Pazar, Kasım 10, 2013

Tekno-Liberal Faşizm


2010’ların akımıdır.

1930’ların Krupp Faşizmi’nin bir versiyonudur, yani epeyi yakında kendi Hitler’ini üretebilir ama bu kişi, ne baba Bush, ne de oğul Bush olacaktır, o kişi Putin’i epeyi sollayacaktır, yani Rusya’dan da çıkabilir.

Nasıl böyle olmuştur?

1980’lerin neo-globalist neo-liberalizmi, teknolojinin bu yolda (nicelik değil de, nitelik olarak) ilerleyeceğini öngöremedi ve hatta bunu istemedi. Çünkü, bilgisayar-internet sektörü, 1980’den önce de vardı ve Apple-Jobs hikayesinden açıkça izlediğimiz üzere, bu hikayenin gerçeksenmesi ve somutsanması, oldukça raslantısal olarak gerçekleşti; yani bu, gerçekleşme olasılığı epeyi düşük yüzdelikli bir hikayeydi. Tekno-liberallerin şimdiki güç abartmalarının politik zayıflığı da buradan geliyor zaten, teknoloji çok kırılgan ve onlar bunu algılayamıyorlar.

Peki, bunun olgusal göstergeleri nelerdir?:

Bir: Kesinlikle borsa / sanal sektör değildir. Bu 2 durum, birbiriyle karıştırılmasın.

İki: Emlak sektöründeki şişirmenin benzeri, tekno-liberal sektörlerde de var ama biraz daha farklı ve biraz daha az olarak.

Üç: Tüm kapitalizmin, son 10 yıllık ‘trend’i olan sıfır emeklilik ve sıfır emekçi hakları eğilimi ve fiili asimptotlaması, tekno-liberallerin en belirgin göstergelerinden biri ama tuhaf bir biçimde onlar bunun doğrudan peşinde değil, çünkü buna dikkat etmiyorlar bile ve böylelikle de diğer kapitalist hempalarıyla aynı yola girmiş oluyorlar, yani Google’ın resmi kıyafetsiz çalışan oyunu, yine emekliliksizlik ile sonuçlanacak.

Dört: 3.-4. Dünya’nın kapitalistleştirilmesi veya Çin / Uzakdoğu Asya nezdindeki ayda 25 dolar maaşla yüksek teknolojili ürünler üretimi, tam da Üç’ün durumunu besler. Tekno-liberallerin faşizmi, ürünün maliyetini onda birden aşagı çekerken, fiyatını hiç aşağı çekmemeleridir, hatta arttırmalarıdır.

Beş: Ve böylelikle de 100 dolara mal olan Apple ürünleri, 1.000-2.000 dolara satılır olmakta. (Kimse patent maliyetini belirtmesin, Apple gibi şirketler, bin dolara mal ettiği ve bunun mühendisine ekstra hiçbirşey vermediği bir ürünü, bir milyon veya bir milyar dolara ciroluyor.)

Altı: En önemli ve son sorun: Azalan döndüler kuralının en üst limitlerini geçilip, 1 trilyon dolarlık gelirin, 100 trilyon dolardan çok zarar yaratma durumu oluştu. Örneğin çevre kirliliği ve sağlıksız emekçilerin durumu, 100 trilyon dolara bile artık düzeltilemez oldu ve Dünya gezegeni, artık geri döndürülemez olarak tükenmekte (2010’dan beridir).

Gelelim işin politikasına:

Nasıl ki muhafazakar demokrat ve muhafazakar liberal olmazsa ama öyle imiş gibi davranılıyorsa, tekno-liberal de olmaz, teknolojik açıdan ne kadar liberal-üstü olursan, politik açıdan o denli muhafazakar-gerisi olursun çünkü, oldun da... Artı, bunun da tepkisi (action-reactin) aşağı yukarı antitezine eşit olmakta.

İşte bu nedenle, 1990 sonrasından 20 yıl sonra 2010 civarında, AB’de eski komünist ve yeni faşist partiler eşit ve % 20’şer oy alır oldu.

Bunun panzehiri veya çözümü var mıdır?

Tek çözüm, yangının kendini tüketmesidir ve 2007 krizi bunun dolaylı bir göstergesi oldu.

Antitez-devrim en erken 2035 gibi olabilir. % 99 o zamana kadar lümpen slavktivizme ve yenilmeye sıkışmış durumda.

Tabii ki bunun çözümü, zamanındaki makina kırıcı dede-delerinin yaptığnıı yapıp, teknolojiyi yok etmek değil. Zaten bir şey icat edilince, er geç kalıcılaşır. Zaten teknoloji, global nüfusun sadece ve sadece % 20’si için madden ve manen cazip.

Ara nağmeler: Tekno-liberaller yeni orta çağı yaratmış değil. Tekno-liberallerin ancak üçüncü-onyıl momenti bu denli faşistleşti. Artı, tarihin genel çöküş eğilimlerini tekno-liberaller yaratmadı veya etkilemedi, tam tersine, ironik bir biçimde tarih, bağımsız bir gidişatı varmış gibi davranmakta: Yani tarih artık, kendi-örgütlenen ve alt-kritik eşiğin üzerinde bir negatif entropiye sahip.

Gelelim çatallanan yola:

Ekonomi bilimi ve tarihi, bugüne kadar lüks-malların ekonomi-politiğini yazamadı henüz. Eh, tekno-liberal ürünlerin hemen hepsi lüks alanda.

Artı, kitlenin lüks mal için (cep telefonu için) aç kalmayı seçmesi de bir acaip durum ve bundan tekno-liberaleri doğrudan sorumlu tumak anlamsız: Kitlenin kendi üzerinde bu denli tarihsel-politik sorumluluğu var tarihsel olarak artık.

Yani:

Bir felakete vardık. Gören yok. Çözüm yok.

‘Ad absurdum’ soru şu:

Yangında ilk kurtarılacak ne var?

İnanın, bilmiyorum.

Galiba yok.

Tecavüz de, İngiliz hesabına göre, pek zevki çıkarılacak gibi değil.

Evet, eksodus var ama çook sonra...


Hiç yorum yok: