Salı, Nisan 23, 2013

Banu Güven Güzellemesi


Kendisinin varlığının farkına, Radikal Blog editörü Eda Utku’nun bir metni sayesinde vardım.


Bu aksis üzerinden, gazeteciliğin Türkiye’deki geçmişteki, günümüzdeki ve yakın gelecekteki konumu üzerine bir çeşitleme açımlayacağım.

Öncelikle, kontrol parametresi olarak, elimizde Çetin Altan ve Cüneyt Arcayürek gibi, neredeyse 70 yıldır gazetecilik yapan örnekler mevcut. Yani, tüm fırtınalar genç fidanları deviremiyebiliyor ve tersine o fidanlar ulu çınarlar olabiliyor. (Şerh: Güven’in hemcinsi olarak Müşerref Hekimoğlu olmasını, düşmanım bile olsa, dilemem.)

Gerisi bildik hikaye:

Türkiye’de gazetecilik, Osmanlı’dan beridir sermaye sahiplerinin elinde. Gazete sahipleri, gazetelerini iktidardan maddi veya manevi nemalanmak için kullanagelmişler.

Yani bir gazeteci aday adayı, böyle bir gelenek denizine girdiğinin başından bilincinde olmak zorunda.

Son 30 yıllık libelarizmler dalgalarında, gazetecilik açısından genel panorama şu: TÜSİAD-MÜSİAD karşıtlığı gibi, gazete-sermaye sahipleri de karşıtlıklar taşıdığından dolayı, bir gazeteci özel koşullar dışında, bir gazeteden atıldığında, diğer bir gazetede yer bulabiliyor.

Buna ek olarak, son 15 yıldır internet var.

Güven ikinci şıkkı kullanmış. Kendisi değil de, bir arkadaşı (herhalde önlem diye düşündü), ona bir site hazırlamış.

Asıl konu bundan sonra başlıyor:

Ursula K. Le Guin’in dediğince:

“Tamam, konuşma özgürlüğü kazandınız. Peki, ne söyleyeceksiniz?”

Sonuçta, (kovulduktan sonra) Emin Çölaşan’ı da gördük, (epeyi kovulmuş toplayan) t24’ü de...

Gelelim Güven’in sitesine:


Sitenin 23.04.13 tarihli açılış sayfası, birçok güncel siyaset haberi içeriyor. Demek ki bunlar hayati önemde. Ancak bilim haberi yok.

Editör Utku’nun direktifiyle, Aralık 2012’de Mars’t yaşam bulunabilirliği ile ilgili 3 metin yazmıştım.

İlginç 2 sonuç almıştım:

Br: Editör tatmin olmamıştı. (Sorusuna kısa ve açıkseçik bir yanıt istiyordu ama öyle bir yanıt yoktu ve kendisi de üniversite mezunu düzeyinde bilim genel kültürüne sahip değildi.)

İki: Okur ilgilenmemişti.

Şimdi, Mars’taki yaşam, Türkiye’de öldürülen herhangi birinden daha önemli bir haberdir ve bilgidir.

Kendi küçük yaşamlarımıza, kendi küçük bakış açımızla eğilirsek, kocamaan bir beyhude-kendi biyografimizi görürüz, 30 yıllık libelarizm çıkışı perspektifi göremeyiz.

Gazetecinin bir çıkış yolu göstermek misyonu var mı sorunu bir yana, gazetecinin geniş açılı bakış getirme misyonu olsa gerek düşünüyorum.

Yoksa, kılavuzu karga olanın durumuna benzeriz.

Güven’in nezdinde, bugünün tüm bağımsız geçinen gazetecilerini yargılıyorum. Onun şahsına yönelik bir şeyim yok. Zaten ilk kez bu metin nedeniyle kendisiyle ilgilendim.

Kitaplar için, ‘best-seller’ / ‘worst-seller’ durumu burada da geçerli:

10.000 okunmak ama 1 günde mi, 1.000 günde mi?

(Yaşar Kemal’in ‘İnce Memmet’i 50 yılda 1 milyon sattı, Ahmet Altan’ın bir romanı 1 yılda.)

10.000 okunmak ama siyasi cinayetlerle mi, Mars’ta yaşam ile mi?

Hangisi yeğdir?

Kafka ne demiş?:

Bir seçim var mı? (Etik olan ile estetik olan arasında.)

Hiç yorum yok: