Pazar, Haziran 16, 2013

İsyan, Genel Grev, Devrim



İsyan oldu, yenildi. Olabilir, bir sonraki isyan lütfen.

Genel grev oldu. O da bu kezliğine yenilecek. Olabilir, bir sonraki genel grev lütfen.

Tarihe bakarsak;

Radikal Blog yazarlarından Demir Küçükaydın’ı 1963 / TİP kuşağı sayıyorum.

Saptama: 1963 ve 1968 biraz farklı şeylerdi. Ulusalcılık ve enternasyonalizm açısından ve eylem dozu açısından.

Eylem dozu açısından 1968 ilkti, Dünya’da da öyleydi.

Sonra, benim de dahil sayıldığım 1978’liler geldi. 1968’lileri hiç mi hiç takmadılar. Çünkü 1980’lerde uyuşturucu işine giren uç kanat sol ve PKK çizgisinin peklala işlevsel olabileceği ve yine PKK, ETA, RAa ilişkileri açısından, tıpkı global mafya gibi, global terörizmin dedelerini oluşturma sürecinin başlangıcını 1968’liler kuramazlardı ve hatta onu (eylemin bu dozunu ve biçimini) dışladılar. Yani, güncel savaş (karşı tarafın deyimiyle ‘asimetrik savaş’) modelini 1978’liler denedi. Ama bunun bilincinde olamadılar, çünkü bellerinin ortasına 1980 darbesini yediler. Ama o bilgiler hep vardı. Hep de var olacak. Makyavelli ve Neçayef bilgileri gibi.

Otobiyografik notlar:

1960’larda özgürlüğü yaşadım. Sonraki tüm yaşamımı pasta için satılmaktansa ve bir sömürge valisi olmaktansa, özgürlük için ayırdım ve bedenen ve zihnen kezlerce öldüm. Tüm devrimciler de öyle oldu ama 1960 doğumlu biri olarak ancak 2000’den sonra donanımlı bir devrimci idim. Ondan öncesinde lümpen apolitik sayılan, anarşist, Birikim’ci, varoluşçu sanılan biriydim. (Evet, bunlar da vardı, 1970’lerde.)

Devrim zor iştir. Hatta kimi imkansızdır ama olsun.

İsyan, genel grev, kargaşa katliam, vd: Çook bela demektir. O da yalnızca gerçekleşene kadar. Sonra, genelde devrim çocuklarını yer.

Ancak, devrimler bitmez. Metamorfoza uğrar ama bitmez. (Rusya ve/ya Çin yanılmış falan da değil, reel sosyalizm de öyle.)

Çünkü, insan türünü etobur Neanderthal İnsan’dan omnivor (hem etobur, hem otobur) Düşünen İnsan’a çeviren Neolitik Devrim’den sonra, son 500 yıllık koloniyalizm ve emperyalizm süreci sonunda, insan türünün hem yok olması, hem de başka bir türe evrilmesi süreçlerini içiçe ve ilk kez yaşadığımız, 2. Sanayileşme ile yepyeni bir metamorfoza girmiş durumdayız. Bunun rönesansları da var, engizisyonları da. Şu an engizisyon kuburuna ve kabirine gırtlağımıza dek batmış durumdayız. (Unutmayın, yeni edebiyat türü denemeyi, Montaigne bu koşullarda yaratırken, erken ölen arkadaşı Etienne de la Bootie’nin ‘Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev’ini basmak da ona düşmüştü: Tarihte olur böyle şeyler.)

1980’lerin neo-globalist neo-liberalizmi 1968’lilerin ve 1978’lilerin geri tepen değişim rüzgarından yorulmuş kitleleri, yeniden bir yüzyıl daha geriye çekti. Öyle ki 1950-1980 arasında kazanılmış olan global okuryazarlık olanağı, 1980-2010 arasında tasfiye edildi. Bu da, kitlenin şu an neden bu denli cahil ve aptal olduğunu açımlıyor.

1988’lileri ve 1998’lileri pas geçtik ve onları tarihin çöp tenekesine yolladık. Şimdi elimizde, 2003-2013’lüler (Taksim’de) var, bir de benim gibi 1968’li ve 1978’li olanların tekne kazıntıları mevcut. Bir tür, ‘Fahrenheit 451’deki, her bir birer kitap belleği olan son kalanlar gibiyiz. Tıpkı onlar gibi, sistemin, düzenin ve tarihin dışına çıkmamız gerek (ki ben hiç tarihin içine giremedim, şizofrenik yapım nedeniyle, son olayları yalnızca izledim örneğin).

Tarihi bu denli açıkseçik şematiklikte göremeyenler hezeyanlara kapılıyor ve hezeyan devrime feci zarar verir. Bu bitmeyen bir kavgadır, şakkadank kazanılacak bir maç değil.

Bizler bir kez daha yenileceğiz ve gelecek için başkalarına yol açacağız. Taksim’dekiler de genel greve vesile oldular ve işlevleri bitti. Sağolsunlar.

Gelelim günümüze:

Can Dündar yumurtlamış:

“Savaşın bile asgari ahlakı vardır!”

El cevab:

“Savaşın asgari ahlakı yoktur. Birçok şeyin asgari ahlakı yoktur. Özellikle de şimdiki gibi yeni Orta Çağ'larda. Apartman çocuğu tipi aydınlanma tripleri geçersiz. Bu, başta yenilecek olduğumuz bir savaşın başlangıcıdır. Sonunda gene kazanılacak ama şimdilik yenilgi var, olsun. Sırada genel grev var. En risklisi ise 'riot' ki buna 'kargaşalı isyan' diyebiliriz. Tarihi bilmek yararlı. Bu oyun dizileri kezlerce oynandı, elimizde yeterince anatomik ve patolojik veri var. Onları kullanmayı bilelim. Kaybedelim ama hiç olmazsa geleceğe veri bırakalım.”

Dündar ve Küçükaydın, doğrusal prorgamlama açısından, önümüze epeyi sınır çizgisi koydular.

Birilerinin eylemlerde düşünmesi gerekli. (Yönetmesi değil.) İşte bu aydıncıklar, yol açacağına, yolun ortasında yatan bozuk greyder gibiler.

Çok antipatik baktığım Çarşı bile ne yaptı?

Kamyon ve/ya greyder kullandı. (Taksim’ciler sopa yedi.)

Haa, tutuklandılar. Yani, iktidar futbolculara bile girişecek derecede tırstı, onu gördük.

Bu kadar uzun bir metin, dağınık gibi görünebilir ama değil.

Çok basit bir durum:

Eylemin, hurucun, eksodusun; yönü, büyüklüğü, zamanlaması hesaplanacak ve uygulanacak. Sonra durulacak. Yeni hesap yapılacak. Bu sırada kuşak değişebilir, devrimi kendimiz için istemiyoruz.

Hesap doğruysa, ikinci veya üçüncü adımda, iktidar kopar.

İkinci adımdayız:

Genel grev.

Meydanlara hoşgeldiniz işçi sınıfı.

Es.


Hiç yorum yok: