Pazartesi, Nisan 01, 2013

Kadın Kadın Kadın: Arendt Trotta Sukowa



Önbilgi: Filmin fragmanı izlendi. Kitap daha önceden okunmuştu.


Bir kadın yönetmen, bir kadın ideologu anlatıyor: Margarethe von Trotta ve Hannah Arendt. Oynayan da bir kadın: Barbara Sukowa.



Bu dizi, bir kez daha gerçek olmuştu: Margarethe von Trotta, Rosa Luxemburg ve Barbara Sukowa.





İşte bu nedenle biz, kadın sinemasının yokluğunu savunurken ve bu bir tek örneğin yetmediğini savunurken haklıydık. (Sinema ve Kuram, Neden Bir Kadın Sineması Yok?) 20 yıl geçti, hala öyle.

İşte bu nedenle biz, Türkiye’de kadının yokluğunu savunurken ve Tezer Özlü’nün varlığını savunurken, bu yine yetmiyordu. 20 yıl geçti, hala öyle.

Gelelim kitaba ve filme:

Kitap epeyi senkoplu:

Ne yazık ki çeviri sorunları var: Kitabın adı şu aslında: Şeytani Kötülüğün Banalitesi (Bayağılığı). Ne banalite, ne de bayağılık, asla ve kata sıradanlık değildir. Sıradanlık diye çevirmişler.

Sefarad-Eşkenaz tez-antitezliğinde Arendt, mensubu olduğu Eşkenazlar’ın ırkçılığını yapacak bir çizgiye kadar sürüklenmiş kitapta.

İşte o nedenle senkoplarının tüm dalgalanmaları gerekli. Çünkü tarihte rasgele sürüklenebilirsin, çünkü tarihte yolunu yitirebilirsin. Çünkü tarihte biyografin demonte olabilir.

Hangisinin hangisi olduğuna, Arendt için henüz ve hala karar verebilmiş değilim. Ancak eğer bir anaşiste özgür olduğu için hata yapma hakkı tanımayacaksam, tüm normalleri önce atom bombalarım, sonra onlarla tartışmam bile.

Arendt, yanlış anlaşılma ve hatta yanlış tarafta olma pahasına şunu imliyor: Naziler’in Yahudi katliamında, Yahudiler de bizzat ve doğrudan rol aldılar.

Bir Nazi katliamcısını kaçırılıp İsrail mahkemelerinde yargılanmasının izleği bu film.

Aynı tarihlerde İsrail, yeterince inasnlık suçu işlemişti bile zaten ama bu ne kitapta, ne de filmde sorgulanmıyor.

‘Henüz’ diyelim. Yayınlanmamış nice sayfa var daha.

Ancak Levi, ‘Şimdi Değilse, Ne Zaman?’ romanında sorgulamanın epeyi yakınına sokulur, tüm aforoz risklerini göze alarak. Ve onun da sonu intihardır.

Bakınız 2 atom bombası, daha büyük insanlık suçuydu ve bazı Japon aydınları, Japonya’nın artık o 2 atom bombasının mazlumu değil de, yeni bir zalim olduğunu 2000’de imlemişti bile.

Yani, birileri doğruları söyler ama erken öten tavuğun boynu koparılmış olabilir pekala.

Tam doğru veya tam yanlış savlı film bulmak kolaydır ama ikisinin arasında bilinçlice kaotik salınımlar yapan film bulmak zordur.

Hem kitap, hem de film, bunu yapıyor: Kaotik kalıyor ama Ursula K. Le Guin’in ikirciklisi oluyor değil.

Yani, bu kadınlar, ilk kadınlar olarak, hata yapsalar da, elimize yeter miktarda kadın izleği bıraktı. Ha, o izlek şimdi işlevsiz olabilir ama o zaman işlevliydi. Ha, o izlek belki yalnızca tek bir kişi için işledi ama o da bir şeydir.

Filme gelince:

Ah Sukowa, ah. Yalnızca senin için bile, bu film izlenir. Yaşlanıp da, çirkin olmayan tek kadın oyuncu sensin. Hakir kulunuzca öyle yani.

Dipnot: ‘Kadının kadına ettiği’ kıssası, Arendt ile Goldman  sürtüşmesinin öyküsünde de anlaşılasıdır.

Hiç yorum yok: