Cuma, Mart 13, 2015

Çerçiliğin Kulağına Su Kaçıranlar 7



1990 yılından bir haber:
“Naki Turan Tekinsav, 6 yaşından beri kitap topluyor. Kütüphanesinde tamamı İstanbul ve sinema üzerine 50 bin kitap var. Naki Bey'i, annesini ve kitaplarını birbirinden ayırmadan yaşatacak bir formül buluruz belki, ne dersiniz? Turan Tekinsav, altı yaşından beri kitap toplayan bir ‘selüloz manyağı’dır, (böyle olduğunu biz değil, kendisi söylüyor). Bugün 63 yaşında olduğuna göre, demek ki 57 yıldır kitap peşinde, yalnız kitap. Başka hiçbir hobisi yoktur, hiçbir özelliği de. Aslında soğuk nevalenin tekidir. Kimseyle konuşmaz. Konuşsa da anlamazsınız, zaten o da sizi dinlemez. Onu beş dakika bir yerde, bir konuda tutamazsınız. Kısaca Naki Bey, yaşlandıkça aksileşen, tepeden tırnağa bir vehimler kumkumasıdır. Ama bu adam 57 yıldır kitap topluyor, yalnız kitap. Geçenlerde Naki Bey Beyazıd'a sahaflara gidiyordu, (35 yıldır gider. Kar, kış, kıyamet fark etmez. Ûstelik dolmuşsa, otobüse de binmez. Koca İstanbul'da o hep piyadedir.) Cağaloğlu Yokuşu’nun oralarda, birden Naki Bey'i soğuk bir ter bastı, başı döndü, göğsü daraldı, 15-20 dakika öyle kalakaldı. O günden sonra bu hal, Naki Bey'i sık sık yoklamaya başladı. Midesinden, ciğerlerinden huylanıyor ama kalp krizini katiyen kendine yakıştırmıyordu. Bu arada mum gibi eridi. Tanıyanlar şahittir, koca Naki Bey 10 gün içinde iğne ipliğe döndü. Meğer kalbi yokluyormuş da, haberi yok. Ta ki, bastona muhtaç oluncaya kadar. Dostları, birgün onu Çınaraltı'nda bastonla görünce, uzaylı görmüş gibi şaşırdılar. Naki Bey ve baston, olacak şey değil! Nihayet o da ikna oldu, Beyoğlu Belediye Hastanesi'ne gitti. Hakikaten kalpmiş. Karga tulumba yatırdılar. Ancak üçüncü günün gecesi Naki Bey, şapkayı kaptığı gibi hastaneden kaçtı. Kaçmak zorundaydı. Çünkü onun kitaplarından başka, 85 yaşında yatalak bir annesi vardı ve o hastanedeykcn annesine bakacak kimsesi yoktu. Babası, Naki Bey henüz altı yaşındayken çekip gitmişti. Kadın bir daha hiç evlenmedi ve o günden beri de bir gün olsun oğlunu yalnız bırakmadı. Askerde bile! Elinden tutup şubeye teslim etmiş, kışlanın hemen karşısında bir oda kiralayıp, iki yıl oğluyla beraber askerlik yapmıştı. Bu sırada Naki Bey'in hazırladığı listelere göre kitap toplama işini de yüklenmişti. Ana oğul hayatları boyunca yalnız bir kez ayrıldılar. O da Naki Bey'in 85 günlük İngiltere seyahati sırasında. (Naki Bey bu süre içinde, 45'i Londra sinematekinde olmak üzere, toplam 105 film seyretmıştir). Naki Bey, annesi ve kitapları! Şimdi bu üçlüden birinin kalbi tekliyor, biri yürüyemiyor, kitaplar ise almış başını gidiyor. Bugüne kadar Naki Bey'in başına ne geldiyse kitapları (*) yüzünden geldi. Kitapları yüzünden hiçbir işte tutunamadı. Kitapları yüzünden hiç evlenmedi, (tıpkı ünlü koleksiyonerlerden İbnülemin Mahmud Kemal ve Hakkı Tarık Us gibi). Hatta hiçbir kadına ilgi duymadı. Çünkü ona göre, ‘kitapların en büyük düşmanı kadınlardır’. Bütün bunlar yetmıyormuş gibi, Naki Bey kitapları yüzünden ev de bulamıyor. 1970'ten 1990'a kadar yedi evden kovuldu. Gerekçe hep aynı: Kitaplar yangın tehlikesi yaratıyor, kitaplar yüzünden ev çökecekmiş, hatta kitaplar pire yaparmış! Naki Bey şu sıralar yine ev arıyor, ama bulamıyor, bulmayacak da. Çünkü hiçbir geliri yok, beş parasız. Atılmak üzere olduğu evin kirasını bile ödeyemiyor. Öte yandan kalbi fena halde tekliyor, ancak annesine bakacak biri olmadığı için tedavi olamıyor. Ve tabii bunu işiten ‘sırtlanlar’ kitaplarını ucuza kapatmak için kapısını aşındırıyorlar. Efendim, Naki Bey'in durumu işte böyledir. Belki onu, annesini ve kitaplarını birbirinden ayırmadan "yaşatacak" bir formül bulursunuz diye rahatsız ettik. Bakî selamlar.
(*) "Naki Bey Kütüphanesi"nde yaklaşık 50 bin kitap vardır. Ve bu kitapların tamamı sadece "İstanbul" ve "sinema" üzerinedir.”
Kaynak: Cumhuriyet Kitap Eki, 31 Ağustos 1990, Sayı 28, S.10.
+
Naki bey, benim de müşterimdi.
Naki Bey, çoktan vefat etti.
Kitapları ne mi oldu?
Yarısı, ona bakmayı vaat eden ama kendine bile bakamayan bir hayırsızın eline düştü. Bugünün parasıyla tane 50 kuruşa falan satıldı.
Geri kalan yarısını Naki Bey, bir sendikaya bağışlamıştı. Onlar da, belli bir süre sonra tıpış tıpış bizim kucağımıza geldi.
Yani, o 50 bin kitaptan şu anda 1 tane bile yok ortada.
Anımsatırız:
Gezi Kütüphanesi’ndeki 8 milyon kitap da yok şu an.
Artık, kim daha fazla eşeğin kulağına su kaçırmış, okur karar versin buna.
Açıkça belirtiyorum, bence en büyük kabahat Naki Bey’de idi. Yiyemiyeceği tarrağın altına girmeyecek insan kişi...
Bu böyle biline...
Ya da başka bir deyişle:
Koleksiyonerlik, en tehlikeli psikopati türlerinden biridir.
Bunu dolaylı olarak belirten kişi, kendisi de abartılı bir koleksiyoner  olan Walter Benjamin’dir.

Dipnot: Konunun faşizmle ilintisi, Franco Nero’nun başrolünü oynadığı, ‘Skandal’ filminin finalinde de güzelce açımlanır.

Hiç yorum yok: