Çarşamba, Ocak 08, 2020

Günce: Momentte Duygular


08.01.20, 14:00.
Momentte Duygular
Hangi duygulara sahip olduğumu, sözcükler karşılamıyor epeyidir.
Oblivion olduğumu biliyorum ama oblivion’un ne olduğunu bilmiyorum.
Dünya o kadar anlaşılmaz değil.
Ancak, tek tek insanlar anlaşılmaz noktalara geldiler.
Bu, gönüllü kulluk değil.
Bilgiyi ve zekayı inkar.
Geçmişte ne kadar yüksekteyseler, şimdilerde o kadar alçakta olmak için ısrardalar.
Buna karşı hissedilen duygunun adı nedir?
Şaşkınlık mı?
Dehşet mi?
Tiksinti mi?
‘Fakir ve zeki’den ‘fakir, zeki ve bilgili ama ölüme çok çok yakın olmaya gitme’yi karşılayan duygu sözcüğünü bilmiyorum.
Bu durumda, aynen Kafka’nın ve Fassbinder’in durumundayım.
Bazı duyguları ilk kez sen yaşarsın. Adını koyamazsın. Ölürsün. Senin sağladığın bilgilerle, başkaları onun adını koyarlar.
Ama bunu istemiyorum.
Ölmek istemiyorum yani.
Yaşarken ölmek istemiyorum.
Mezarından kezlerce kaçmış bir zombi olmak istemiyorum.
Eskiden bunu gönüllüce kabullenirdim.
Bu değişimin karşılığı olan duygu sözcüğünü de bilmiyorum.
Kazan’ın ‘hesaplaşma’sında adam, tırın altına girerken, son anda boynunu bükerdi ya, öyle bir şey bu. Ölüme gönüllü giderken, son anda ölümden kaçmak.
Kaçtım, kaçıyorum, sağ kalıyorum, tahammülsüz acılar çekiyorum.
Eskiden bunlar anlamlı gelirdi, şimdi anlamsız geliyor.
Bu değişimin adı ne?
Anti-metamorfoz mu?
Anti-metamorfozlardan biri yani.
Desem desem, böcekleşme değil, virüsleşme, derdim.
Demek ki bahara yeniden deri değiştirmem gerekli.
Demek ki beni bugüne canlı taşıyan ama artık ölüme taşıyan bazı duyguları terketmem gerekli.
Öz-ahlaka ihanet mi bu?
Çelişki. Evet. Ama hangi çelişki?
Yaşlılığın bu bölgelerinin duygu haritalarını bilmiyorum. Okuduklarım içinde hiç yoklar.
Ki zaten Kafka (41) ve Fassbinder (36) gibiler erken öldü ve ben 60 yaşındayım.
Son 6 yıldır sürünüyorum ama ölmedim.
Bu, bir nirengi noktası.
+
Açıklama:
06.01.20 20:00 ile 08.01.20 08:00 arasında 36 saat sürekli uyudum. Yatağımı kalorifer peteğinin oraya taşıdım. Ancak öyle ısınabildim çünkü. Akciğer kanaması bekliyordum olmadı.
Bu uyku, tuhaf rüyalar gördürdü bana.
Parçalanmışlık ve anlam yitirme onlarda fazlasıyla mevcuttu. Toplama kampından yeni sağ çıkmış birinin anlamsızlığı içindeyim. Referanslar: Primo Levi ve Jorge Semprun.
Toplama kampında gönüllü ölüme giden birinin duygusunun adı müslümanlaşmak imiş. Referans Serol Teber.
Bu ne peki?
Onun karşıtı mı bu?
Reel-fiili-ateistleşmek bu mu yani?
Çünkü beni yok eden Dünya’yı, 3 tektanrılı din birlikte yarattı.
Tam da o savaş alanının merkezinde yaşıyorum 60 yıldır.
Bir bakıma 60 yıldır toplama kampı koşullarındayım.
Daha da beteri, intihar tarafım kapalı.
Yani idi.
Şu anda intihar edebilip edemeyeceğimi bilemez durumdayım.
Beni tüketen de bu gibi.
Uyku dinlendirdi ve yeniledi. Tam değil ama.
Bir ayı gibi 180 gün kış uykusuna yatmam mı gerekli acaba?
+
Şu an, o dinlenmeyle belli bir mücadele gücü kazandım.
Şu an, bu yazılarla biraz olsun anlam kazandım.
+
Bunun adı olsa olsa, var olmayan bölgeyi adlandırmak olurdu.

Hiç yorum yok: