Konumuzu dar tuttuk:
Yazı üzerinden azınlıkları irdeledik.
Temelde yukarıda adı geçen kesimlerin hepsinin kabaca aynı olması daha
makul görünüyor ama değil.
75 milyonluk bir ülkeyiz.
7.500 yazarımız var, on binde birlik bir azınlık.
Yılda 12 veya daha çok sayıda kitap okuyan veya kitaplığında 1.000’den çok
kitap olan kesimin genel nüfusu oranı binde birle on binde bir arasındadır.
Yani 7.500 ila 75.000 kişi arası. Kesin sayı vermek zor.
Koleksiyoner (kitap toplayan) ise,
daha az: 75 ila 7.500 arasında. Bu oldukça kesin bir sayı.
Akademisyen (üniversite eğitim görevlisi) 75.000’den çok.
Gelelim bunların karşılaştırmasına ve karşıtlaştırmasına:
Türkiye’deki yazarların yarıdan çoğu roman, öykü veya şiir yazar.
Yazdıkları kitapların % 90-95’i ikinci baskıyı yapmaz. % 50’si ise, yeni kitap
satan dükkanların rafını bile göremez.
Akademisyenlerin bilimsel makale yazmaları gerekmesine (yani o nedenle asmayıp
beslenmelerine) karşın, pratikte sıfır üretim yaparlar.
Kitap satın alanların onları okumaları makulken, alınan kitapların yarıdan
çoğu okunmaz, raf işgal eder. Boğziçi Üniverstesi Kütüphanesi’nde 1 roman, 1
yılda ortalama 1 kere okunuyor, böyle bir kesin sayı var.
Entellektüel ile ise, tarihi değiştiren milyonda birlik kesimi
kastediyoruz: Bunlar 100 milyarlık tüm tarihsel nüfusta 100.000, şu an için ise
bizde 75 kişi etmekte ama o 75 kişi, belki 7,5 kişi olarak tezahür etmekte,
belki edememekte. (Not: Farklı ve yeni düşünce, er veya geç yazılı duruma gelir,
o nedenle entellektüelliği yazı ile ilintili saydık.)
Görüldüğü gibi, pratik arakesit sıfır.
Şaşırtıcı ama öyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder