Bu tezgah Kasımpaşa’da kurulur. 7 senedir o semtte oturuyorum, hava
uygunsa, her gün kurulur.
Tezgahları ihtiyarlar açar. Çoğu herhangi bir sosyal güvencesi olmayan 60
yaş üstü insanlardır. Yani, tezgah açmazlarsa, aç kalırlar.
Bunların bir bölümü, gece çöpe de çıkar. Çöpe çıkmak, çöp konteynırlarını
karıştırmaktır, ‘ne çıkarsa bahtına’ hesabı...
Bir bölümü ise, çöpe çıkanlardan mal alır, yani işi bir kademe daha
ilerletmiştir.
Bu tezgahlarda herşey satılır: Daha çok ev eşyası satılır.
Çul çaput, çanak çömlek ve incik boncuk malzemeleri, en çok alıcı ve satıcı
bulur.
Olağan semt pazarında yeri olanların bir bölümü, bu tezgahlardan mal alır,
kendi tezgahında satar.
Bu tezgahlardan İstanbul’un onlarca yerinde kurulur. Bir ara Topkapı mekan
tutulmuştu, ondan sonra da Esenler’de bir kavşağın yağmur almayan altı.
Demek ki bu tezgahlardan binlerce kişi ekmek yiyor. Kişi başına asgari
ücretten hesaplayın ekonomik büyüklüğü.
Belediye gelir, arada arıza çıkarır. Devlet devletliğini kanıtlar yani.
Ondan sonra, herşey aynen devam.
Eskiden 3 tekerli arabalı mahalle hurdacıları ve bunların depoları vardı.
Sonra bir adet icat oldu, onları kapattılar ama asıl hurda-hurdacıları kapatmadılar.
Dolayısıyla, işin döngüsünün yönü değişti yalnızca. Bu işin doğrudan tek
sonucu, kağıt hurda işinin ölmesi ve böylelikle de, % 100’lük kağıt hurda geri
dönüşümünün sıfıra limitlenmesi oldu.
Ekonomi dersinin giriş bölümünde öğretilir: Malların son yeri çöplük veya
imha bölgeleridir. İşte bit pazarcıkları, buradaki pratikte sıfır ekonomik
değerli metaların ayıklanarak, onlara yeniden ekonomik değer kazandırılması
işlevini görür.
Tek bir kanıt verelim: İstanbul’da hurda metal geri dönüşüm oranı, yıllardır
% 100’dür ve bu dünya rekorudur (bakınız Kriton Curi’nin araştırmaları.
Neo-liberalizmin ‘kullan, bozulmasa bile at, yenisini al’ mantıksızlığının
panzehiri, bu bit pazarcıklarında yatar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder