Önbilgi: Filmin fragmanı izlendi. Kitap daha önceden okunmuştu.
Bir kadın yönetmen, bir kadın ideologu anlatıyor: Margarethe von Trotta ve
Hannah Arendt. Oynayan da bir kadın: Barbara Sukowa.
Bu dizi, bir kez daha gerçek olmuştu: Margarethe von Trotta, Rosa Luxemburg
ve Barbara Sukowa.
İşte bu nedenle biz, kadın sinemasının yokluğunu savunurken ve bu bir tek
örneğin yetmediğini savunurken haklıydık. (Sinema ve Kuram, Neden Bir Kadın
Sineması Yok?) 20 yıl geçti, hala öyle.
İşte bu nedenle biz, Türkiye’de kadının yokluğunu savunurken ve Tezer
Özlü’nün varlığını savunurken, bu yine yetmiyordu. 20 yıl geçti, hala öyle.
Gelelim kitaba ve filme:
Kitap epeyi senkoplu:
Ne yazık ki çeviri sorunları var: Kitabın adı şu aslında: Şeytani Kötülüğün
Banalitesi (Bayağılığı). Ne banalite, ne de bayağılık, asla ve kata sıradanlık
değildir. Sıradanlık diye çevirmişler.
Sefarad-Eşkenaz tez-antitezliğinde Arendt, mensubu olduğu Eşkenazlar’ın
ırkçılığını yapacak bir çizgiye kadar sürüklenmiş kitapta.
İşte o nedenle senkoplarının tüm dalgalanmaları gerekli. Çünkü tarihte rasgele
sürüklenebilirsin, çünkü tarihte yolunu yitirebilirsin. Çünkü tarihte
biyografin demonte olabilir.
Hangisinin hangisi olduğuna, Arendt için henüz ve hala karar verebilmiş
değilim. Ancak eğer bir anaşiste özgür
olduğu için hata yapma hakkı tanımayacaksam, tüm normalleri önce atom
bombalarım, sonra onlarla tartışmam bile.
Arendt, yanlış anlaşılma ve hatta yanlış tarafta olma pahasına şunu
imliyor: Naziler’in Yahudi katliamında, Yahudiler de bizzat ve doğrudan rol
aldılar.
Bir Nazi katliamcısını kaçırılıp İsrail mahkemelerinde yargılanmasının
izleği bu film.
Aynı tarihlerde İsrail, yeterince inasnlık suçu işlemişti bile zaten ama bu
ne kitapta, ne de filmde sorgulanmıyor.
‘Henüz’ diyelim. Yayınlanmamış nice sayfa var daha.
Ancak Levi, ‘Şimdi Değilse, Ne Zaman?’ romanında sorgulamanın epeyi
yakınına sokulur, tüm aforoz risklerini göze alarak. Ve onun da sonu
intihardır.
Bakınız 2 atom bombası, daha büyük insanlık suçuydu ve bazı Japon
aydınları, Japonya’nın artık o 2 atom bombasının mazlumu değil de, yeni bir
zalim olduğunu 2000’de imlemişti bile.
Yani, birileri doğruları söyler ama erken öten tavuğun boynu koparılmış
olabilir pekala.
Tam doğru veya tam yanlış savlı film bulmak kolaydır ama ikisinin arasında bilinçlice
kaotik salınımlar yapan film bulmak zordur.
Hem kitap, hem de film, bunu yapıyor: Kaotik kalıyor ama Ursula K. Le
Guin’in ikirciklisi oluyor değil.
Yani, bu kadınlar, ilk kadınlar olarak, hata yapsalar da, elimize yeter
miktarda kadın izleği bıraktı. Ha, o izlek şimdi işlevsiz olabilir ama o zaman
işlevliydi. Ha, o izlek belki yalnızca tek bir kişi için işledi ama o da bir
şeydir.
Filme gelince:
Ah Sukowa, ah. Yalnızca senin için bile, bu film izlenir. Yaşlanıp da, çirkin olmayan tek kadın oyuncu sensin.
Hakir kulunuzca öyle yani.
Dipnot: ‘Kadının kadına ettiği’ kıssası, Arendt ile Goldman sürtüşmesinin öyküsünde de anlaşılasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder