Salı, Aralık 06, 2016

Açlığın Ahlakı ve Ahlaksızlığı

2 örnek var elimizde, biri alaturka, biri alafranga:
Latife Tekin, fakirliğini korumaya çabaladığını söylemişti ama hiç gerçekten fakir ve aç kalmamıştı, çünkü abileri çalışıp onun yazarlığını finanse etmişti. Aslında, yalnızca onun evde oturmasını ve erkek içine girmemesini istiyorlardı, çünkü dış Dünya’nın vahşetini biliyorlardı ve kızkardeşlerini koruyorlardı.
Paul Kennedy, 500 yıllık makro Dünya Sistemi üzerine kitap yazmış bir yazar. Bir G-7 müreffehi olarak konuyu üzerine alınıp, bir imarethanede çorba dağıtmaya başladı.
Her ikisine karşıki öznel ve nesnel pozisyonumu daha önce yazdım:
Tekin’e karşı ben fiilen fakir kalmak durumundayım, çünkü yazmaktan para kazanamıyorum ve benim için özgürlük ekmekten önce gelir.
Kennedy’ye karşı ben, onun çorba dağıttığı yerde, çorba alıcısı konumundayım. Jack London ve onun kurmacası Martin Eden’i çorba kuyruğuna girmezdi ama ben girerim, girdim, giriyorum, gireceğim.
Peki behey molla, Şeytan bunun neresinde?
Şurada efems:
Açlığa karşıki iradi seçimde ve bu bedensel-nesnel, bir de davranış örüntüsü seçimi ve bu zihinsel-öznel.
Açlığa karşı kimse dayanamaz. Dayanamadı da. Bunu toplama kampının yumuşatılmış anılarından biliyoruz. İnsanlar açlık karşısında 24 saatta çözülürler (kuyruktakiler henüz çözülmedi, çünkü o kadar aç değiller henüz, kriz artınca olacaklar ama).
Shevek’in buna çözümü şuydu:
Bol hoşaflı bir yemekhaneye gelir. Önce her akşam 2-3 hoşaf içer. Sonra kendini ahlaken tartar. Her akşam bir hoşaf içmeye başlar. Bu, hakim fıkrasındaki 3 fasulye ama 1 pilav yok durumudur. (O artan hoşafları kimin içtiği, ayrı bir fıkra konusu olabilir.)
Yani insanlar, açlıkla çok tartıldı, çok terbiye edildi.
Şerh:
İnsanlık tarihinin en çok hızlı ve çok ölümleri salgınlarda olur. Ancak bunu ahlak kitabı ortalarda yok ama bir kitap var: Refik Halid’in kardeşinin Bakırköy 1913 veba salgıncığı İngilizce / Osmanlıca kitabı. Ayrıca, bir hasta olarak içeriden / naklen ilk salgın kitabını da ben yazacağım bu gidişle: İstanbul 2019 (Akira yılı).
Ben kendi ahlakımı da söyleyeyim:
Bir yazar olarak, ayda 300 lira kazanmakla yükümlüyüm, yani karnımı asgari olarak doyurmakla. Diğerleri, bedava olabilir. Karşılığını hizmet ile öderim. Önce alır, sonra öderim ama öderim mutlaka.
Çöpten de yerim, yedim, yiyorum, yiyeceğim. Dolabımda çöpten alınmış 4 tane döner pidesi var katır katır taş gibi ama temiz. Onları ıslatıp yiyeceğim.
Ekonomiye de kani olanlardan değilim, onun bir bilim olduğunu da düşünmüyorum, insanları ekonomik kuralların yönettiğini de düşünmüyorum. Paraya karşı değilim, çünkü tüm insan icatları gibi o da % 51 olasılıklı mümkündü oldu ve yerleşti. En iyi değil ama en kötü değil ki göründüğü kadarıyla kredi kartı en kötü şimdilik.
Açlığın ahlakı çok hızlı ve kesin vuruyor, ahlaksızlığı da.
Önemli olan bu.
Kuburkent İstanbul’un açlık yüzlerinden çorba güncesi tek başına bir kitap veya yarı kitap olacak bu gidişle ve bu kışbitiminde.

(7 Aralık 2016)

Hiç yorum yok: