Girizgah:
MB’da ve RB’da bu filmle ilgili belki 50 metne rasladım (, çünkü vizyon
filmiydi), çoğunun içlerine girdim. Filmi seyrettikten sonra gördüm ki bir
filmi seyretmeden o film hakkında yazma geleneği, yalnızca köşe ve/ya SİYAD
yazarlarıyla sınırlı değilmiş. Bir de film seyretmeyi bilen yokmuş.
Gelelim filme:
Hayır, Javier Bardem iyi falan oynamıyor. Gerçekten iyi oynadığı tek sahne,
dijital efektli idi ve muhteşemdi (giderek diğer bazı planların da dijital
müdahale gördüğüne ikna olmaya başladım). Eşcinsellik planı, devamı getirlemediği
için parodi düzeyinde kalmış ve ‘Death Note’taki ‘L’in tuhaf bir parodisi idi
yalnızca.
Filmin ana problematiği, tahmin ettiğim gibi, 2 ajanın birbirine girmesi ya
da 2 şefin çatışması, zaten her zaman sözkonusu idi. Ancak buradaki
kurmaca-gerçek tartışmaları oldukça zayıf kalmış. İyi bir ironi, sıkı politik
fıkralar üretebilirdi 2 Bond arasında ve 2 M arasında.
Benim filmde yoğunlaştığım nokta ise, klasik silahlara ve yöntemlere geri
dönüş teması: Bu, ölen ve yeni doğan birer kültürün içiçeliği durumundaki
yeranımız için ilginç bir kayıt,
Bu, Einstein’ın 3. Dünya Savaşı’nın taşla yapılacağı öngörüsünden farklı
bir şey. Yüksek teknolojinin kırılganlığı, artık herhangi bir stratejistin kriz
anında müdahaleyi kabul edemeyeceği denli yüksekleştiği için, o koşullarda baki
kalan dededen kalma silahlar hala en güvenilir olanlar imiş, bu ortaya çıktı.
Tabii, bunu da abartmamak gerek. Sonuçta finalde o helikopter orahı
napalmlasaydı, Bond biraz zor tüyerdi oradan.
Filmin neden 23 tanesi içinde en yüksek hasılat yaptığını anlıyorum, vatan
millet Sakarya falan teması...
‘Skyfall’un en büyük boşluğu, politik bilinç düzeyi düşüklüğü. Oysa rakip
olarak, vatandaşı John le Carre / Smiley romanları ve filmleri var.
Dipnot: Bence Bond’un ‘What If’ dizisi de yapılmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder