Taştekin
ile bu kez aynı savları savunur ama başka sonuçlar çıkarsar olmuşuz.
+
Tamam
ABD tükeniyor. Peki, ya sonra?
Irak
1991’den sonra ABDsiz ne olacağını ve ne olamayacağını gösterdi.
Özgürleşmesini
istediğiniz halkların gönüllü köleliği ortadayken, hegemonlar kendilerini
batırsalar ne olur, batırmasalar ne olur?
Taştekin
ve benzerleri bunu düşünemiyor.
+
“Dahası,
yaptırımları temel dış politika enstrümanına dönüştüren Trump yönetimi, sonuç
alacak gerçekçi siyaset geliştiremiyor. İran’ın sıkışmışlığı, ABD’nin
tükenmişliğini önemsizleştirmiyor. Amerikan müdahaleciliğinin içeriği de
boşalıyor.”
Öncelikle
şu:
Bir
politika enstrümanı, işlemiyor diye, gerçekçi değildir, gibi bir çıkarsama
geçerli değil.
Sürecin
iki yönü var:
Bir:
Global
tarihteki çöküş dönemi, hegemonları işlevsiz bırakıyor.
İki:
Küçükler
de, büyükler de çözüm aramıyor. Bu bir bakıma günü kurtarma çabası, bir bakıma
yetersiz siyasetçilerin yeterli düşünce üretememesi olmakta.
Yani, gerçekçi bir global politika işlemez bu
koşullarda.
+
“Amerikalılar
için kâbus olmalı. Olay, 1979 devrimi sırasında Tahran’daki Amerikan
elçiliğinde yaşanan rehine krizi ile Libya’ya NATO müdahalesiyle palazlanan
cihatçıların 2012’de Bingazi’deki Amerikan elçisini öldürdüğü saldırıyı
çağrıştırdı. Restleşme tırmanırsa, sıradaki çağrışım, ABD’yi 1983’te Beyrut’u
241 kayıpla terk etmek durumunda bırakan bombalı saldırı olabilir.”
İşte,
tam da bu:
Taştekin
gibilerin ağaca bakarken ormanı görememeleri.
1979
İran, hem İranlılar’ın, hem de ABD’lilerin beklemediği bir şeydi. Yani,
beklenmeyen, gerççek-dışı, irrasyonel global politik durumlar daha önce de
vardı.
1983
Lübnan ise, bir tuhaf. 1982’de FKÖ’yü oradan söküp, onu bitirdiler. Tamam.
Ancak, sonuçta kendileri de orada bittiler.
Bu
parçanın çıkışında hep yazdığımız aynı şey:
ABD 1950’den
beridir girdiği hiçbir savaşı gerçek anlamda kazanamadı. Kazanmadı değil,
kazanamadı.
Taştekin
gibiler ise, duruma 70 yıl sonra
ayabiliyorlar ancak.
+
“İran
nüfuzuna karşı Iraklı-Şii duruşu sergileyen Mukteda Sadr da saldırıya sert
çıktı: “Irak üzerinden bir çekişmeye izin vermeyeceğiz. İşgalcileri ülkeden
siyasi ve hukuki yollarla çıkarmaya hazırım. Eğer çıkmazlarsa, başka tutumumuz
olacak.””
Olay,
döndü dolaştı, İran-Irak savaşına geri dönüş oldu.
Sonuç
çok açık.
Bu
savaşın kazananı yok, olmayacak da.
+
İran’ın
durumu:
“ABD’nin
İran’la doğrudan savaşı göze alamaması Tahran’a gerilimin çıtasını yükseltme
imkanı sunuyor. “Öngörülemezlik” ve “Bilinmezlik”, şu anda İran’ın en önemli
silahı. Kuşatma ve müdahale stratejisine karşı İran’ın yaptığı, farklı
coğrafyalarda vekil güçlerle asimetrik yanıtlar verme kapasitesini göstermek.
Ancak bunu hangi boyutlara taşıyabileceği konusunu bahse açık bırakıyor.”
İyi de,
Dünya’da kaç tane Şii-Sünni savaş noktası var ki ve iran bunların kaçını etkileyebilir
ki?
Yani
İran, kendini gereksiz bir kurtkapanı açmazına sokuyor.
+
Biz, ABD’nin
bitişinin İran’dan başka güçlerin kendini göstermesine neden olduğu, olacağı
kanısındayız ki biri Türkiye.
Not:
Türkiye, 1974, 1984, 2015 gibi yavaş adımlarla emperyalistleşiyor ama bu o
çizginin kesinliğini de sağlıyor. Yani artık emperyalizm, TC’nin geleceğinin
bir parçası oldu. Hangi iktidar gelirse gelsin, bu böyle gider. Bunda da, derin
devletin payı çok yüksek olur.
+
Çıkış:
İronik
bir noktaya parmak isteriz:
Dost TC’ye
ABD’nin yaptıkları, düşman TC’ye yaptıklarından çok daha beterdi.
Deveye
diken, özdeyişi boşuna söylenmemiş yani.
(2 Ocak 2020)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder