Salı, Ocak 14, 2020

ABD Tipi Parlamenter Demokrasi

Önsaptamalar:
ABD’deki 2 parti de sağ parti.
ABD tipi parlanmenter demokrasi, sosyal demokrasiyi veya sosyal devleti içermiyor. İnsanlar, eğer paraya sahipseler, ortalama gelirlerinin % 20’sini sağlığa, % 20’sini eğitime veriyorlar. Oysa bu ikisi de, temel insan hakları arasında tanımlı. Temel insan hakları bedava olur, parayla satılmaz.
ABD’de seçimler, çok fazla parayla içiçe.
Fazla kullanılmayan biçimiyle eyaletler, politik açıdan aslında oldukça özerkler. Herhangi bir vali veya senatör, partisinin temel politikalarının dışında davranıp, yine de sürekli seçilebiliyor, olmadı bağımsız oluyor.
ABD’de seçimlere katılım oranları % 50 civarında. Ki bizce, süreğenleşmiş olarak % 75 altı bir katılım oranı, o ülkede demokrasinin işlemediğini gösterir.
+
“Cumhuriyetçi Parti ise, Amerikan muhafazakarlığı olarak isimlendirilen görüşü temsil ediyor. Bu görüş, devletin ekonomi ve sosyal hayattaki rolünün asgariye çekilmesini, vergilerin düşürülmesini, serbest piyasa kapitalizmini, silah taşıma hakkını, işçi sendikalarının kapatılmasını ve göç ile kürtaj gibi konularda çok daha kısıtlayıcı düzenlemelerin getirilmesini savunuyor.”
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51101339
Oysa uygulama tam tersi yönde.
Devlet, batan şirketleri kurtarmakla mükellef sayılıyor. Asıl önemlisi devletin gücü, Trump Google’a emreder, Google yapar, kadar güçlü. Bunu 2019’da aynen böyle yaşadık.
Şerh 1: Bu, günümüz ABD ideolojisi. Bir de 1970 tipi olanı var bunun. Kissinger, yıllar sonra kendisine politik pozisyon teklif edildiğinde, şirketinin çıkarlarının devletin çıkarlarından önce geleceğini belirterek, teklifi kabul etmemişti.
Şerh 2: Bunun bir versiyonu da, üst düzey akillerin emekli-çalışan ve/ya şirket-devlet pozisyonlarında farklı düşünceleri savunması ve uygulaması.
Yani her 2 şerh için de geçerli olarak:
Şerh 3: Aslında, doğruyu akiller biliyor ama onu kullanmak ‘statu quo’ya göre değişiyor ki bu, bilinen bir politik kuraldır: Aynı doğrular, farklı koşullarda farklı sonuçlar verir.
Söyleyebileceğimiz bu gerçeğin çiğnenmesi durumunun, Cumhuriyetçiler tarafından Demokratlar’dan çok yaşandığı. Yani, bir Demokrat ile bir Cumhuriyetçi arasındaki fark, az veya çok yalan söylemesinden ibaret.
Tersine bakınca da, global olarak her 2 taraf da, Dünya’dan ve Dünya Sistemi’nden habersiz. Eski CIA Türkiye alan uzmanı ve çalışanı Fuller’in Ortadoğu ve Türkiye hakkındaki bilgisizlikleri dehşetengizdir örneğin. Bu, National Geographic’in İstanbul ve Türkiye özel sayılarının ve makalelerinin, gerçek İstanbul ve Türkiye ile hiçbir ilgisinin olmaması durumuna benzer ve bu durum, en az 50 yıldır hep böyledir.
Yani çıkış vektörü olarak belirtilirse, ABD’nin global hegemonyası, AB’nin yokluğu ileydi. Rusya ve Çin devreye girince, ABD, İngiltere gibi oldu: 1 no’dan 10 no’ya doğru kayıyor. İngiltere, 75 yılda 1’den 8’e indi. ABD, 10-20 yılda 1’den 3’e indi, denebilir.
+
“Demokrat Parti, modern liberalizmi temsil ediyor. Parti genel olarak, devletin kamu hizmetlerini üstlenmesi, eğitimin parasız ya da makul bir ücret karşılığında sunulması, herkesi kapsayan genel bir sağlık sigortası sisteminin kurulması, sosyal programlar uygulanması, çevrenin korunmasına dönük tedbirler alınması ve işçi sendikalarının güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor.”
Nüfusun % 15’nin yemek karnesi aldığı, asgari ücretin reel olarak 1968-2008 arasında sürekli düştüğü bir ülke panoramasından söz ediliyor.
Yani Demokrat Parti, AB için en ılımlı bir sosyal demokrat partinin savunduklarını kendi ülkesinde savunamaz.
Örneğin, güneydeki 15 milyon Meksikalının asgari ücretin yarısına, sigortasız, sendikasız, yasadışı çalıştırılmasına yönelik hiçbir tedbir alamaz, seçmen yitirmekten korkar çünkü.
Buradaki komedi, aydın geçinen hiçbir ABD’linin bu duruma aymaması, aysa da bunu yazamaması. Chomsky gibiler, Dünya’yı kurtarmaktan, kendi ülkelerindeki dikenleri ayıklamaya zaman bulamıyorlar.
+
Varılan yerler şunlar:
Gençler, 2016 seçiminde, hem Trump’u, hem de Clinton’u feci buluyorlardı. Gençlerin % 40’ı demokrasiyi gereksinmiyordu. Başkanlık seçimlerinde katılım oranları % 50’nin altına düşmüştü.
Obama, ilk siyah başkan olarak bir şeyleri değiştirme olanağına sahipti ama korkağın ve gönüllü kulun tekiydi. Dünya’nın başına Arap Baharı’nı salması bir yana, kendi ülkesi için gereken reformlarla uğraşmadı bile. 2028 ise, Friedman onyıllar öncesinden belirttiği üzere, ABD krizi için çoktan kaçınılmaz oldu bu sayede.
+
Çıkış:
ABD’nin tekkutupluluktan yokkutupluluğa kayması, kimsenin işine yaramadı. Ondan önce de, çiftkutupluluktan tekkutupluluğa kayış, kimsenin işine yaramamıştı.
Yokkutuplu bir Dünya’da, ilk sırada Rusya ve Çin, ikinci sırada Brezilya ve Hindistan, yarım, bir, ikikutuplu Dünya yaratamaz. Çünkü yaratabilirlerdi ama yaratamadılar, buna girişmediler bile.
Yani tıpkı AB gibi, tüm Dünya kendi içine kapanmakla meşgul.
Bunun temel nedeni, 40 yıllık neo-liberalizmin iç istikrarsızlık ve isyan yaratmışlığı. Yani ülkeler, rejim sıkıntısı yaşıyorlar.
Dünya Sistemi açısından ABD’nin durumunda buraya varan çözümlemeler, bize bunun tarihte de böyle olmuşluğunu imliyor.
Yani tarihsel çözülme, hem tepeden aşağıya, hem de aşağıdan tepeye; hem tümevarımla, hem de tümdengelimle yayılıyor.
ABD tipi parlamenter demokrasi, bunun böyle olacağı bir altyapıyı 100 küsur yıldır yaşıyor. Yani diğer bir deyişle, ABD eskiden böyle değildi ve başkan adayı ve dolar milyarderi Peros % 19 oy alıp, bunu aşmanın yolunu göstermişti.
Diğer bir deyişle ABD’nin sorunu, faşist partisinin de, komünist partisinin de, çok çok küçük olması ki bu, AB için tam tersi, ikisi de fazla büyüdü.
Bu kuadralektik, 2020 Dünyası için tarihsel bir biriciklik yarattı. Ki ABD, zaten AB’nin eski sömürgesi ve onun antitezi.
(14 Ocak 2020)

Hiç yorum yok: