Özgür düşünceli olmak, Jack London gibi özgürce yaşamak değildir.
Çünkü, yolculuk dışsal değil, içseldir.
Söz eylemdir. Özgür düşünmek eylemdir, hem de tarihteki en etkili eylem.
İnsanı insan yapan düşüncedir ama Spinoza’nın sandığı gibi, her insan düşünmez,
yalnızca eylem yapar. Hemen tüm insanlar hiç mi hiç düşünmez. Milyonda bir bazı
insanlar, yaşamlarının yüzde ya da binde birinde düşünür. Uygarlık sayılanların
altkümeleri de o zamanlar inşa edilir. Geri kalanı debelenmedir.
Başka bir açıdan bakılırsa ve dilegetirilirse:
Kültürolojinin veri tabanının % 99,99’u boş verilerden oluşur. Geri kalanın
da, çok yoğun besleme ışınına (faz konjugasyon) maruz bırakılarak, ondan
kültürel bir hologram (panorama) edilmesi ancak mümkündür.
Yani, düşünce sayılan şey, dahilerde bile çok seyreltiktir.
Epistemoloji açısından bakılırsa:
Dehanın ve özgür düşüncenin değişik yerzamanlarda ve değişik kültürel
modlarda, bambaşka biçimlerde tanımlanmasının nedeni budur: Oradan gelen saklı
varsayımsal dogmalar.
Bunlar özgür düşünceye yönelik birçok ezber oluşturur.
Saklanan şudur:
Özgür düşüncenn ürünleri, özgür
düşünceli sayılanlarca bile tabu sayılan bazı yenilikleri yaratır.
O nedenle, kitle yeni düşünceyi önce red,
sonra inkar, en sonunda da belki kabul eder. Geleneğin ağır bastığı
dönemlerde, milenyum boyunca falan inkar edebilir. Orta Çağ da bu demektir
zaten. (Daha da ironiği, Orta Çağ Aristo bilgilerini hristiyanlaştırarak
engizitörleştirirken, o dönemin Dünya çevresi hesaplamasını binyıl dışlamıştır,
sonra da Colomb boylam aralıklarının farklı meridyenlerde farklı olması
yüzünden, Arap haritasıyla Hindistan’a vardığını sanmış ama Amerika’ya varmıştı.)
İkilemsel biçimde, yeni paradigmalar yaratmış, Einstein türü bilimcilerin
yarattığı paradigmatik duvar (belirsizlik, kuantum, görelik kuramları) sayesinde
bilim, yüzyıldır kilitlendi. Belki çoktan ışık hızını aşma hesapları yapılmış
olacaktı ve yıldızlara çoktan yol alıyor olacaktık ama ev-gezagen Dünya antropormorfik faşizmine gömülüp kalmış
durumdayız.
Sanat avangardizmi (öncü ruhunu) yitirdi.
Felsefe, novum (yeni ve farklı) düşünce üretmeyi ve sorulmamış sorular
sorabilmeyi yitirdi.
Yani, şu an bilimde, sanatta,
düşünde bile özgür düşünce yok.
Ancak, yaramaz çocuklar her zamankinden daha becerikli. Kendilerine, ciddi
bilim dergilerinde bile söz hakkı yaratabiliyorlar ki yeni orta çağın ironik
özelliklerinden biri de bu. Bunun nedeni de, bir tür ‘ne olsa gider’ci lümpen anarşist paradigmatizm idi
(Feyerabend türü denebilir).
Ancak, eski çökerken duvarlarını da indiriyor.
İnsanlar yeni orta çağa girmişken duvarsız kaldı.
O nedenle yeni ve farklı düşünce hiç yankı bulmuyor.
Ancak aynı zamanda geleceğe yönelik blokajı da çok az. Zaten güncel
teknolojik koşullar, düşüncelerin
kıyameti bile atlatabilmesi olanağını yaratmış durumda.
O nedenle özgür düşünce, geleceğin
eksodus yoluna doğru yürüyenlerde, marjinallerde, ayrallarda var ama
onlarda da gayet saçmasapan ifade edilmiş olarak...
Özgür düşüncenin minimalizmine ve yeni
diline hoşgeldiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder