Dünya sistemiciler, farklı ekollerde nüanslanarak, 5.000 yıllık dünya
tarihinin, ekonomik determinist bir ölçütle tekparça bir sistem olduğunu
savunurlar.
Bu sistem göreli yeni olduğu için, henüz tamamlanmadı. Bu da ona epeyi açık
verdiriyor.
Bu azıklardan biri de, geçmişbilim için çok aşırı yorum sayılabilecek
çıkarsamalar kullanırlarken, bunu günümüze ve yakın geleceğe uygulamaktan
özenle kaçınmaları, bunun yerine imalar ile yetinmeleri.
Özet bir neden-sonuç ilintileri dizgesi:
Yerleşik / Aristo’sal mantıkta, 1 neden 1 sonuç getirir. Oysa, neden ve
sonuç birbirini de getirebilir ki buna ‘döngüsel neden-sonuç ilintisi’ diyoruz.
Bir de birebirlik bozulabilir: 2
neden 1 sonuç ve 1 neden 2 sonuç oluşturabilir.
Bunu asıl Orta Çağ açısından bir örnekleyelim:
Zamansal ardışıklık olarak, ‘Roma,
Kavimler Göçü, Orta Çağ ve AB dünya hegemonyası (1500-1945)’ geldi.
Roma Roma iken, ‘Pax Romana’ diye uyduruk bir terim olmasına karşın, (Batı)
Roma MÖ 200 – MS 400 arasında Avrupa’nın ve halklarının savaşlarla tam
anlamıyla canına okudu.
Buna biz sevgili (öyle denilen ama kesin olmayan) proto-Türkler’in Orta
Asya’dan dıgıdak dıgıdak taa (o zamanlar) Macaristan’a dek gelip, geriye
Roma’nın sonunu getiren Hun Attila’yı çıkaracak bir askeri miras bırakması
eklenince, kıyım arttı.
(Açıkçası, kavimler, göçleri ve birbirleri içinde erimelerine yönelik
tarihlerin hiçbirine güvenemiyoruz. Tüm modeller, tüm gerçekleri ve olguları
açıklayamadığı gibi, tersine onlarla çelişiyor ama tarihçiler de insan olduğu
için, buna çare olarak, yeni ve farklı bilgi üretmektense, birbirleriyle dogmatik savaş yapmayı yeğliyorlar. O
nedenle, biz de güneşin altında söz söyleyebilmek için, saçmalama hakkını
kullanacağız.)
Şimdi, bu durumda:
Roma’nın çöküşünün değil de, uzun
süreli varlığının Avrupa’yı tüketip Orta Çağ yaratması, Kavimler Göçü’nün
Orta Çağ’ı yaratmasından daha olası ve bu da klasik neden-sonuç dizisini
bozuyor ve arada neden-sonuçsal bir
senkop oluşuyor.
Le Goff’un ‘Orta Çağda Entellektüeller’ kitabında açımladığı üzere, Orta
Çağ bilgisel açıdan rönesansı öncülleyecek duruma, entelektüellerin halkın içinden
kopup, kampüs-üniversite içinde elitist bir yalıtıma girmesi (ve bunun da
olağan olarak sıradan insanları bilime düşmanlaştırması ve yabancılaştırması)
sürecinin de imlediği üzere, çok dar bir çevrede bilgi birikimi, hem Orta
Çağ’ın (simyacılık), hem de (prenslerin sanatçı beslemesi yoluyla) rönesansın
göstergesi olabiliyor.
Günümüz içinse, hiçbirşey yaratmayan
Roma ile hiçbirşey yaratmayan ABD çakışıyor.
Demek ki dünya sistemcilerin tersine davranan bir neo-dünya sistemici olarak, ABD’nin yeni Orta Çağ’ı ve geleceksel
ardılı neo-(n)-rönesansı yaratması süreçlerine bakabiliriz ki bu metin bunun
yalnızca girişinin girişi olabilecek.
Yani, elimizde neo-Roma olarak ABD ve yeni kavimler göçü mevcut. (Bu süreç;
ABD ve SSCB’nin farklı tarafları desteklemesi sonucu oluşan, 3. Dünya’nın ilk
kez sanayileşmesi (ki o zaman buna ‘2. Sanayileşme’ denmişti) ile birleşip de, yeni kentleşme ve ardından (örneğin
1970’lerin devi olan Japonya’da 1990’lardan beridir) yeni çökme çığı yaşanması olarak da yaşandı ve yaşanıyor.)
Jacques Attali, ‘Yakın Geleceğin Tarihi’nde ABD’ye bir şans tanır ve
uzlaşma yolunu seçebileceğini önesürer ama şimdiye dek, tarihte uzlaşmış bir en büyük hegemon devlet
yok.
Kaldı ki ABD, 2007 ile gerçek bir yeni-çöküş sürecine (bizim deyimimizle
2029 Neo-Global-Krizi’ne) doğru gidiyor.
Burada ilginç bir gözlem var:
Bazı insanlar, hala Dünya’yı İngiltere’nin veya Rockfeller’in yönettiğini
sanıyor. Oysa ki global makro-makro fonlara baktığımızda., bunun Norveç gibi
kimsenin bilmediği odaklarda toplandığını görüyoruz. Keza, yeni açıklanan 32
trilyon dolarlık en zenginler kara
parasının listesinde tüm ülkelerden insanlar var, tıpkı dolar milyarderleri
listesinde olduğu gibi ki bu bir Rockfeller kartelini mümkün kılmıyor; öyle
olsaydı 5 yılda 1 milyarder listesi üçte bir oranında değişmezdi. Haa,
Google’ın veya Apple’ın başındakilerin, Rockfeller
kültürel dedelerine benzer davrandığı da bir gerçek ve bu onların sonu
demek olacak er veya geç. Zaten ‘forward’
işlemli ekonomi artık frensiz. (Bunun da sonu, onun yasaklanması ve altının
er veya geç yeniden yükselişi, hatta parada altına geri dönüş olarak
yaşanacak.)
Girişin girişi için, son vektör:
Acaba; yeni Orta Çağ’ın yıkımlarını, tarihte ilk kez olarak yavaşlatmak, gelecek
olan yeni rönesansın potansiyel yaratıcılıklarını engelleyecek mi?
Koyut: Bunu yazıp yayınlamak değil, aklından bile geçirmek, gelecekbilim
açısından bunun etkili olması demek.
Ara veri:
Asimov sanatsal / bilimkurgusal / Roma tabanlı gelecekbilimi, buna yanıt vermez
(bakınız ‘Vakıf’ yedilemesi). Ancak, düşüncenin akla gelip ilk ifade edildiği
dönem olan, 2. Dünya Savaşı’nın yıkımlarından çok sonra, 1980’lerde (Asimov’un
hiç algılayamadığı) neo-globalist neo-liberalizmin, aslında 2. Dünya
Savaşı’ndan beter olan yeni yıkımları başladığında, kendi kendine değil de,
editör zoruyla yazdığı yeni eklerde, hiç de kendisinden beklenmeyen biçimde,
(Vakıf x anti-Vakıf’lı) düalizmin dışına çıkar, üçüncü, dördüncü ve beşinci
şıkları da sisteme katar.
Asıl gelecekbilim kurucusu / patentçisi Alman Flechtheim ise, gidip Almanya
Sosyal Demokrat Partisi’ne yıllarca danışmanlık yapar, tıpkı Attali’nin bunu
Fransa’da Fransa Sosyalist Partisi için yaptığı gibi. Oysa gelecekbilim ilkesi,
tarihi yapanların tarihi bilmemesi varsayımına dayalı olduğu gibi, gelecekbilimi
yaratanların sisteme dahil olmadığı
varsayımına da dayalıdır. Yani Attali ve Flechtheim, daha ilk adımlarını
attıklarında epistemolojik olarak bitmişlerdi.
Konuya kaos matematiği açısından bakarsak, göründüğü kadarıyla elimizde
tarihsel olarak çok fazla (Popper gibi, hatta Feyerabend gibi) epistemelojik faşizmli müdahale olduğu
gerçeğine varıyoruz.
Bunun panzehiri henüz yok. (Uygulanabilir ama
yanılabilir alternatif yol(lar) tasarlanabilir.)
Burada duruyoruz. Es.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder