trt
Fm’de. Astor Piazzolla’nın erken dönemleri de vardı. Oblivion’un gitarla yorumu
da.
Duygularım
yine kabarmıştı.
Piazzolla’yı
o denli çok dinledim ki artık nota nota, tel tel, his his ayırsayabiliyorum
onu. Yıllar içindeki evrimin. Müziğinin saf caza doğru haslaşmasını ve daha da
öteye geçmesini.
Evet,
daha da öteye geçmesini.
Bunu,
1500’de resimde Bosch, Bruegel, Dürer yapmış.
Saflaştırma
v yoğunlaştırma o kadar yüksek ki aşkın ötelik de var.
İşte,
hem faşizm, hem engizisyon için, tek çıkış yolu, bildiğim tek çıkış yolu,
bu has-ötesi hislenme. Bunu,
faşizm-engizisyon damarıma binmediğinde de yaşıyorum ama bir keyif olarak.
Baskı altındaysa, bu bir eksodus oluyor.
Kafka
bunu yazarak, Fassbinder bunu filmle yaptı.
Ben,
Woodward-Oblivion’da da bunu yaşayabilen bir çok duyu-dilli aşırı taltifliyim.
Tamam, bunu kendi kendime öğrettim ama o eserler olmasa, bu bilgi-duygu hiçbir
işe yaramaz.
56
yaşındayım. Herkes ambale ve ben çıkışı yolunu görüyorum ve biliyorum. O halde,
onu şu ve burada yürümek durumundayım. Çünkü, henüz ilk yok, o ben olacağım.
Büyük A ile Acı verecek ama yürüyeceğim.
Kılıçdaroğlu’nun
Yenikapı’ya gidişi, bir kilitleme idi ve ben de onu Ankara düğümü kesip
atacağım.
Faşizm-engizisyonda
tek teselli sanat hala.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder