Her
ikisi de kullanılabiliyormuş.
Ustamız
Benjamin.
O, ilk
ibareyi yeğlemiş.
+
Not:
Estetiğin politizasyonu, 1930-1990 arasında, SSCB’nin reel politiğinin sanat
ideolojisi için de kullanılmış.
+
Benjamin’den
fazla ve farklı olarak biz, popüler kültür ürünlerinin kültürolojisini,
sosyolojisini, estetiğini, politiğini birarada çalışmayı yeğliyoruz.
Çünkü
özdeyişimiz şu:
Popüler
kültür banaldir ve feçestir ama tarih-gelecek;
banalin, feçesin, toplumsal kültürsel kanalizasyonun aktığı yöne akar ve aynı
denize varır.
Yani
bunu söylediğimizde, popüler kültür ırmağının, kimi yerde veya zamanda, dört
yönden herhangi birine akabileceğini ama sonuçta / sonulda, büyük sayılar
kuramına göre, hep aynı anlamları bütünde imlediğini savlıyoruz.
Bunu,
sosyolojik ve post-sosyolojik kültür için savlıyoruz.
Avcı-toplayıcı,
proto-fedoal ve feodal kültür modları için bunun çok çok gevşek örüntülü
olabileceğini baştan kabul ediyoruz ve çalışma gündemi dışı bırakıyoruz.
+
Benjamin,
savlarını 1930’lar gibi ortaya döktü. Ömrü vefa etmedi, savları yarıda ve boşta
kaldı ama yaşarken de metinleri boşta ve oldukça gevşek örüntülüydü.
Popüler
kültür ürünü olarak çizgiroman; 1930’lar, 1960’lar, 1990’lar ve 2020’lerde
sikluslar halinde metamorfozlar yaşadı.
Yani
tesadüfen Benjamin tezleri (o çizgirman konusunu çalışmadı), üzerinde çalıştığı
popüler kültürlerin zirvelemesi ile koşut zirveledi.
1960
gibi Barthes gazete köşe yazılarıyla aynı izleği sürdürdü.
Bizde
Murat Belge 1990’larda ‘Tarihten Güncelliğe’ kitabıyla, ülkemizde ilk (ve kendi
tarzında hala tek) olarak aynı çizgiyi bilerek veya bilmeyerek sürdürdü. Ya da,
o da bizim gibi aşırı-yorum uyguladı
diyebiliriz.
Biz de,
2010-2020 arasında hemen tüm sanat dallarındaki popüler kültür ürünleri
üzerinden aynı izleği sürdürüyoruz.
Yani,
gelenek çizgimiz bu. Hiper-tekst
omurgamız da bu.
+
Benjamin’i
bugün eleştirmen sayılan herkes bilir ama onun savlarını tüm popüler kültür
ürünlerine genişletmek, son 10 yıldır kimsenin aklına gelmiyor.
Bu belki
de, sosyalist realizmin de reel
sosyalizm ile birlikte gömüldüğünü sanma yanılgısından kaynaklanıyor
olabilir.
Son 10
yıldırki ayrı ayrı politik ve estetiko-politik metinlerimiz, bizi de şaşırtan
biçimde aynı gelecekbilim vektörlerini imledi. Aslına bakılırsa bu durum, 1999
tarihli ‘Conan ve Estetiko-Politik’ metnimizden beridir böyle. Yani biz, 11
Eylül 2001 Dünya’sını henüz gerçekleşmeden koklamışız veya çıplak derimizle /
derisizliğimizle ona dokunmuşuz.
Not:
Buradaki konu-ustalarımız, dede Kafka, baba Fassbinder olmakta.
+
Peki, en
genel panoramaya bakarsak, estetiko-politik vektörler neleri ve nereleri
imliyor, 2020 momenti ile?
Conan’ın
‘krallıklar gökteki yıldızlar kadar
çoktu’ ibaresi. Bir.
‘Battle
Royal 1-2’deki gibi, ‘küçükler büyüklere
savaş açar’. İki.
Assassin’s
Creed’de yitirilen çizgideki gibi, Hasan
Sabbah çizgisi. Üç.
‘Vaiz’deki
gibi, İnsan (nedense önce) Şeytan’ı ve (nedense sonra) Tanrı’yı öldürdü ve kıyameti engelleyerek Dünya’nın
hükümranı oldu. Dört.
‘Happy!’deki
gibi, kötü komik, hem de feci komik.
Kötü insan daha da komik. Yaptıklarının vahşetine gülemeyebiliyoruz ama, o da
doğru. Beş.
Tek bir
aklı başında entellektüel yok ortada. (Bu, bizim saptamamız.) Altı. (Ve biz
ölüyüz, zombiyiz, ‘Dünya Savaşı Z’yi kaybedenlerdeniz, her ne kadar Bedeker’i ve çözümlerini savunsak da.)
+
Çıkış:
Benjamin’i
gençliğimizde çok eleştirmiştik.
Yaşlılığımızda
onun durumundayız.
Bu da, tarihe
kayıt özeleştirimiz olsun.
(30 Aralık 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder