Pazartesi, Nisan 29, 2013

Sol Liberal mi, Liberal Sol mu?




Önnot: Bu metni bana yazdıran Y. Ozan’a teşekkürler:


Son zamanlarda kavram muğlaklaşması aldı başını yürüdü.

Hem Dünya’da, hem de Türkiye’de.

İkisi biraz ayrı mecralarda yürüdü. Ancak Türkiye’deki, Dünya’daki, özellikle de Avrupa’daki değişimlerden etkilendi. Türkiye’dekilerin uzun süredir kıble belledikleri ABD’deki siyasal yapıdan fazla etkilenmemesi ilginç bir moment.

Gelelim bakış açılarına:

Dünya’da sol-sağ, Fransa Devrimi’nde kralcılık ve kral karşıtlığı ekseninde yürüdü en başta.

Sonra İngiltere’de günümüz koşullarına yakın gelişmeler oldu.

Liberal-muhafazakar ayrımı, her ikisi de elit sınıflarda olmak üzere başladı. (Yani, liberaller ve muhazakarlar birbirinin karşıtıdır geleneksel olarak.)

Sonra devreye Radikal Parti girdi. Sonra o devreden çıktı, İşçi Partisi devreye girdi.

2 dünya savaşından sonra Soğuk Savaş geldi.

Sonra Doğu Bloku çöktü.

Tarihin ve marksizmin / komünizmin bittiği öne sürüldü. Aradan geçen 20 küsur yıl ve o partilerin hala % 20 oy alabilmesi, bunu savunanların haksızlığını ortaya koydu. (Tarihin sonu savcısı, çevir kazı yanmasın yaptı.)

1990-2010 arasında görüldü ki tekkutupluluk iyi bir şey değil. 2 partili parlamenter düzen de iyi bir şey değil. Zaten bunu ABD’den biliyorduk ama orayı demokrasi açısından kimse ciddiye almıyor zaten.

Böylelikle, tüm seçenekler ‘off’ oldu.

Uç kapitalizmin faşizmi yarattığını Naziler’den ve Krupp’dan biliyorduk, bir kere daha bilgiyi teyit etmiş olduk: AB’de uç milliyetçi oylar % 20 civarına geldi.

Asıl hassas nokta şu:

% 45-45 sol-sağ dengesi ile % 20-20 faşist komünist dengesi bir kez daha sınanıyor. İkincisi Almanya-SSCB 1940 ile sınanmıştı, birincisi 1980-2010 Fransa’sı ile sınanmış oldu: Fark noke. Bu bir.

Biz de, dışarı da marksistler (özellikle de 1968’liler) feci savruldu. Ancak, gözden kaçırılması gereken bir gerçek var: Bizde nasıl ki 1983 sonrası değil de, 12 Eylül 1980 sabahı (ezanla birlikte) döndülerse, AB’de de Baader-Meinhof gelmeden ve yenilmeden çok önce çark etmişlerdi. Bu iki.

Bu minval üzere, hristiyan-demokrat ve/ya liberal-sosyalist gibi, ne deve ne kuş partiler icat edildi ve iktidar bile oldular, hem de onyıllarca. Bu üç.

Ondan sonracıma, ‘neo-con’ kisvesi altında, hem muhafazakar, hem bliberal geçinenler ortaya sürüldü. Yeni bir icat değildi ama öyle kakalandı pazara. Bu dört.

En sonracıma, hep olduğu üzere, deniz bittiii... Bu beş.

Kaldı mı bi Taraf’lar açıkta...

Ondan sonra efenime söyleyeyim Fethullah’çım Taraf’ı destekledi (kanıt arayanlar için: İstikbal reklamı), eski-yeni TKP’yi destekledi (bugünkü t24’de Hoca’nın hempası var).

Uysa da kondular, uymasa da: Zenginkondu hesabı...

Bu sırada çağ almış başını gidiyordu ama sayın seyirciler. Olur mu böyle olur mu?: Proleterya kompradoru vurur mu?

Vurdu ama... (Büyükkentsel barbarlık, tam da uygarlıkların yıkılışı momentinde.)

Bilgi toplumu çağının bilgileri onu taşıyacak tek bir beyin-zihin olmaksızın kültüre şırıngalandı...

Veee...

Kültür patladı ve çöktü:

Bu durumda yaşanan, şu anki moment oldu:

Kültür birbirinden bağımsız ve çokça habersiz / ilgisiz parçalara bölündü ve bu parçalar yaşamlarını bağımsız olarak sürdürmeye başladı.

Örneğin, bugün internette milyonda bir kullanıcıya tekabül eden günde 2.000 tıklamalık (aynı konuda) 10’dan çok site var ve bunların izleyici toplulukları adalar gibi (bu internet cemaati oluşumu değil, o ayrı bir tanım)...

2.000 kişi ile bugün bile devlet / ülke kurulabileceğini ve tarihte bundan epeyi az çekirdek kadro ile kurulduğunu da anımsatalım.

Bu bilgi kümeleri güçlerinin bilincinde değil henüz. (Tarih bilinçleri de yok; haa, bir de ne yazık ki yeterince bireysel özgürlükleri yok.) Komik ama hepsi de toplumcu, daha doğrusu topluma köle (ondan başkasını tahayyül bile edemez) durumda).

Bu durumda politik ayrım, ikilem, karşıtlık, çelişme, çatışma; 2. Sanayileşme’nin 9 öncü altkültürü arasında oluşuyor, üstelik 5 paradigma ileride olarak:

Örneğin uzaycılar, ne sağcı ne solcu, ne muhazakar ne liberal (özellikle de ne tekno-liberal) ama örneğin ölümsüzlükçülükle ilgilenmiyorlar ve o konuda tümüyle bilgisizler, hatta karşılar bile. Kozmolog öncü Hawking ve yazılımcı öncü Gates, klonlanmaya karşılar örneğin...

Bu durumda, genelde olduğu üzere sentezciler, disiplinlerarasıcılar, çokdisiplinlilikçiler geleceği kuracak. Neo-liberaller veya neo-komünistler değil, neo-sağcılar veya neo-solcular değil...

Şunu anımsayalım:

1917’den önce Rusya’da 2 tane daha devrim provası vardı ve artı 1917 Bolşevik olarak başlatılmadı, onlar sonradan araya kaynadı... Asıl önemlisi, 1917’den önce anarşistler vardı, dünyayı birbirine katan... (Yani, bu öncü altkültürler kendi içlerinden çıkacak bir novum oluşuma bilinçsizce zemin hazırlıyorlar şimdilik.)

Tarihi bilelim, geleceği de bilelim...

Tarihi bilelim, tarihi yapalım...

Devrim yapmayalım, devrim olalım...

Ya da ‘passive voice’...

Seçim sizin:

Kafka: Seçim var mı?

Hiç yorum yok: