Bu
düşüncelerim en az 10 yıllıktır, sözlü olarak çok dilegetirdim onları. Ancak yazılı
dilegetirilmeleri, bu olayın yüzüncü yılında mümkün oldu tesadüfen.
Fragmanlar:
Birinci
Dünya Savaşı’nı yitireceğimizi (ve dolayısıyla ona girmememiz gerektiğini) tüm
erkan subaylar biliyordu önceden, Atatürk de. Dolayısıyla, Çanakkale’nin hiçbir
önemi yoktu taa kasım 1914’te.
O
nedenle yapılan şey, daha savaşın / maratonun başında depar atmak oldu
Çanakkale ve bu da bizi bitirdi.
İster 25
bin, ister 250 bin kişi ölmüş olsun, Çanakkale’de ölenler, bu ülkenin en elit
kesimlerindendi. Galatasaray Lisesi 2 yıl mezun veremedi o yüzden. Ondan sonra
da, Cumhuriyet kurulunca Atatürk, Ankara Garı’nda İstanbul treninden inenler
arasında, Fransızca bilen adam arattı.
Çanakkale
Savaşı’nı kazanmış gibi gösteriliyor olabiliriz ama İstanbul her koşulda işgal
edildi ve işbirlikçiler her koşulda düşmanla çalıştılar.
Eğer,
1917’de Rusya savaştan çıkmasaydı, biz Kurtuluş Savaşı’nı kazanamazdık. O zaman
da küllüm mafiş olmuştuk.
Bizi
Birinci Dünya Savaşı’na sokan Enver Paşa’nın terekesi, birkaç yıldır ‘çerçiliğin
kulağına su kaçıranlar’ın ellerinde. Belki 18 Mart 2015’te, belki ondan sonraki
1-2 ay içinde, Enver Paşa’nın herşeyi satılacak haraç mezat. E, alma mazlumun
ahını, çıkar aheste beste.
17 Mart
2015 günü bir mezatta, düşmanın İstanbul işgali sırasında, düşman gemilerinde
verilen balolara katılma davetiyesi satıldı (ki o baloları ve oralara
katılanları Atatürk, saraylı bir hanıma izlettirirmiş). Eh, bu da tarihin bir
ironisi işte.
Yine de
Çanakkale savaşı, savaş tarihine ‘adam geçer, top geçmez, top geçer adam
geçmez’ gibi, gerçekten tuhaf bir savunma anlayışı hediye etti.
Ancak,
Atatürk’ün Çanakkale’deki ‘ben size savaşmanızı değil, ölmenizi emrediyorum’
tavrının, bugün bile harp akademilerinde övünülerek anlatılan ve ders malzemesi
olarak kullanılan bir önerme olması, feci bir şey.
Çannakkale’de
bizim lehimizde değil ama düşmanın aleyhinde kanıtlanan, ‘mağrur olma emperyal,
senden büyük Üçüncü Dünya var’ önermesi, herhalde tarihte bir ilkti. Ve ardından
Kurtuluş Savaşı da.
Çanakkale’de
savaşmasaydık, ne olurdu?
Bizcesi,
pek bir şey değişmezdi tarihte açıkçası.
Savaşınca
da, değişmedi.
Tarihin
büyük sayılar kuramı, bazan büyük açılı dalgalanmalar içerebiliyor.
Yine de,
Osmanlı’nın 1930’da sürüyor olmasını istemezdik. Çanakkale olmasaydı Osmanlı
bitmezdi. (Gerek idi ama yeter koşul değil idi Çanakkale.)
Özetlersek:
Başlamadan:
Olmasaydı,
daha iyiydi.
Olurken:
Astarı yüzünden
çok çok pahalı bir zaferdi: Pirus’unkinden bile.
Bitti,
hemen ertesinde:
Bir şey
değişmedi.
Çok
sonra:
Bir şeyler
epeyi değişti.
Dipnot:
2 dedesi de Kurtuluş Savaşı’nda savaşmış (ama Birinci Dünya Savaşı’nda
savaşmamış) ve anne ve babası İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamış biriyim. Kendisi
de, muhtemelen Üçüncü Dünya Savaşı’nı yaşayacak biriyim. Metin, biraz da bu
gözle okunsa gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder