Bir
haber:
“Hurda
toplamak için yarış atı çaldılar
Kocaeli’nin
Kartepe ilçesinde bir haradan, yaklaşık 100 bin lira değerindeki 2 yarış atı
çalan şüpheliler adliyeye sevk edildi. Zanlıların çaldıkları atları hurda
toplama işinde kullanacakları iddia edildi.”
Doğrudur,
yapılmıştır.
Kendi
gözlerimle neler gördüm:
1990’lı
yıllar boyunca, günümüzde ulusal bağımsızlık geyikleri yapan etni mensupları
aracılığıyla, Beyoğlu ilçesi sınırları içinde, ne kadar yaşlı, azınlık mensubu,
tek başına yaşayan kadın var ise, evi soyuldu, yağmalandı, üzerine bir de
dövüldü.
Benim
depom bile 1 kez soyuldu.
Bir
kişinin 4, bir kişinin ise 2 kez deposu soyuldu.
En
ironiği, benden çalınan mallar, kaç yıldır hala piyasada dolanıyor.
Bizde
adet tuhaftır:
İşlerin
% 90’ı esnaflar arasındaki mezatlarda döner. E tabii ki, aynı mallar dönüp
durur. Bunun darphanesi yok ki yenisini basasın.
2000’lerde
bit pazarına gerçekten nur yağdı. Boğazkesen Yokuşu 10 yıl önce bomboşken, şu
an 50’nin üzerinde çerçi, ikinci el eşyacı, sahhaf, plakçı, şu bu mevcut orada.
Küçük
sermaye gerektirdiği için, güvenlik görevlisinden bar işletmecisine kadar,
herkes bu işe dalıyor. Öyle olunca, bir şeyler alıp satmak gerekiyor. Kendi
sattığım malımın, müşteriden dönüp dolaşıp, Fikirtepe hurdacısına gittiğini,
oradan da esnaf eliyle bana doğru yeniden geldiğini bizzat izledim.
Burada
işin kulağına su kaçırmak şu noktada vuku buluyor:
Hiç
kimse hiçbirşey bilmiyor. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıpmış. Bunlar,
öğrenmiyorlar da. Soruyorlar ve dinlemiyorlar da.
En
trajikomiği de şu:
Müşterilerimiz
ve esnaflarımız vefat ediyorlar, çünkü bu iş daha çok emekli / yaşlı işi. Öyle
olunca, onların malları yine bize geri dönüyor. Bir zamanlar 100’e sattığınız
malların, bugün 3’e 5’e müşteri bulamadığını izliyorsunuz.
Yani
anlattığım şu:
Ortada
ne kantar kaldı, ne de topuz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder