Manevi değerlere veya devletin manevi şahsiyetine hakaret gibi, ne tarafa
çekersen, o tarafa gelir tanımlarla hukuk ve yasa olamayacağını yıllardır
savunuyoruz.
Ancak, savunduğumuz başka bir şey daha var ki o da hakimlerin aklına ancak
gelmiş:
“Yargıç Yetiş, ‘İslam dinine mensup bir kişinin, İslam dinine yönelik bir
söz nedeniyle suçtan zarar gördüğünü ve davaya katılma hakkının bulunduğunun
kabulü halinde açıkça yargılama yapacak hakimin İslam dinine mensup olması
halinde davanın tarafı olacağı ve dolayısıyla yargılamaya bakamayacağı gibi bir
sonuç doğacaktır...’ dedi.”
Şimdi gidip bilirkişi diye, bugünkü Diyanet mensubu birine sorsan,
şakkadanak ‘dine hakaret’ diyecektir, çünkü konuya taraftır.
Haa, dine hakaret mi değil mi, nasıl karar verilir?:
Zamanında yazılıp uygulanmış olan ‘quod libetique’ türü, (ümmet
söylenenleri duyup, dinden imandan çıkmasın diye) kamuya kapalı gerçekten özgür
ve serbest bir tartışma olur. Bir.
Veya:
‘Orgenerali orgeneral yargılar’ ya da ‘tarafsızlık rütbesi ancak
uluslararası olabilir’ ilkesine benzer bir biçimde, konu uluslararası tahkime
götürülür; çünkü engizitör yargı, global bir sorun. İki.
Tabii burada hemen sorun çıkar:
Bizim Diyanet kalkıp Şafiler hakkında fetva veriyor ama Şafiler bunu kabul
edip uyguluyor mu?
Hayır.
Yani bu konu, totolojik bir konu.
Ya, tutup şakkadanak sorgusuz sualsiz katledeceksin, ya da şeriata değil,
hukuka bakacaksın.
Burada sorun, konunun çözülebilmesi değil, baştan çözülebilir biçimde ele
alınabilmesi...
Yoksa, Müslüman Ömer Hayyam’ı İslam Tarihi kitaplarına kıvançla koyup, onun
ettiği lafla, ondan milenyum sonrasında birini nasıl yargılayacaksın?
Olay, dönüp dolaşıp, hukuktaki ‘fahişelik serbest ama fahişe demek yasak’
totolojisine varıyor.
Tabii, bir de Hallac-ı Mansur ve Nesimi engizisyon günahları var
İslam’ın...
Seçim sizin Müslümanlar:
Ya hukuk, ya şeriat.
Ancak, ondan sonra hukuk filan istemeyin bir daha...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder