İsyan oldu, yenildi. Olabilir, bir sonraki isyan lütfen.
Genel grev oldu. O da bu kezliğine yenilecek. Olabilir, bir sonraki genel
grev lütfen.
Tarihe bakarsak;
Radikal Blog yazarlarından Demir Küçükaydın’ı 1963 / TİP kuşağı sayıyorum.
Saptama: 1963 ve 1968 biraz farklı şeylerdi. Ulusalcılık ve
enternasyonalizm açısından ve eylem dozu açısından.
Eylem dozu açısından 1968 ilkti, Dünya’da da öyleydi.
Sonra, benim de dahil sayıldığım 1978’liler geldi. 1968’lileri hiç mi hiç
takmadılar. Çünkü 1980’lerde uyuşturucu işine giren uç kanat sol ve PKK
çizgisinin peklala işlevsel olabileceği ve yine PKK, ETA, RAa ilişkileri
açısından, tıpkı global mafya gibi, global terörizmin dedelerini oluşturma
sürecinin başlangıcını 1968’liler kuramazlardı ve hatta onu (eylemin bu dozunu
ve biçimini) dışladılar. Yani, güncel
savaş (karşı tarafın deyimiyle ‘asimetrik savaş’) modelini 1978’liler denedi. Ama bunun bilincinde olamadılar, çünkü
bellerinin ortasına 1980 darbesini yediler. Ama o bilgiler hep vardı. Hep de
var olacak. Makyavelli ve Neçayef bilgileri gibi.
Otobiyografik notlar:
1960’larda özgürlüğü yaşadım. Sonraki tüm yaşamımı pasta için satılmaktansa ve bir sömürge valisi olmaktansa, özgürlük
için ayırdım ve bedenen ve zihnen kezlerce öldüm. Tüm devrimciler de öyle oldu
ama 1960 doğumlu biri olarak ancak 2000’den sonra donanımlı bir devrimci idim. Ondan öncesinde lümpen apolitik
sayılan, anarşist, Birikim’ci, varoluşçu sanılan biriydim. (Evet, bunlar da
vardı, 1970’lerde.)
Devrim zor iştir. Hatta kimi imkansızdır
ama olsun.
İsyan, genel grev, kargaşa katliam, vd: Çook bela demektir. O da yalnızca
gerçekleşene kadar. Sonra, genelde devrim çocuklarını yer.
Ancak, devrimler bitmez. Metamorfoza uğrar ama bitmez. (Rusya ve/ya Çin
yanılmış falan da değil, reel sosyalizm de öyle.)
Çünkü, insan türünü etobur Neanderthal İnsan’dan omnivor (hem etobur, hem
otobur) Düşünen İnsan’a çeviren Neolitik Devrim’den sonra, son 500 yıllık
koloniyalizm ve emperyalizm süreci sonunda, insan türünün hem yok olması, hem
de başka bir türe evrilmesi süreçlerini içiçe ve ilk kez yaşadığımız, 2.
Sanayileşme ile yepyeni bir metamorfoza girmiş durumdayız. Bunun rönesansları
da var, engizisyonları da. Şu an engizisyon
kuburuna ve kabirine gırtlağımıza dek batmış durumdayız. (Unutmayın, yeni
edebiyat türü denemeyi, Montaigne bu koşullarda yaratırken, erken ölen arkadaşı
Etienne de la Bootie’nin ‘Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev’ini basmak da ona
düşmüştü: Tarihte olur böyle şeyler.)
1980’lerin neo-globalist neo-liberalizmi 1968’lilerin ve 1978’lilerin geri
tepen değişim rüzgarından yorulmuş kitleleri, yeniden bir yüzyıl daha geriye
çekti. Öyle ki 1950-1980 arasında kazanılmış olan global okuryazarlık olanağı,
1980-2010 arasında tasfiye edildi. Bu da, kitlenin şu an neden bu denli cahil ve aptal olduğunu açımlıyor.
1988’lileri ve 1998’lileri pas geçtik ve onları tarihin çöp tenekesine
yolladık. Şimdi elimizde, 2003-2013’lüler (Taksim’de) var, bir de benim gibi
1968’li ve 1978’li olanların tekne
kazıntıları mevcut. Bir tür, ‘Fahrenheit 451’deki, her bir birer kitap
belleği olan son kalanlar gibiyiz. Tıpkı onlar gibi, sistemin, düzenin ve
tarihin dışına çıkmamız gerek (ki ben hiç tarihin içine giremedim, şizofrenik
yapım nedeniyle, son olayları yalnızca izledim örneğin).
Tarihi bu denli açıkseçik şematiklikte göremeyenler hezeyanlara kapılıyor
ve hezeyan devrime feci zarar verir. Bu bitmeyen
bir kavgadır, şakkadank kazanılacak bir maç değil.
Bizler bir kez daha yenileceğiz ve gelecek için başkalarına yol açacağız.
Taksim’dekiler de genel greve vesile oldular ve işlevleri bitti. Sağolsunlar.
Gelelim günümüze:
Can Dündar yumurtlamış:
“Savaşın bile asgari ahlakı vardır!”
El cevab:
“Savaşın asgari ahlakı yoktur. Birçok şeyin asgari ahlakı yoktur. Özellikle
de şimdiki gibi yeni Orta Çağ'larda. Apartman
çocuğu tipi aydınlanma tripleri geçersiz. Bu, başta yenilecek olduğumuz bir
savaşın başlangıcıdır. Sonunda gene kazanılacak ama şimdilik yenilgi var, olsun.
Sırada genel grev var. En risklisi ise 'riot' ki buna 'kargaşalı isyan' diyebiliriz.
Tarihi bilmek yararlı. Bu oyun dizileri kezlerce oynandı, elimizde yeterince
anatomik ve patolojik veri var. Onları kullanmayı bilelim. Kaybedelim ama hiç
olmazsa geleceğe veri bırakalım.”
Dündar ve Küçükaydın, doğrusal prorgamlama açısından, önümüze epeyi sınır
çizgisi koydular.
Birilerinin eylemlerde düşünmesi gerekli. (Yönetmesi değil.) İşte bu
aydıncıklar, yol açacağına, yolun
ortasında yatan bozuk greyder gibiler.
Çok antipatik baktığım Çarşı bile ne yaptı?
Kamyon ve/ya greyder kullandı. (Taksim’ciler sopa yedi.)
Haa, tutuklandılar. Yani, iktidar futbolculara bile girişecek derecede
tırstı, onu gördük.
Bu kadar uzun bir metin, dağınık gibi görünebilir ama değil.
Çok basit bir durum:
Eylemin, hurucun, eksodusun; yönü, büyüklüğü, zamanlaması hesaplanacak ve
uygulanacak. Sonra durulacak. Yeni hesap yapılacak. Bu sırada kuşak
değişebilir, devrimi kendimiz için istemiyoruz.
Hesap doğruysa, ikinci veya üçüncü adımda, iktidar kopar.
İkinci adımdayız:
Genel grev.
Meydanlara hoşgeldiniz işçi
sınıfı.
Es.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder