2 örnek
var elimizde, biri alaturka, biri alafranga:
Latife
Tekin, fakirliğini korumaya çabaladığını söylemişti ama hiç gerçekten fakir ve
aç kalmamıştı, çünkü abileri çalışıp onun yazarlığını finanse etmişti. Aslında,
yalnızca onun evde oturmasını ve erkek içine girmemesini istiyorlardı, çünkü
dış Dünya’nın vahşetini biliyorlardı ve kızkardeşlerini koruyorlardı.
Paul
Kennedy, 500 yıllık makro Dünya Sistemi üzerine kitap yazmış bir yazar. Bir G-7
müreffehi olarak konuyu üzerine alınıp, bir imarethanede çorba dağıtmaya
başladı.
Her
ikisine karşıki öznel ve nesnel pozisyonumu daha önce yazdım:
Tekin’e
karşı ben fiilen fakir kalmak durumundayım, çünkü yazmaktan para kazanamıyorum
ve benim için özgürlük ekmekten önce gelir.
Kennedy’ye
karşı ben, onun çorba dağıttığı yerde, çorba alıcısı konumundayım. Jack London
ve onun kurmacası Martin Eden’i çorba kuyruğuna girmezdi ama ben girerim,
girdim, giriyorum, gireceğim.
Peki
behey molla, Şeytan bunun neresinde?
Şurada
efems:
Açlığa
karşıki iradi seçimde ve bu bedensel-nesnel, bir de davranış örüntüsü seçimi ve
bu zihinsel-öznel.
Açlığa
karşı kimse dayanamaz. Dayanamadı da. Bunu toplama kampının yumuşatılmış
anılarından biliyoruz. İnsanlar açlık karşısında 24 saatta çözülürler
(kuyruktakiler henüz çözülmedi, çünkü o kadar aç değiller henüz, kriz artınca
olacaklar ama).
Shevek’in
buna çözümü şuydu:
Bol
hoşaflı bir yemekhaneye gelir. Önce her akşam 2-3 hoşaf içer. Sonra kendini
ahlaken tartar. Her akşam bir hoşaf içmeye başlar. Bu, hakim fıkrasındaki 3
fasulye ama 1 pilav yok durumudur. (O artan hoşafları kimin içtiği, ayrı bir
fıkra konusu olabilir.)
Yani
insanlar, açlıkla çok tartıldı, çok terbiye edildi.
Şerh:
İnsanlık
tarihinin en çok hızlı ve çok ölümleri salgınlarda olur. Ancak bunu ahlak
kitabı ortalarda yok ama bir kitap var: Refik Halid’in kardeşinin Bakırköy 1913
veba salgıncığı İngilizce / Osmanlıca kitabı. Ayrıca, bir hasta olarak içeriden
/ naklen ilk salgın kitabını da ben yazacağım bu gidişle: İstanbul 2019 (Akira
yılı).
Ben kendi
ahlakımı da söyleyeyim:
Bir
yazar olarak, ayda 300 lira kazanmakla yükümlüyüm, yani karnımı asgari olarak
doyurmakla. Diğerleri, bedava olabilir. Karşılığını hizmet ile öderim. Önce alır,
sonra öderim ama öderim mutlaka.
Çöpten
de yerim, yedim, yiyorum, yiyeceğim. Dolabımda çöpten alınmış 4 tane döner
pidesi var katır katır taş gibi ama temiz. Onları ıslatıp yiyeceğim.
Ekonomiye
de kani olanlardan değilim, onun bir bilim olduğunu da düşünmüyorum, insanları
ekonomik kuralların yönettiğini de düşünmüyorum. Paraya karşı değilim, çünkü
tüm insan icatları gibi o da % 51 olasılıklı mümkündü oldu ve yerleşti. En iyi
değil ama en kötü değil ki göründüğü kadarıyla kredi kartı en kötü şimdilik.
Açlığın
ahlakı çok hızlı ve kesin vuruyor, ahlaksızlığı da.
Önemli olan
bu.
Kuburkent
İstanbul’un açlık yüzlerinden çorba güncesi tek başına bir kitap veya yarı
kitap olacak bu gidişle ve bu kışbitiminde.
(7
Aralık 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder