Önnot: Bu metni bana yazdıran Y. Ozan’a teşekkürler:
Son zamanlarda, kavram muğlaklaşması, aldı başını yürüdü.
Hem Dünya’da, hem de Türkiye’de.
İkisi biraz ayrı mecralarda yürüdü. Ancak Türkiye’deki, Dünya’daki,
özellikle de Avrupa’daki değişimlerden etkilendi. Türkiye’dekilerin uzun
süredir kıble belledikleri ABD’deki siyasal yapıdan fazla etkilenmemeleri
ilginç bir politik moment.
Gelelim bakış açılarına:
Dünya’da sol-sağ, Fransa Devrimi’nde kralcılık ve kral karşıtlığı ekseninde
yürüdü en başta.
Sonra İngiltere’de günümüz koşullarına yakın gelişmeler oldu.
Liberal-muhafazakar ayrımı, her ikisi de elit sınıflarda olmak üzere
başladı. (Yani, liberaller ve muhazakarlar birbirinin karşıtıdır geleneksel
olarak.)
Sonra devreye Radikal Parti girdi. Sonra o devreden çıktı, İşçi Partisi
devreye girdi.
2 dünya savaşından sonra Soğuk Savaş geldi.
Sonra Doğu Bloku çöktü.
Tarihin ve marksizmin / komünizmin bittiği öne sürüldü. Aradan geçen 20
küsur yıl ve o partilerin hala % 20 oy alabilmesi, bunu savunanların
haksızlığını ortaya koydu. (Tarihin sonu savcısı, çevir kazı yanmasın yaptı.)
1990-2010 arasında görüldü ki tekkutupluluk iyi bir şey değil. 2 partili
parlamenter düzen de iyi bir şey değil. Zaten bunu ABD’den biliyorduk ama orayı
demokrasi açısından kimse ciddiye almıyor zaten.
Böylelikle, tüm seçenekler ‘off’ oldu.
Uç kapitalizmin faşizmi yarattığını Naziler’den ve Krupp’dan biliyorduk,
bir kere daha bilgiyi teyit etmiş olduk: AB’de uç milliyetçi oylar % 20
civarına geldi. Bunun temel nedeni, ucuz işgücü nedeniyle, Batı Avrupa’nın
ülkelerine göçmen doldurması.
Asıl hassas nokta şu:
% 45-45 sol-sağ dengesi ile % 20-20 faşist komünist dengesi bir kez daha
sınanıyor. İkincisi Almanya-SSCB 1940 ile sınanmıştı, birincisi 1980-2010
Fransa’sı ile sınanmış oldu: Fark noke. Bu
bir.
Biz de, dışarı da marksistler (özellikle de 1968’liler) feci savruldu. Ancak,
gözden kaçırılması gereken bir gerçek var: Bizde nasıl ki 1983 sonrası değil
de, 12 Eylül 1980 sabahı (ezanla birlikte) döndülerse, AB’de de Baader-Meinhof
gelmeden (onu ihbar etmeden) ve yenilmeden çok önce çark etmişlerdi. Bu iki.
Bu minval üzere, hristiyan-demokrat (Almanya) ve/ya liberal-sosyalist (Belçika)
gibi, ne deve ne kuş partiler icat edildi ve iktidar bile oldular (Almanya),
hem de onyıllarca. Bu üç.
Ondan sonracıma, ‘neo-con’ kisvesi altında, hem muhafazakar, hem liberal
geçinenler ortaya sürüldü (ABD). Yeni bir icat değildi ama öyle kakalandı
pazara. Bu dört.
En sonracıma, hep olduğu üzere, deniz bittiii... Bu beş.
Kaldı mı bi Taraf’lar açıkta...
Ondan sonra efenime söyleyeyim Fethullah’çım Taraf’ı destekledi (kanıt
arayanlar için: İstikbal reklamı), eski-yeni TKP’yi destekledi (bugünkü t24’de
Hoca’nın hempası var). Bu arada Taraf, 3 kere takla attı, yani taraf
değiştirdi.
Uysa da kondular, uymasa da: Zenginkondu hesabı...
Bu sırada çağ almış başını gidiyordu ama sayın seyirciler. Olur mu böyle
olur mu?: Proleterya kompradoru vurur mu?
Vurdu ama... (Büyükkentsel barbarlık, tam da uygarlıkların yıkılışı
momentinde.)
Bilgi toplumu çağının bilgileri, onun genelini taşıyacak tek bir
beyin-zihin olmaksızın kültüre şırıngalandı...
Veee...
Kültür patladı ve çöktü:
Bu durumda yaşanan, şu anki moment oldu:
Kültür birbirinden bağımsız ve çokça habersiz / ilgisiz parçalara bölündü
ve bu parçalar yaşamlarını birbirinden bağımsız olarak sürdürmeye başladı.
Örneğin, bugün internette milyonda bir kullanıcıya tekabül eden günde 2.000
tıklamalık aynı konu için 10’dan çok site var ve bunların izleyici toplulukları
adalar gibi (bu internet cemaati oluşumu değil, o ayrı bir tanım)...
2.000 kişi ile bugün bile devlet / ülke kurulabileceğini ve tarihte bundan
epeyi az çekirdek kadro ile kurulduğunu da anımsatalım.
Bu bilgi kümeleri, güçlerinin bilincinde değil henüz. (Tarih bilinçleri de
yok; haa, bir de ne yazık ki yeterince bireysel özgürlükleri yok.) Komik ama
hepsi de toplumcu, daha doğrusu topluma
köle (ondan başkasını tahayyül bile edemez) durumda.
Bu durumda politik ayrım, ikilem, karşıtlık, çelişme, çatışma; 2.
Sanayileşme’nin 9 öncü altkültürü arasında oluşuyor, üstelik 3-5 paradigma
ileride olarak:
Örneğin uzaycılar, ne sağcı ne solcu, ne muhazakar ne liberal (özellikle de
ne tekno-liberal) ama örneğin ölümsüzlükçülükle ilgilenmiyorlar ve o konuda
tümüyle bilgisizler, hatta karşılar bile. Örneğin, kozmolog öncü Hawking ve
yazılımcı öncü Gates, klonlanmaya karşılar örneğin... Ancak, Microsoft’çu Allen
uzay şirketi kurdu. Yani, her iki yönde de örnek var ama az.
Bu durumda, genelde olduğu üzere sentezciler, disiplinlerarasıcılar,
çokdisiplinlilikçiler geleceği kuracak. Neo-liberaller veya neo-komünistler
değil, neo-sağcılar veya neo-solcular değil, liberal-sol veya sol-liberal değil...
2. Cumhuriyet’i de onlar kurmaycak, ömürleri yetmez, zaten kuyruğu
titretiyorlar ve bu son yaptıkları yalnızca dişlerinin dökülmesidir.
Şunu anımsayalım:
1917’den önce Rusya’da 2 tane daha devrim provası vardı ve artı 1917
Bolşevik olarak başlatılmadı, onlar
sonradan araya kaynadı... Asıl önemlisi, 1917’den önce anarşistler vardı, dünyayı birbirine katan... (Yani,
bu öncü altkültürler kendi içlerinden çıkacak bir novum oluşuma bilinçsizce
zemin hazırlıyorlar şimdilik.)
Tarihi bilelim, geleceği de bilelim...
Tarihi bilelim, tarihi yapalım...
Devrim yapmayalım, devrim olalım...
Ya da ‘passive voice’...
Seçim sizin:
Kafka: Seçim var mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder