Bu tür olaylar hep yaşanageldi ama günümüzdeki dalga, tarihte ilk kez anında kayda geçen sivil kargaşa dizisi
olmakta...
Yamyamlık elde var bir...
Sivil talan dalgası elde var iki...
“Ekonomik darboğazda bulunan Yunanistan'da, gelirleri azalan vatandaşlar,
geçimlerini sağlayabilmek için çeşitli iş yollarına başvururken, ülkenin birçok
yerinde daha önce görülmeyen ilginç hırsızlık vakaları da yaşanıyor. Hırsızlar
son dönemde ünlü yazar ve şairlerin heykellerine merak salarken, Gümülcine'de
yakın zamanda bir ineğin arka ayaklarının çalınması duyanların kanını dondurdu.
...
Batı Trakya'da ise, Gümülcine kentinde de yaşlı bir kadının bahçesinde
baktığı inek aç hırsızların saldırısına uğramıştı. Bahçeye, gece saatlerinde
girdiği tahmin edilen hırsızlar, ineği öldürmeden kestikleri arka bacaklarından
birini alarak kaçmışlardı.”
Önemli bir ikili-durum var: Bir pasta peşinde koşanlar var, bir de ekmek
peşinde koşanlar...
Müzeci ve seyyar kitapçı olduğum ve kültür metaları da, en azından son
yıllarda hırsızlık malların rağbette olduğu bir pazar oluşturduğu için,
alt(N)-lümpen proleteryanın hırsızlık tercihleri sıralaması, çok yakından
gözlediğim bir olgu.
Bu Yunanistan olgusunu tamamlayan bir olgu daha var:
Bir numaralar yüz numara düzeyine inmekte ve çok az bazı yüz numaralar da
(çoğunluk geçici olmak üzere ki bu dolar milyarderi sıralamasının değişmesini
akla getiriyor, yani her zaman bir numara olmuş yüz numaralar var ama aynı
kişiler değiller) bir numara olmakta.
Örneğin, Türkiye’nin en büyük galericisi, her pazar Dolapdere bit pazarında
sokak ve öğrenci resmi kovalıyor. Ve tersi de: Bu ülkede hiç kimse hiçbirşey
bilmediği için, bir hurda kağıtçı elli bin dolarlık resmi çöpten bulup ederine
satabiliyor. Ha, ikincisi 25 yılda 1 oluyor ama oldu bile çoktan...
Bu ‘ayakların baş, başların ayak olması’, yani sınıfların yer değiştirmesi konusu, marksist tarihçilerin, hatta
geleneksel toplumbilimcilerin hiç dikkat etmediği ve üzerinde çalışmaya
tenezzül etmediği bir olgu.
Gerçek şu:
1960’lardan beridir dünya alt üst olmakta. Çin 40 yılda 50 yıllık yolu kat
etti ve aştı bile... İngiltere ise tam tersine 350 yıllık yolu tersine kat etti
ve eski 1 numara iken, şimdiki 10 numaradan 100 numara olmaya doğru tam gaz
ilerlemekte... Her 2 toplumun yapıları da darma duman olmakta...
Walter Benjamin ve Johan Huizinga bize şunu öğretti: Gündelik yaşamın
kültürolojisi, devrimleri ve karşı-devrimleri çok rahat açıklayabilir. Yeni bir
orta çağa giren tarih de bu türden olguları çok sık yaşamaya başladığı için,
şeytan ayrıntıda, devrm gündelk yaşamın rezilliklerinde saklıdır.
Evet, sözü oraya bağlıyoruz: (Ekonomik çöküşten sonraki son 2-3 yıllık)
Yunanistan olguları dizisi, bize günümüz devrimlerinin ve karşı-devrimlerinin
ipuçlarını anı anına, sıcağı sıcağına sunuyor. Ayrıca, tarihte daha önce de
rönesansın ve engizisyonun birarada yaşanmışlığını ve 1968’lilerin araba sahibi
olmak uğruna, emekliliklerini yitirişini hiç mi hiç unutmuyoruz.
Masum insanlar için, bir öğütle sözümüzü bağlayalım: Ya talan edilecek
malın olmayacak, ya da onu çok iyi saklayacak ve kumda yürüyüp iz
bırakmayacaksın, yani insanlar senin ne sahibi olduğunu bilmeyecekler.
Yoksa, gitti kelle... Ya talan katliamı, ya yamyamlık...
Elde var üç de, neo-ekonomik parametreler ki onlar katman katman yayılmakta
ve geleceği oluşturmakta...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder