Perşembe, Ocak 02, 2020

Politiğin Estetizasyonu ve/ya Estetiğin Politizasyonu


Her ikisi de kullanılabiliyormuş.
Ustamız Benjamin.
O, ilk ibareyi yeğlemiş.
+
Not: Estetiğin politizasyonu, 1930-1990 arasında, SSCB’nin reel politiğinin sanat ideolojisi için de kullanılmış.
+
Benjamin’den fazla ve farklı olarak biz, popüler kültür ürünlerinin kültürolojisini, sosyolojisini, estetiğini, politiğini birarada çalışmayı yeğliyoruz.
Çünkü özdeyişimiz şu:
Popüler kültür banaldir ve feçestir ama tarih-gelecek; banalin, feçesin, toplumsal kültürsel kanalizasyonun aktığı yöne akar ve aynı denize varır.
Yani bunu söylediğimizde, popüler kültür ırmağının, kimi yerde veya zamanda, dört yönden herhangi birine akabileceğini ama sonuçta / sonulda, büyük sayılar kuramına göre, hep aynı anlamları bütünde imlediğini savlıyoruz.
Bunu, sosyolojik ve post-sosyolojik kültür için savlıyoruz.
Avcı-toplayıcı, proto-fedoal ve feodal kültür modları için bunun çok çok gevşek örüntülü olabileceğini baştan kabul ediyoruz ve çalışma gündemi dışı bırakıyoruz.
+
Benjamin, savlarını 1930’lar gibi ortaya döktü. Ömrü vefa etmedi, savları yarıda ve boşta kaldı ama yaşarken de metinleri boşta ve oldukça gevşek örüntülüydü.
Popüler kültür ürünü olarak çizgiroman; 1930’lar, 1960’lar, 1990’lar ve 2020’lerde sikluslar halinde metamorfozlar yaşadı.
Yani tesadüfen Benjamin tezleri (o çizgirman konusunu çalışmadı), üzerinde çalıştığı popüler kültürlerin zirvelemesi ile koşut zirveledi.
1960 gibi Barthes gazete köşe yazılarıyla aynı izleği sürdürdü.
Bizde Murat Belge 1990’larda ‘Tarihten Güncelliğe’ kitabıyla, ülkemizde ilk (ve kendi tarzında hala tek) olarak aynı çizgiyi bilerek veya bilmeyerek sürdürdü. Ya da, o da bizim gibi aşırı-yorum uyguladı diyebiliriz.
Biz de, 2010-2020 arasında hemen tüm sanat dallarındaki popüler kültür ürünleri üzerinden aynı izleği sürdürüyoruz.
Yani, gelenek çizgimiz bu. Hiper-tekst omurgamız da bu.
+
Benjamin’i bugün eleştirmen sayılan herkes bilir ama onun savlarını tüm popüler kültür ürünlerine genişletmek, son 10 yıldır kimsenin aklına gelmiyor.
Bu belki de, sosyalist realizmin de reel sosyalizm ile birlikte gömüldüğünü sanma yanılgısından kaynaklanıyor olabilir.
Son 10 yıldırki ayrı ayrı politik ve estetiko-politik metinlerimiz, bizi de şaşırtan biçimde aynı gelecekbilim vektörlerini imledi. Aslına bakılırsa bu durum, 1999 tarihli ‘Conan ve Estetiko-Politik’ metnimizden beridir böyle. Yani biz, 11 Eylül 2001 Dünya’sını henüz gerçekleşmeden koklamışız veya çıplak derimizle / derisizliğimizle ona dokunmuşuz.
Not: Buradaki konu-ustalarımız, dede Kafka, baba Fassbinder olmakta.
+
Peki, en genel panoramaya bakarsak, estetiko-politik vektörler neleri ve nereleri imliyor, 2020 momenti ile?
Conan’ın ‘krallıklar gökteki yıldızlar kadar çoktu’ ibaresi. Bir.
‘Battle Royal 1-2’deki gibi, ‘küçükler büyüklere savaş açar’. İki.
Assassin’s Creed’de yitirilen çizgideki gibi, Hasan Sabbah çizgisi. Üç.
‘Vaiz’deki gibi, İnsan (nedense önce) Şeytan’ı ve (nedense sonra) Tanrı’yı öldürdü ve kıyameti engelleyerek Dünya’nın hükümranı oldu. Dört.
‘Happy!’deki gibi, kötü komik, hem de feci komik. Kötü insan daha da komik. Yaptıklarının vahşetine gülemeyebiliyoruz ama, o da doğru.  Beş.
Tek bir aklı başında entellektüel yok ortada. (Bu, bizim saptamamız.) Altı. (Ve biz ölüyüz, zombiyiz, ‘Dünya Savaşı Z’yi kaybedenlerdeniz, her ne kadar Bedeker’i ve çözümlerini savunsak da.)
+
Çıkış:
Benjamin’i gençliğimizde çok eleştirmiştik.
Yaşlılığımızda onun durumundayız.
Bu da, tarihe kayıt özeleştirimiz olsun.
(30 Aralık 2019)

Hiç yorum yok: