Pazar, Mayıs 26, 2013

Aslanlı Yol



En son söylenecek en başta söylensin:

Kitabın anafikri:

Eksi toplamlı bir oyun olan toplumsallıkta, optimal negatif sembiyöz, limitsel olarak en uygun olan durumdur. Yoksa, kitaba adını veren aslanlı yoldaki aslanlar bireyi yer, marjinal bireysiz toplum da bir hiçtir.

Anlamadınız değil mi? Anlamayın. Belki 50 yılda anlarsınız, belki hiç anlamadan ölür gidersiniz.

Gelelim başa:

Kitabın içeriği için:

Bu kadar dürüstlük için tebrikler. Yine de söylenmedik şeyler var. O da anlaşılıyor. Bir okur olarak, o kadar meraklı değiliz, söylemedikleri kendine kalsın.

Biçim için:

Kitabın fragmanları, otobiyografiden daha çok, köşe yazısı formatında yazılmış. Araya dolgu metinler konmuş. Sonuç, amorf bir poligon olmuş. Olsun. Bu da, yazınsal bir yöntem-biçim’dir. Burada işlemiş.

Nişanyan bir aksiyon insanı olarak yaşamış. Tümüyle kuramcı bir yaşam süren ve bu konuda dersini taa 18 yaşında iken ‘Martin Eden’i okuyarak almış biri olarak, yaşamöyküsü bana eğlenceli geldi. Doğrusu, orada anlatılanları yaşamış olmak istemezdim.

Böyle bir yaşam insanın beynini bitirir:

Nişanyan’ı bitirmiş de:

Dinsel hoşgörü bağlamında insanlarla kavga etmiş biri olarak, şu anda dine hakaretten yargılanıyor ve bilmem kaçıncı kez hapse girecek.

Nişanyan’ı bitiren 17 yıllık evliliği. O konuyla ilgili bölüm, hele bir de üstüne eski karısıyla yapılan söyleşi kendi tarafından eklenince, ortaya bir dekreşando senfonisi çıkmış oluyor. (Bu arada, o söyleşiyi yayınlama iznini nasıl aldı, epeyi merak ettim doğrusu.)

Nişanyan’ın bitirildiği /tüketildiği / sıfırlandığı genel toplumsal ortamı, evliliği bölümünden sonraki Şirince bölümü nefis açıklıyor: Bir taşra monografisi-biyografisi ancak bu kadar estetikçe yazılabilirdi. Alaturka-absürdizm ancak bu kadar açıkseçik anlatılabilirdi.

Her ne kadar, onun ‘küçük taşra bürokratı’ demesinin yerine, ‘taşra küçük bürokratı’ demenin daha makul olduğunu düşünecek denli, onun dilsel zayıflığını görsem de, Zaven Biberyan’dan sonra hiçbir TC vatandaşı Ermeni yazarın Türkçe’yi, böylesine Şensoy’vari kıvraklıkta kullandığını okumamıştım. Otobiyografinin devam edeceği belirtildiğine göre, bize de ‘bis bis’ demek kalıyor.

Dipnot: Yazdıklarından dolayı hakkında dava açılan biri olarak, aynı nedenle hakkında dava açılmış Nişanyan’ın işbu eleştirilere bir dava açıp açmayacağını da merak ediyorum.

Yangına benzin dökmüş olalım:

Le Carre’nin tuhaf bir casusluk prensibi vardır:

En azılı-usta casus bile, birden çok taraf / kültür / kimlik / kişilik değiştirdi mi yolunu yitirir, Nişanyan da yitirmiş. Bukowski’nin dediğince, bir kişi olmak bu kadar zorken, çok kişi olarak yaşamış olmak da birini bitirir, Nişanyan’ı da bitirmiş.

Bunun kanıtı, içeride birlikte yattığı derin devletçilerin, onun Çatlı’ya en çok benzeyen kişi olduğunu, ona övgü olarak söylemeleri.

Çok zombi gördüm. Çok ceset gördüm. Çok biyografi patolojisi (veya nekrografi) çalıştım. Kafka’dan Fassbinder’e tüm marjinallerin, hangi noktada beden ve/ya zihin ölümünden kurtulabileceğini, hep onların ölüme tam gaz giden yaşamlarından izledim. Nişanyan ölüme gitmiyor ama zombiliğe gidiyor ki belki zombi oldu bile...

Bence Nişanyan, artık Şensoy gibi, bir zamanlar nefret ettiği ihtiyarlardan biri oldu ve kendisine yapılmasından bir zamanlar nefret etmiş olduklarını, şimdi kendisi başkalarına yapıyor. Daha ağır saptama: Geri dönüş veya kurtarma operasyonu da olamaz artık.

Yine de bunlar anlaşılacak denli, kendi otobiyografinin bağırsaklarını deşmek, tebrike bir kez daha layık.

Kapanış epilogu:

Kuram hala eylemden üstün. Öyle olmasa daha makul ama öyle hala...

Artı:

Praksise, kuram-eylem birliğine belki yüzyıllar var hala...

Dipnot: Kitabın künyesi:

Aslanlı Yol, Sevan Nişanyan, Liberte Yayınları / Biyografi - Otobiyografi - Monografi Dizisi, 2. hamur, 1. basım, İstanbul 2012, 360 sayfa.



Hiç yorum yok: