Pazartesi, Mayıs 06, 2013

Bilmez, Bilmediğini Bilmez: Hakkı Devrim Güzellemesi


Bilmez, bilmediğini bilmez, anlatsan anlamaz değil, dinlemez, çünkü çok bilmiştir.

Nush tekdir, kötek, katliam, yine öğrenmez, yine anlamaz, yine dinlemez.

Böylesi tipler, Türk münevver camiasında pek bol.

Bu minval üzere, kovulan gazeteciler kümesinin horozlarından Hakkı Devrim, tilkinin kürkçü dükkanına dönmesi ve bu sıralar kovulunca bülbül kesilen tüm gazeteciler gibi, t24’e dönmüş, röportaj vermiş.

Bakalım yarimiz ne söylemiş?:

Giriş yeter:

“Ana dilde eğitim ülkeyi bölerse böler, ülke dilden daha önemli değil”


6.000 halk, 200 devlet. Bunların 100’ü zaten çokdilli olduğu için, hala eski sömürgesi olduğu ülkenin dilini kullanıyor, ülkede konuşulan alfabesiz dilleri değil. Demek ki bu saptama baştan geçersiz.

“Çalışırken, gazete ile ansiklopedi arasındaki farkı hissetmeye başladık. Ben sütunumda bir hata yaparsam, onu yarın düzeltme şansım var. Ansiklopedi ise yüz sene için sabit kalıyor.”

Adam, pasta yediği mesleğin sırlarını bilmiyor. 100 küsur yıl boyunca ansiklopediler, genelde 5 yılda 1 yeni baskı yapageldiler.

Kendisinin ticari döneminde katkıda bulunduğu tematik ansiklopedinin keşfi ise yine 100 küsur yıl sürdü.

Kendisinin ilk çıkardığı ansiklopedi ise, bugün ansiklopedicilik mesleğinin yüz karası olarak raflarda duruyor. O dönemin ansiklopedik yıllıkları / almanakları, o koskoca ciltlerden daha çok geçerli bilgiler taşıyor hala.

“Fakat dinsiz, imansız bir adamı alın, karşısına arı kovanı koyun, biraz da anlatın arıların neyi, neden yaptığını, dine imana gelir.”

Bu lafları okumuş yazmış biri değil, ümmi biri ediyor günümüzde.

“Patron, ‘raakip’ deyip duruyor. ‘Bir dakika patron 'raakip' dediğiniz şey nereden geliyor biliyor musunuz? ‘Rakiben’den, yani binmekten geliyor. Siz, 'rakip' demek istiyorsunuz, yanlış diyorsunuz’ dedim.”

Devrim’in en bilmez ve bilmediğini bilmez olduğu konu Türkçe. Şiar Yalçın ile birlikte, her nereden akıllarına estiyse, dil jandarmalığına soyundular. (O sıralar öyle bir moda vardı.) Köşesinde yer verdiklerinden epeyi hatasını buldum, hatta kendisine de iletmiştim, internette kaydı hala mevcut.

Buradaki örnek: ‘Tahrir’in özgürlük ve yazı anlamına geldiği Arapça, tam da uydur uydur söyle bir dil, çünkü ünsüz harflerden oluşan bir kök, 3-5 farklı biçimde okunabildiği için, onlarca anlam kazanabiliyor. Türkçe’nin kök artı ek anlayışında, kökün anlam başlangıcını izlemek çok kolay.

Artı Türkçe yapay bir dil. 1.000 küsur yıl sonra, 1.000 temel sözcükten yaratılmış 50.000 sözcüklük yapay bir dil ve o nedenle de dünyanın en kurallı dili durumunda. Yani, bugünkü 50.000 sözcüğün 49.000’i Hakkı Devrim çocukken yoktu ortada ve Devrim de onların çoğunu bilmiyor zaten, onun yerine Arapça’ya saplanıp kalıyor.

“Artık gazetelerin başında kesinlikle gazeteciler yok. Büyük para sahipleri gazeteleri alıyor; gazetelerini satarak, reklam alarak ve hükümetin istediklerini yaparak daha çok para kazanıyor.”

Birazdan adını anacaklırımız da öyleydi. Ben o dönemi kitaplardan biliyorum, Devrim o zamanların içinde yaşadığı halde, suda yaşayıp sudan habersiz olan balık gibi bunu ayırsayamıyor.

“Nerede Sedat Simavi'nin, Yunus Nadi Bey'in, Ali Naci Karacan'ların çocukları? Bu miras olarak bırakılacak iş değildir.”

İşte bu, işte asıl yanlış bu:

Onların çocukları da 1970’ler boyunca gazeteci idi. 1980’lerde torunlar devreden çıktı. Bugün Dünya’da blmem kaç kuşaktır matbuatçı olan aileler mevcut. Türkiye’de torun düzeyinde bu işin olmaması, hem bizim kültürümüz, hem de o yeni kakalanan neo-liberalizm nedeniyle.

“Türk dili akademisi kurulsun istiyordum. Bunu yazdım da. Bülent Eczacıbaşı aradı, ‘Biz varız’ dedi. Sonra ön görüşmeler oldu, fakat arkası gelmedi.”

Valla, iyi sıyırtmışız. Düşünelim: Başjandarma Devrim. Başında Eczacıbaşı familyası.

Eczacıbaşı familyasının modern sanat müzesinde eyledikleri fecaatlar ortada iken, bir de dil konusu olsaydı, tüy dikmek olurdu.

“Hayalim, bir gazetecilik vakfı; ölene kadar bedava hizmete hazırım.”

Bunu Mumcu Vakfı yaptı çoktan. Kaçırdın treni be dede.

“Erdoğan'ı da attan düşerken gördüğümde, ‘Bu adam Türkiye'nin başbakanı, tamam’ dedim. Beygire binmek, ayran demek, bunlar halkta tanıdıklık yaratır.”

O numaraları Özal da yaptı ama bugün 50 milyon kişi Özal’ın adını bilmiyor bile. Tayyip de unutulacak nasıl olsa, bu halk balık hafızalıdır ne de olsa.

“Bu düzenden de Hitler'ler çıkar. İngiltere’de kolaysa çıkarsınlar bir Adolf Hitler.”

Çıkardılar zaten: Hem de kral olarak, sonra tahttan indirdiler ayrı konu ama atı alan Üsküdar’ı geçmişti çoktan.

Peki bugün size teklif gelse yeniden köşe yazarlığına başlar mısınız?

Gelmiyor ki... Gelirse de teklifin geldiği yere bakarım.”

Burası ilginç: Arcayürek ve Altan mesleği hala sürdürüyor ve Devrim köşe yazarı olarak onlardan kötü değil aslında. Demek ki şans da sözkonusu, yoksa her ikisi de politik olan ve dolayısıyla antipatik sayılan yazarlardır.

Bundan sonrası özel. Yaşlılık konusu. Buralarda kendisine hak veriyorum. Daha 50 yaşında anlattıklarını aynen yaşadım çoktan.

Eh, bir özdeyişle kapayalım bari:

Yaşamak da bir zanaat, ölmek de: Ölmesini bileceksin, bilmiyorsan öğreneceksin.

Dipnot: Yine de bunları yazdırdığı için, gıyabında kendisine teşekkür.

Hiç yorum yok: