2 haber:
“Yunanistan’da yetkililer, solcu bir eylemcinin öldürülmesinden sorumlu
tutulan aşırı sağcı Altın Şafak Partisi’ne karşı harekete geçme sözü verdi.
Parti ise olayla ilgisi olmadığını söylüyor. Ancak parti, göçmenlere karşı yapılan
onlarca saldırıdan sorumlu tutuluyor.”
“Yunanistan’ın başkenti Atina’da aşırı sağ parti Altın Şafak’ın bürosuna
düzenlenen silahlı saldırıda parti üyesi kişi öldü, bir kişi ağır yaralandı.
Altın Şafak partisinden yapılan açıklamada ölenlerin binayı korumakla
görevli üyeler oldukları belirtildi.”
Şimdi, bu 2 haber altalta okununca ne sonuç çıkıyor?
Birileri reaksiyon veriyor: ‘Action-reaction’ vaziyeti yani...
Bunu devletin veya muhatap solcuların yapmışlığının önemi yok bizce.
Şiddet şiddeti doğurur ama bu genel gidişat içinde kültür tarafından
soğurulur ve etkisiz duruma getirilir.
Ancak, bu kavrama bugünkü anlamını kazandıran devrim sonrası Fransa’sında
olduğu gibi, bazan terör kendi iç dinamikleriyle devinir ve bir girdap gibi
sürer gider.
Bizim saptamamız şudur:
‘Terör Çağı’ adlı ve 4 bölümlü belgeselin imlediği üzere, 1945 ertesi dünyada,
teröre çok fazla işlev ve anlam yüklendi (ve bu Soğuk Savaş sürecinden
bağımsızdı).
Sonra 1980 neo-liberalizmi geldi ve hesapça onu gömdü ama onun kendi
dinamikleri hala sürüyor bizce ve hala yumurtayla çekiç kırlıdığı için, hem
terör, hem de kontr-terör hareketleri, konuya yeniden global bir ölçek ve ölçüt
kazandırmakta gibi.
Buna mafya-terörist işbirliğinin
de katkısı büyük. Her tür illegalite; global, çokülkeli ve tümleşik oldu çıktı.
En önemli saptama şu:
Bunda devletlerin payı % 50’den dana yüksek.
Bu, 21. Yüzyıl için önemli bir saptama, çünkü global potansiyel
makro-krizlere, bir de kalıcı terörizm dalgası eklenmiş oldu.
Nokta.
Es.
Devamı olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder