Perşembe, Mart 07, 2013

Skyfall





Girizgah:

MB’da ve RB’da bu filmle ilgili belki 50 metne rasladım (, çünkü vizyon filmiydi), çoğunun içlerine girdim. Filmi seyrettikten sonra gördüm ki bir filmi seyretmeden o film hakkında yazma geleneği, yalnızca köşe ve/ya SİYAD yazarlarıyla sınırlı değilmiş. Bir de film seyretmeyi bilen yokmuş.


Gelelim filme:

Hayır, Javier Bardem iyi falan oynamıyor. Gerçekten iyi oynadığı tek sahne, dijital efektli idi ve muhteşemdi (giderek diğer bazı planların da dijital müdahale gördüğüne ikna olmaya başladım). Eşcinsellik planı, devamı getirlemediği için parodi düzeyinde kalmış ve ‘Death Note’taki ‘L’in tuhaf bir parodisi idi yalnızca.

Filmin ana problematiği, tahmin ettiğim gibi, 2 ajanın birbirine girmesi ya da 2 şefin çatışması, zaten her zaman sözkonusu idi. Ancak buradaki kurmaca-gerçek tartışmaları oldukça zayıf kalmış. İyi bir ironi, sıkı politik fıkralar üretebilirdi 2 Bond arasında ve 2 M arasında.

Benim filmde yoğunlaştığım nokta ise, klasik silahlara ve yöntemlere geri dönüş teması: Bu, ölen ve yeni doğan birer kültürün içiçeliği durumundaki yeranımız için ilginç bir kayıt,

Bu, Einstein’ın 3. Dünya Savaşı’nın taşla yapılacağı öngörüsünden farklı bir şey. Yüksek teknolojinin kırılganlığı, artık herhangi bir stratejistin kriz anında müdahaleyi kabul edemeyeceği denli yüksekleştiği için, o koşullarda baki kalan dededen kalma silahlar hala en güvenilir olanlar imiş, bu ortaya çıktı.

Tabii, bunu da abartmamak gerek. Sonuçta finalde o helikopter orahı napalmlasaydı, Bond biraz zor tüyerdi oradan.

Filmin neden 23 tanesi içinde en yüksek hasılat yaptığını anlıyorum, vatan millet Sakarya falan teması...

‘Skyfall’un en büyük boşluğu, politik bilinç düzeyi düşüklüğü. Oysa rakip olarak, vatandaşı John le Carre / Smiley romanları ve filmleri var.

Dipnot: Bence Bond’un ‘What If’ dizisi de yapılmalı.

Hiç yorum yok: