“Ankara'da Dikmen Vadisi'nde yıkım işi ihalesini alan şirket görevlileri
ile gecekondu sakinleri arasında çıkan kavgada, 1'i polis, 1'i basın mensubu
olmak üzere 7 kişi yaralandı.
...
Pompalı tüfek ve tabancanın kullanıldığı kavgada, Ankara Emniyet Müdürlüğü
Foto Film Şube Müdürlüğü'nde görevli Uğur Eroğlu ile CİHAN Haber Ajansı
Kameramanı Bilal Mikail Oflaz'ın da aralarında bulunduğu 7 kişi yaralandı.”
Breh breh breh...
Tam da ‘the revolt of the masses’ (Ortega y Gasset) durumu yani...
Da anımsadığım kadarıyla bunlar, 1980 öncesinde kendilerine gecekondu inşa
eden devrimcileri 1980 sonrasında polise ihbar edenlerin çocukları olmakta...
(Alıntı: Gün Zileli.)
Öncelikle, devletin hırsızlığı konusu:
Devlet liberalizm atağı uğruna, ‘big brother’larının denediği ve (2007
krizinde) battığı, gayrımenkul sektörü aracılığıyla, piyasayı aşırı manipüle ve
hempalarını zengin etme furyasına kapılarak, kamulaştırma hezeyanı seline
kapıldı. Öyle ki yıkıma itiraz edilemez oldu.
Batı’da özel mülkiyet yerleşiktir. Bizde ise, mülkün asıl sahibi (‘mülk’ün
‘devlet’ anlamına gelmesi gibi) hala devlettir. O nedenle hazine, 100 yaşını geçmişlerin
veya yasayla satılmasını yasakladığı azınlıkların gayrımenkullerine el
koyabilir.
Gelelim halkımıza:
1980 sonrasında 15 milyon kişi kente göç etti. Bu 3 milyon ev eder.
Halkımızın 500.000- 1 milyon arası kadarı, sınıf atlamayı becererek, bu devletin
arazisine kurulmuş 3 milyon evin sahibi olup zengin oldu. Kapıcılar, gidip
gidip eskiden çalıştıkları apartmandan daireler aldılar.
Dolayısıyla, onlar da hırsız: Eski
mülksüz (topraksız köylü), yeni
hırsız. (Bakınız: ‘Dispossessed’, Ursula Kroeber le Guin.)
Malumunuz, hırsızlar eskiden adam öldürmezdi. Rahmetli hırsız-yazar Mehmet
Kartal’ın bizzat gözlediği gibi, yeni liberalizmden sonra öldürüyorlar.
Eh, bunlar da artık cumhurbaşkanı köşkünü soyuyorlar, polis vuruyorlar.
Sözü yine özlü bir sözle bağlayalım:
Mülkiyet hırsızlıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder