Çarşamba, Ağustos 10, 2016

Tek Teselli Sanat

Şu an, radyo gibi davranan bir kanalda Neşet Ertaş dinliyorum, yalnızca onun fotosuyla.
Duygularım kabardı.
Dün, Bakırköy’de mezattaydım. İnsanların içinde uzun bulunmak., bana her zaman daral verir. 14:30-19:00 arasında, saat tam 16:00’da radyoda tango saatı başladı, Trt Fm’de. Astor Piazzolla’nın erken dönemleri de vardı. Oblivion’un gitarla yorumu da.
Duygularım yine kabarmıştı.
Piazzolla’yı o denli çok dinledim ki artık nota nota, tel tel, his his ayırsayabiliyorum onu. Yıllar içindeki evrimin. Müziğinin saf caza doğru haslaşmasını ve daha da öteye geçmesini.
Evet, daha da öteye geçmesini.
Bunu, 1500’de resimde Bosch, Bruegel, Dürer yapmış.
Saflaştırma v yoğunlaştırma o kadar yüksek ki aşkın ötelik de var.
İşte, hem faşizm, hem engizisyon için, tek çıkış yolu, bildiğim tek çıkış yolu, bu  has-ötesi hislenme. Bunu, faşizm-engizisyon damarıma binmediğinde de yaşıyorum ama bir keyif olarak. Baskı altındaysa, bu bir eksodus oluyor.
Kafka bunu yazarak, Fassbinder bunu filmle yaptı.
Ben, Woodward-Oblivion’da da bunu yaşayabilen bir çok duyu-dilli aşırı taltifliyim. Tamam, bunu kendi kendime öğrettim ama o eserler olmasa, bu bilgi-duygu hiçbir işe yaramaz.
56 yaşındayım. Herkes ambale ve ben çıkışı yolunu görüyorum ve biliyorum. O halde, onu şu ve burada yürümek durumundayım. Çünkü, henüz ilk yok, o ben olacağım. Büyük A ile Acı verecek ama yürüyeceğim.
Kılıçdaroğlu’nun Yenikapı’ya gidişi, bir kilitleme idi ve ben de onu Ankara düğümü kesip atacağım.

Faşizm-engizisyonda tek teselli sanat hala.

Hiç yorum yok: