Bu metnin şeması, 10 Kasım 2013 günü
zihnimde oluştu.
Üzerine, 13 Kasım 2013 tarihli Demir Küçükaydın metnini okuma da eklendi.
Ana şema değişmedi. Güncel yorumlar değişti.
İlk saptamalar:
Bir: Tarihsel bir metamorfoz evresine
girdik ama bu pekala anti-metamorfoz ile de sonuçlanabilir ama
sonuçlanmayabilir de, yani geri-devrim de olabilir.
İki: Bu metamorfoz, bilinen
devrimlerden 4-5 kez üsselce daha büyük, daha da önemlisi Neolitik Devrim’den
de daha büyüktür (Zaten Neolitik Devrim de, binlerce yıl boyunca kezlerce geri
evrilmişti.).
Üç: Süreci de, gerçekleşen 2. Sanayileşme’nin 1. Sanayileşme ile
sentezi / praksisi üzerinde işlemektedir.
Dört: İlk modern / gerçek devrim olan
1789 Fransa Devrimi, 1750’lerde başlayan 1. Sanayileşme’nin bir alt-sürecidir.
Beş: Günümüzdeki sol-sağ ayrımı ve
söylemi de, bu Fransa Devrimi üzerinden yürütülmektedir hala ve maalesef.
Altı: Sol ve sağ yer değiştirebilir,
değiştirmiştir de, ilkin 1789 ertesinde.
Yedi: Araya tarihin ilk / resmi terör
tanımı olan Terör Dönemi de girmiştir, yani bildiğiniz kaos.
Sekiz: 1790 tarihinde Malthus’un, Darwin’e
ve Marx’a ilham olan eseri vardı ama 1830 tarihli ilk kaos matematikçisi
Verhulst’un bu konudaki makalesi yoktu henüz.
Bunlar makro-mikro mekan ve zaman açımlamaları idi.
Gelelim günümüze:
1914 tarihinde marksistler sosyal demokrat partide toplanmıştı. O tarihte
3. Enternasyonel vardı. Hala var. 2014 tarihli Sosyalist Enternasyonel’de yer
alan, öyle adlandırılmış sosyal demokrat partiler; milliyetçi, muhazafakar
(CHP’nin Kemalizm’i gibi), liberal (Blair ve İşçi Partisi gibi) ve emperyalist
(yine Blair gibi) momentte / pozisyonda yer almakta. Karşıtı görünen liberaller
ise, hem faşist kadar milliyetçi, hem engizsyon kadar muhafazakar pozisyonda.
Günümüz sol-sağ / tezi-antitezi böyle kurulu.
İşte, ilk ve son nokta budur:
Sol, Marx sayesinde (1848 Devrimi, 1871 Komünü, 1914 Savaşı momentlerili
olarak), ezelden ebede zaten kaputtu. Şu anda 10 noktalı kaput durumunda.
Nedenleri de şunlar:
Sıfır: Araya parça niyetine 2. Dünya
Savaşı girdi.
Bir: Dünya’da 1968’liler, 1980
ertesini yarattı. Bizde 1968’liler ve 1978’liler, 2 aşamada elbirliğiyle 1980’i
ve ertesini (1983’ü ve 3 liberalizmi) yarattı. Bunun epeyi vebali solundur. Devrim haklarını çöpe attılar ve
tarihin gübresi oldular çoktan ama horoz ölüyor ve gözü çöplükte hala.
İki. Bir anti-maksist olarak ben bunu
görebiliyorken, şunu göremiyorlar: Ne Stalin yanlıştı, ne Mao, ne de reel sosyalizm. Yenildiler tabii ama
ABD’nin bunun için ödediği bedel de ortada: Bu bir anti-Pirus yenilgisidir ve istenilesidir: Zaten 1917 Devrimi de,
3-5 yenilgi yıkımından sonra gerçekleşmişti, 1989 da öyle bir şey oldu sonuçta.
Üç: 1968’li sol, 2. Dünya Savaşı ertesi
yıkımın kendilerine sağladığı beleş
özgürlüğü, kendilerinin ödeyerek kazandığını sanıyor hala. Oysa bedeli
ödenmeyen özgürlük, bizim neo-alaturka neo-matriyarkallerinki gibi oluyor.
Dört: Hem askeri darbeler, hem de
liberalizmler, dekadans üzerinden
işleyen bazı özgürlük hacimleri yarattı. Örneğin, ‘neo-con’lar, aileyi
savunurken, aileyi yıktı. Yani, diyalektik değil, poliyalektik mevcut durum;
burada negatif ve ters olarak ve dekadans üzerinden işledi. Marksist
diyalektikte bu tanımlı değil ama gelecekbilimsel
poliyalektikte tanımlı.
Gelelim şimdiye ve Gezi olaylarına:
Küçükaydın’ın gözlemleri ve saptamaları geçersiz. Savlarımı, arayan günü
gününe gazete saflarından izleyebilir.
Bir: Geziciler, baştan alaturka solu
özellikle aralarında istemediler.
İki: Geziciler apolitik, dolayısıyla
sol-değil olduklarını kendileri açıkladılar.
Üç: Solu almayan ama namazı içine
alan Geziciler, kendiliğinden gerici oldular, özgürlükçü falan değil, demokrat
hiç değil.
Dört: Gezicilerin 28 yaş ortalaması onların
68’lilerin torunları ve/ya 78’lilerin çocukları olduğunu imliyor, yani armut
dibine düşüyor.
Beş: Ne 2007 Cumhuriyet mitingleri,
ne de Geziciler, 1 milyon kişi ile hiçbir şey yapamadı. Zaten 1 Mayıs 1977 de
öyle olmuştu. Yani kalabalık yalnızca göz boyar.
Altı: Zenginkondulular (Gramsci
anlamında burjuvaziyle işbirliği yapan lümpen alt-proleterya / mujik), ancak ve
ancak engizitör ve faşist olabilir, oldular da. Gün Zileli’nin bizzat yaşayıp
anlattığı üzere, o zenginkonducular, gecekondularını 68’lilere yaptırıp, sonra
da onları ihbar eden (1971 darbesinin jargonuyla) muhbir vatandaşlar oldular. Lümpen proleteryanın devrim falan
yapamayacağını, artı ilerici de olamayacağını Karl peygamber bile söylemişti
zamanında.
Bu durumda ne?:
Bir: Küçükaydın, baştan beni etkilemişti
ama menzili kısa imiş: Beyni istop etmiş çoktan. Olduğu yerde gacırdıyor şimdi.
İki: % 99 olsun, Geziciler olsun,
tabii ki bir prova ama Bitmeyen Kavga’nın dandik bir provası yalnızca.
Üç: Yani, kuzguna yavrusunun şahin
görünmesi için neden yok. Bunu da, 2013 Eylül’de gelemediklerinden anladık
çoktan: O sırada Gümüşlük’te idiler ve Gümüşlük Akademisi, bu yıl artık para
kazanmaya başladı ve Boğaziçi Arnavutköy’e terfi etti dedesi.
Dört: Bunlar umudumuzu kırmıyor, çünkü
umuda gereksinimimiz yok, çünkü kendi
işini kendi gören, kurt enseli topal karınca hac yolunda olduk çoktan.
Beş: Bırakın gelecekbilimciler
konuşsun:
Nanoteknolojiyi, robotu, uzayı, dış gezegenlerde yerleşmeyi, insan sonrası türü, klonlamayı, beden
naklini, ölümsüzlüğü, insan zihninin yazılım olmasını, yapay zekayı, GDO’yu,
bilgisayarı, siberuzayı, (Facebook’sal değil, Wikipedia’sal) interneti öğrenin
de gelin dedeler.
Ayrıca, bunları artık Sosyalist Enternasyonel’de de konuşun dedeler...
2029 ekonomik, gıda, su, enerji krizini düşünün ve tartışın dedeler. Yıkım
geldi ve eziyor çoktan dedeler...
Bunları 4. Enternasyonal’i kurarak orada konuşun dedeler.
Devrimin size hiç gereksinimi olmadı, % 99’un da yok, Geziciler’in de yok
dedeler. Araya yancı olmayın
dedeler.
Neo-entellektüel olun dedeler.
Orta Çağ’ı yeniden çalışın dedeler.
En sonunda da:
Gelecek hep gelir ve uzun sürer dedeler...
Dipnot: Uzaycılık, sol-sağ dikmesine (ve hem sağa, hem sola) dik çıkar ve
her ikisinin de antitezidir. Poliyalektike giden yolda ilk adımlardan biri,
bunu anlayabilmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder