2010’ların akımıdır.
1930’ların Krupp Faşizmi’nin bir versiyonudur, yani epeyi yakında kendi Hitler’ini üretebilir ama bu kişi,
ne baba Bush, ne de oğul Bush olacaktır, o kişi Putin’i epeyi sollayacaktır,
yani Rusya’dan da çıkabilir.
Nasıl böyle olmuştur?
1980’lerin neo-globalist neo-liberalizmi, teknolojinin bu yolda (nicelik
değil de, nitelik olarak) ilerleyeceğini öngöremedi ve hatta bunu istemedi.
Çünkü, bilgisayar-internet sektörü, 1980’den önce de vardı ve Apple-Jobs
hikayesinden açıkça izlediğimiz üzere, bu hikayenin gerçeksenmesi ve
somutsanması, oldukça raslantısal olarak gerçekleşti; yani bu, gerçekleşme
olasılığı epeyi düşük yüzdelikli bir hikayeydi. Tekno-liberallerin şimdiki güç
abartmalarının politik zayıflığı da buradan geliyor zaten, teknoloji çok
kırılgan ve onlar bunu algılayamıyorlar.
Peki, bunun olgusal göstergeleri nelerdir?:
Bir: Kesinlikle borsa / sanal sektör
değildir. Bu 2 durum, birbiriyle karıştırılmasın.
İki: Emlak sektöründeki şişirmenin
benzeri, tekno-liberal sektörlerde de var ama biraz daha farklı ve biraz daha
az olarak.
Üç: Tüm kapitalizmin, son 10 yıllık
‘trend’i olan sıfır emeklilik ve sıfır
emekçi hakları eğilimi ve fiili asimptotlaması, tekno-liberallerin en belirgin
göstergelerinden biri ama tuhaf bir biçimde onlar bunun doğrudan peşinde değil,
çünkü buna dikkat etmiyorlar bile ve böylelikle de diğer kapitalist
hempalarıyla aynı yola girmiş oluyorlar, yani Google’ın resmi kıyafetsiz çalışan oyunu, yine emekliliksizlik ile sonuçlanacak.
Dört: 3.-4. Dünya’nın
kapitalistleştirilmesi veya Çin / Uzakdoğu Asya nezdindeki ayda 25 dolar maaşla
yüksek teknolojili ürünler üretimi, tam da Üç’ün durumunu besler.
Tekno-liberallerin faşizmi, ürünün maliyetini onda birden aşagı çekerken, fiyatını
hiç aşağı çekmemeleridir, hatta arttırmalarıdır.
Beş: Ve böylelikle de 100 dolara mal
olan Apple ürünleri, 1.000-2.000 dolara satılır olmakta. (Kimse patent
maliyetini belirtmesin, Apple gibi şirketler, bin dolara mal ettiği ve bunun
mühendisine ekstra hiçbirşey vermediği bir ürünü, bir milyon veya bir milyar
dolara ciroluyor.)
Altı: En önemli ve son sorun: Azalan döndüler kuralının en üst
limitlerini geçilip, 1 trilyon dolarlık gelirin, 100 trilyon dolardan çok zarar
yaratma durumu oluştu. Örneğin çevre kirliliği ve sağlıksız emekçilerin durumu,
100 trilyon dolara bile artık düzeltilemez oldu ve Dünya gezegeni, artık geri
döndürülemez olarak tükenmekte (2010’dan beridir).
Gelelim işin politikasına:
Nasıl ki muhafazakar demokrat ve
muhafazakar liberal olmazsa ama öyle
imiş gibi davranılıyorsa, tekno-liberal de olmaz, teknolojik açıdan ne kadar
liberal-üstü olursan, politik açıdan o denli muhafazakar-gerisi olursun çünkü,
oldun da... Artı, bunun da tepkisi (action-reactin) aşağı yukarı antitezine eşit
olmakta.
İşte bu nedenle, 1990 sonrasından 20 yıl sonra 2010 civarında, AB’de eski komünist ve yeni faşist partiler eşit ve % 20’şer oy alır oldu.
Bunun panzehiri veya çözümü var mıdır?
Tek çözüm, yangının kendini
tüketmesidir ve 2007 krizi bunun dolaylı bir göstergesi oldu.
Antitez-devrim en erken 2035 gibi olabilir. % 99 o zamana kadar lümpen slavktivizme ve yenilmeye sıkışmış
durumda.
Tabii ki bunun çözümü, zamanındaki makina kırıcı dede-delerinin yaptığnıı
yapıp, teknolojiyi yok etmek değil. Zaten bir şey icat edilince, er geç
kalıcılaşır. Zaten teknoloji, global nüfusun sadece ve sadece % 20’si için
madden ve manen cazip.
Ara nağmeler: Tekno-liberaller yeni orta çağı yaratmış değil.
Tekno-liberallerin ancak üçüncü-onyıl momenti bu denli faşistleşti. Artı,
tarihin genel çöküş eğilimlerini tekno-liberaller yaratmadı veya etkilemedi,
tam tersine, ironik bir biçimde tarih,
bağımsız bir gidişatı varmış gibi davranmakta: Yani tarih artık,
kendi-örgütlenen ve alt-kritik eşiğin üzerinde bir negatif entropiye sahip.
Gelelim çatallanan yola:
Ekonomi bilimi ve tarihi, bugüne kadar lüks-malların ekonomi-politiğini
yazamadı henüz. Eh, tekno-liberal ürünlerin hemen hepsi lüks alanda.
Artı, kitlenin lüks mal için (cep telefonu için) aç kalmayı seçmesi de bir
acaip durum ve bundan tekno-liberaleri doğrudan sorumlu tumak anlamsız:
Kitlenin kendi üzerinde bu denli tarihsel-politik sorumluluğu var tarihsel
olarak artık.
Yani:
Bir felakete vardık. Gören yok. Çözüm yok.
‘Ad absurdum’ soru şu:
Yangında ilk kurtarılacak ne var?
İnanın, bilmiyorum.
Galiba yok.
Tecavüz de, İngiliz hesabına göre, pek zevki çıkarılacak gibi değil.
Evet, eksodus var ama çook sonra...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder